Devlet adamı, koltuğuna oturttuğu çocuk karşısında zordadır...
Çünkü çocuktur...
Yalakalık bilmez, aklına geleni söyler...

*

Devlet adamı, kameralara bakıp devamlı sırıtır...
Elini nereye koyacağını şaşırır... Masanın altına sokar... Sonra avuçlarını birleştirip iki dizi arasında sıkıştırır... Peşinden yeni görmüş gibi kendi eline bakar...
Parmaklarını birbirine geçirirken ilk sorusunu sorar:
“Adın ne bakalım?..”
“Barış...”
İkinci soru yoktur zaten...

*

Devlet adamı çocuğun kendi adını bilmesini çok başarılı bulmuştur, kameralara dönüp “Çok zeki bir çocuk” der...
Çocuk ise karşısındakini “aptal” bulmuştur...
İkinci soru gelir devlet adamının aklına:
“Kaç yaşındasın?...”
“On...”
“Oooooo... Çok güzel...”

*

Devlet adamı aslında çocuktan korkar...
Nitekim birkaç sene önce devlet adamlarından birisi koltuğuna oturtulacak çocuğu kendisi seçmişti...
22 yaşında...
Sakallı...
Artık yeterince büyüdüğü için, bir sürü yalakalık yapmış gitmişti...

*

Doğrusu; her 23 Nisan’da devlet adamlarının çocukların yerine geçmesidir...
13 yaşında, 50 yaşındaki adamla evlendirilen çocuğun yerine... 14 yaşında demir atölyesinde çalıştırılan çocuğun yerine... Hapishanedeki babasını görmek için her hafta Silivri’ye gidip gardiyanlar arasında demir kapılardan geçip korkarak ve ağlayarak çıkan çocuğun yerine... Evleri bombalarla yıkılmış çocuğun yerine... Güneydoğu’da savaşan babasını camın önünde beklerken uyuyakalan çocuğun yerine...
Ensar Vakfı için “Çok değerli hizmetlerine devam edecek” diyen Başbakanı götürüp Ensar yurtlarındaki çocuğun yerine koyacaksın mesela...

*

Dün Cumhurbaşkanı’na “Terör kurbanı çocukları” soran çocuk Necip’i izlediniz mi?..
Ağladı...
Daha ne desin?..
Gözyaşı evrensel bir dildir...
Türkçe dahil dil bilmeyen Cumhurbaşkanı anlamamıştır ama...
Çinliler dahi anladı...