2008 yapımı “Canavar”ın (Cloverfield) sekiz sene sonra gelen devam filmi, klasik devam filmi formüllerinden çok farklı...

Orijinal “Cloverfield” filmi bir ara yağmur gibi üzerimize yağan ‘buluntu film’ türünün en iyilerinden biriydi. Hani yaşanan kötü olayları aslında olayın kahramanlarından birinin çektiği video görüntülerinin bulunması sayesinde izliyormuşuz gibi yapan filmler... “Cloverfield”da da New York’taki bir ev partisinde eğlenen insanlar, çok acayip bir uzaylı istilasının ilk safhasına şahit olurlar. Okyanustan New York’a doğru gelen dev bir canavar büyük bir terör yaratır. Olan biteni film boyunca sağ kalmaya çalışan kahramanların amatör kamerayla çektikleri görüntülermiş gibi izleriz.

İLK FİLMDEN OLDUKÇA UZAKTA


“Cloverfield” türünün iyi örneklerinden biriydi. Bu hafta sinemalarımıza gelen devam filmi “Cloverfield Yolu No 10” ilk filmin kişileri ve atmosferinden oldukça uzakta. Saldırının gerçekleşmesinden bir gün önce sevgilisini terkedip uzun yola çıkan Michelle adlı genç kadın yolda bir kaza geçirir. Ayıldığında, koluna serum bağlanmış, bacağından bir su borusuna zincirlenmiş olduğunu şaşkınlıkla farkeder. Aslında Howard adlı bir adamın kırsaldaki evinin altındaki sığınakta tutsaktır. Howard ona dışardaki hayatın esrarengiz bir saldırı sonucunda bittiğini, bu sığınağa onu taşıyarak aslında onun hayatını kurtardığını anlatır. Sığınakta Emmett adlı başka biri daha vardır. Michelle en başta bu hikayeye hiç inanmaz ama zaman geçtikçe onu tereddütte bırakacak kimi olaylar gerçekleşir...

“Cloverfield”da da New York’taki bir ev partisinde eğlenen insanlar, çok acayip bir uzaylı istilasının ilk safhasına şahit olurlar.

Filmin sürprizlerini bozmadan buraya kadar anlatabilmek mümkün. Sonrasında birkaç türün iç içe geçtiğine şahit oluyoruz: Önce klostrofobik bir rehine hikayesi, sonra kıyamet-sonrası gerilimi, ardından uzaylı istilası temalı korku filmine dönüşen bir türler kolajı... Evin içinde geçen sahneler, dozu iyi ayarlanmış senaryosu sayesinde dakikalar ilerledikçe kolayca sarkabilecekken böyle bir sıkıntı yaşatmıyor. Michelle’in kurtulma çabalarının ardından gelen kabullenme, sonra yerini yeni bir şüpheye ve giderek tırmanan bir gerilime bırakıyor. Sonunda ise tahmin edilebilir olmasına rağmen seyir zevki veren heyecanlı bir final var.

KISITLI ALANDA GERİLİM


Başından sonuna ilgiyle izlense de finalin hikayeyi bitirmekten çok, başlatan tavrı biraz can sıkmıyor değil. Orijinal filmdeki olayların yaşandığı sırada ‘şurada da bu oluyordu’ diye bin tane film yapılabilir sonuçta. Ama ilk filminde yönetmen Dan Trachtenberg hiç fena bir işçilik çıkartmıyor. Kısıtlı alanda gerilim yaratma konusunda bir sıkıntısı yok filmin. Usta aktör John Goodman’ı böyle bir rolde izlemek lezzetli doğrusu. Michelle rolünde ilgiyle kendisini izleten Mary Elizabeth Winstead’e pek çok film ve diziden aşina olmanız mümkün. Güzel oyuncuyu en çok da Tarantino’nun “Ölüm Geçirmez” filmindeki rolüyle hatırlayabilirsiniz...
Orijinal “Cloverfield” filmi bir ara yağmur gibi üzerimize yağan ‘buluntu film’ türünün en iyilerinden biriydi.
*** 1/2
Cloverfield Yolu No 10
Yönetmen: Dan Trachtenberg
Oyuncular: John Goodman, Mary Elizabeth Winstead, John Gallagher Jr.
103 dk. 15+

Garip ama gerçek!


“Kartal Eddie” ilginç bir komedi. Çünkü Calgary’de gerçekleştirilen 1988 Kış Olimpiyatları sırasında yaşanan gerçek bir olaydan yola çıkılmış. O dönem herkes TRT’den olimpiyatları seyrederdi. Ama İngiliz kayak atlayıcısı Eddie Edwards’ı şu an kaç kişi hatırlar bilemiyorum. Eddie Edwards çocukluğundan beri olimpiyat tutkusuyla yaşayan bir genç. Bu tutkusuyla duvar ustası babasını çıldırtırken, annesinin şımartması ve desteğiyle moral bulmaktadır. Kendisine olan inancı ve azmi kısa süre çalıştığı ama çok yeterli olamadığı kayak takımındaki yerini korumasına yetmez. Çevresi tarafından garip tavırlı ve komik bulunan Eddie ‘kayakla atlama’ dalına geçmeye karar verir ve hemen Almanya’ya çalışmaya gider. Amacı çok kısa bir zamanda da olsa iyi bir dereceye ulaşıp yıllardır bu dalda temsil edilmeyen İngiltere’yi Calgary Kış Olimpiyatı’nda temsil etmektir.

“Kartal Eddie” ilginç bir komedi. Çünkü Calgary’de gerçekleştirilen 1988 Kış Olimpiyatları sırasında yaşanan gerçek bir olaydan yola çıkılmış.

Ona en büyük desteği orada çalışan ve alkol sorunu olan eski bir Amerikalı atlayıcı Bronson Peary verecektir... Eddie’nin hikayesi zaten durduğu yerde etkileyici bir azim hikayesi. “İnanmak işin yarısıdır” diye ünlü bir söz vardır ya hani, Eddie için inanmak işin dörtte üçüdür! Hikayenin gerçek olması yine de inandırıcılığını sorgulatıyor size ister istemez. Çünkü Eddie yeterli eğitim almadan, tehlikeli bir spor dalında çok tehlikeli şeyler yapıyor. Filmdeki Norveçli hocanın dediği gibi bu sporu 6 yaşında yapmaya başlayan sporcular varken Eddie bir sene içinde doğru düzgün atlama yapmadan, çok kısa bir süre içinde bir şekilde Olimpiyat sporcusu olabiliyor. Kendine inanmak tabi ki de çok önemli ama kendini sakatlamak ve hatta öldürecek kadar tehlikeye atmak da çok akıl işi değil doğrusu. Eddie kadar şanslı olamamak da mümkün.

NOSTALJİ HAKİM


Ama film bu handikapa çok takılmamanız için elinden geleni yapıyor. Müzikleriyle, başarılı sanat yönetimi ve renkleriyle, retro bir üslubu benimseyen yönetmen başından sonuna filmi tatlı bir nostalji duygusu eşliğinde izlemenizi sağlıyor. Eddie rolünde genç oyuncu Taron Egerton olağanüstü bir performans vermiyor belki ama Eddie’yi karikatürize bir komedi figürü olmaktan kurtarıp onu ete kemiğe büründürebiliyor. Tövbe etmiş antrenör Bronson’da sevilen oyuncu Hugh Jackman da renk katıyor filme.

Kartal Eddie Yönetmen: Dexter Fletcher Oyuncular: Taron Egerton, Hugh Jackman, Tom Costello 106 dk. 7+
*** 1/2
Kartal Eddie
Yönetmen: Dexter Fletcher
Oyuncular: Taron Egerton, Hugh Jackman, Tom Costello
106 dk. 7+

Boksörün intikamı


Boks sporuyla hiçbir ilginiz olmasa da, tek bir boks maçı izlemeye katlanamasanız bile, içinde boksör olan filmler bir şekilde hepimizi ilgilendirir. “Öfkeli Boğa” (Raging Bull), “Rocky”, “Milyonluk Bebek” (Million Dollar Baby), “Dövüşçü” (The Fighter) ve hâlâ hatırladıkça gözlerimizi dolduran “Şampiyon” (Champion) mesela... Bu filmler trajik kahramanlara dönüştürülmüş dövüşçü karakterlerinin gerçek ya da gerçeğe yakın hikayeleri üzerinden; zorluklar içinde bir ayakta kalma mücadelesi, ‘özgüvenli’ ve ‘güçlü’ bir birey olabilme ve kişinin kendini bulabilme hikayeleri anlatılır.

“Deliormanlı” bu sulu komedi ortamında iyi niyetli, dramatik bir film olsa da yukarıda adını geçirdiğimiz filmlerin seviyelerine çıkamıyor bir türlü, hatta dakikalar ilerledikçe giderek daha da sıradanlaşıyor, tökezliyor.

“Deliormanlı” bu sulu komedi ortamında iyi niyetli, dramatik bir film olsa da yukarıda adını geçirdiğimiz filmlerin seviyelerine çıkamıyor bir türlü, hatta dakikalar ilerledikçe giderek daha da sıradanlaşıyor, tökezliyor. Çünkü karakterlerini ve hikayesini derinleştirebilip bir ‘mesele’ye odaklanamıyor. Çok da sağlam kurulmamış bir mafya hikayesinin peşine takılarak ve kötü adamı da iyice karikatürleştirerek avantür bir intikam filmine dönüşmeyi tercih ediyor. Küçük politik göndermeler ise hedefi bulamıyor. Yerli dizi mantığıyla yazılmış senaryosu, bir türlü ikna edici olamayan oyunculuk performanslarıyla maalesef direkten dönen bir anaakım filmi olarak köşesine çekiliyor film. Yine de komedi dışında bir yerli film alternatifi olarak izlenebilir, bir “Rocky” kadar olmasa da “Deliormanlı”nın final maçında heyecanlanabilirsiniz...

Yine de komedi dışında bir yerli film alternatifi olarak izlenebilir, bir “Rocky” kadar olmasa da “Deliormanlı”nın final maçında heyecanlanabilirsiniz...

**
Deliormanlı
Yönetmen: Murat Şeker
Oyuncular: Sarp Levendoğlu, Birce Akalay, Gürkan Uygun
104 dk. 13+