Bugünkü sohbetimize bir soruyla başlayalım. Ülkesinin kalkınmasını yani milletin gelir düzeyinin artıp, yaşam kalitesinin yükselmesini istemeyen bir devlet veya hükümet reisi olabilir mi?
Geçmişte Osmanlı Padişahları, Rus Çarları, İngiliz Kralları, Japon İmparatorları, Çin Hanları, İran Şahları, devletim güçlensin, ülkem kalkınsın ve milletim refaha kavuşsun diye yanıp tutuşmadı mı? Rusya’da Stalin, Almanya’da Hitler, İspanya’da Franko, İtalya’da Mussolini, Küba’da Castro, Zimbabwe’de Mugabe, Uganda’da İdi Âmin, Irak’ta Saddam, Libya’da Kaddafi aynı amaçla hareket etmedi mi?
Bugün için Amerika’da seçimi kazanan Trump veya kaybeden Clinton’ın, bu bapta gayeleri farklı mıdır? Yunanistan’da iktidardan düşen Papandreou, ülkenin iyiliğini istemiyordu da iktidara gelen Çipras istiyor denebilir mi? Hayır! Ama, bu liderler aynı amaçla hareket etmiş olsalar da ülkelerine yararları veya zararları aynı olmamıştır veya olmayacaktır.
14 yıldır Türkiye’yi yönlendiren ve yöneten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ülkesi ve milleti için en iyisini istediğinden kimse kuşku duyamaz. Ama en iyisini yapıp yapmadığı sorgulanabilir.

TERÖRE KARŞI TÜNEL

Son günlerde ülkede, toplumu veya toplumun aydın sayılabilecek kesimini, Türkiye’nin geleceği açısından adeta ümitsizliğe sevk eden olaylar yaşanıyor. İçine düşülen iktisadi bataktan ama daha ziyade siyasi bataklıktan nasıl çıkılacağını göremeyenler “belki o biliyordur” diye karşısındakine, ne olacak halimiz diye soruyor. Bunun esas sebebi, ülkeyi yönetenlerin feraset ve basiretine güvenilmemesidir. Nasıl güvenilsin ki?
Bugünkü vahim tabloyu yaratanlar, nerede hata yaptık, bu hataları nasıl tamir ederiz diye düşüneceklerine “terörü, tünel açarak” veya “sanal açılış törenleri” yaparak yeneceklerini söylemekteler.
Üstelik bu irrasyonel “sebep-sonuç” ilişkisini benimseyen zihniyetin iktidardan düşme ihtimali de yok. Bu da “göz var, izan var”, elbette izlenen yolun yanlış olduğu görülür, doğru yol bulunur diye bekleyenlerin ümidin söndürmektedir.

AYNI DİN, AYNI DİL

Bugün Türkiye’yi yöneten zihniyetin kaynağı, aynı dine inanan ve aynı dili konuşan ve fakat sürekli birbirini yiyen Arap kültürüdür. Araplar bu kültürden kurtulmak için “BAAS”, yeniden diriliş fikriyatını inşa etmek istediler. Bir dereceye kadar başarılı oldular. Ama çok ilahlı dönemden kalan “derin çatlak” bu inkılâba izin vermedi.
Maalesef, Türkiye’de de benzeri bir nizam vardır. AKP, bu nizamın ürünüdür. Enerjisini de buradan almaktadır. Bunun da bilincindedir. Bu sebeple iktidarını sürdürmek için sürekli “iç ve dış düşman” yaratmaktadır. Bu da son derece doğaldır.
Son söz: Kimse bindiği dalı bilerek kesmez.