ÖSYM ve TÜBİTAK, TSK ve AKUT gibi ülkenin en güvenilir kurumlarındandı. Herkes tüm sınav sonuçlarına gönül rahatlığıyla razı gelirdi çünkü orası devletin koruması altındaydı, orada asla yanlış olmazdı. AKP döneminde neredeyse bütün sınavlarda sorular çalındı ve yandaşlara dağıtılarak milyonlarca insanın hakkı yendi. TÜBİTAK’ın düşürüldüğü duruma utanarak bakıyor herkes. Okullarda Evrim okutulurdu, varoluşla ilgili konularda çocuklar bilimsel gerçekleri de öğrenirdi. Yunus Emre’nin Anadolu’da sekiz yüz yıl yaşamış dizeleri Bana Seni Gerek Seni şiiri ders kitaplarında vardı...
Türkiye turistler için her açıdan bir cennetti. Madalya kazanan sporcularımızda bu kadar doping çıkmazdı. Ege’de 17 adamız daha bizimdi. Çocuklarımızın izlediği harika çizgi filmlerde dinsel temalar yoktu, biz bile keyifle seyrederdik. Kızlı erkekli, haremlik selamlık, erkekle kadını geçtim daha ilkokul çağındaki bebeleri bile birbirinden ayırmaya çalışan yobazlar her yeri sarmamıştı. Açık açık Atatürk düşmanlığı yapılmazdı, Cumhuriyeti kurduğu ve bize özgür ve akıl yolunda ilerleyen bir ülke bıraktığı için herkesin sevdiği, saygı duyduğu adama uluorta terbiyesizlik yapılmazdı...

* * *

Sayıştay, Millet adına yapması gereken denetlemeleri her zaman ve her kurumda çatır çatır yapardı. Artık Başbakanlık’ta, bakanlıklarda ve pek çok kamu kurumunda, Emniyet ve Yargı’da yapamıyor. Parti devletine dönüştürülen Türkiye artık denetlenemiyor, her şey büyük bir keyfiyetle ve sorumsuzca sürdürülüyor. Milli menfaatlerimiz için harcanmak üzere özel bir yetkiyle verilen Örtülü Ödenek’te, hiçbir hesap verilmeden Cumhuriyet tarihi rekorları kırılıyor...
AB’nin, OECD’nin ve uluslararası bağımsız kuruluşların değerlendirmelerinde, Türkiye Yaşam Kalitesi Endeksleri’nde en kötü ülkelerden çıkmazdı. Twitter gibi, Youtube gibi dünyanın en önemli sosyal medya iletişim kanallarının kapatılması gibi 1980’lerde kaldığını zannettiğimiz ilkel yasakların beter halleri yoktu. Karşıt görüşlü ve muhalif herkese ve her şeye her yerde bu kadar acımasız sansür ve oto-sansür olmazdı. AİHM’de, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ihlallerinde en fazla mahkumiyetle dünya rekoruna sahip ülke değildik.
Devletten aldığı ihalelerden kazanacaklarını millete koymak olarak değerlendiren türedi süper zenginler yoktu. Özelleştirme adı altında ülkemizin çok değerli kaynakları değerinin altına satılıp oraya buraya peşkeş çekildi, rüşvetler yendi. Çikolata kutularında dolarlar, inanılmaz pahalı saatler havalarda uçuştu...
Üst düzey kamu yöneticilerinin çocukları daha 20-22 yaşında dolar milyoneri olmazdı, devletten en büyük ihaleleri alan ticari gemi filolarına sahip olmazdı. Bakan çocuklarının rüşvet yemesi, ayakkabı kutularından milyon dolarlar çıkması, buna rağmen faillerinin 2.5 ayda salıverilmeleri ve çaldıkları paraların faizleriyle geri ödenmesi gibi kepazelikler olmazdı. Üst düzey kamu yöneticilerinin akrabaları bakan yapılmazdı ve çocuklarıyla inanılmaz yolsuzluk ve rüşvet ses kayıtları ortalara saçılmazdı, saçılsa da örtbas edilmezdi. İşadamlarına rüşvet karşılığı kazandırılan devlet ihalelerinden finanse edilen yandaş medya denilen ve gerektiğinde hepsi aynı başlığı atan, aynı yalanları söyleyen 8 ayrı rezil gazete, bir dolu TV yoktu. Karşıt fikirli herkese her tür hakareti, tehdidi etmesi için tutulan aktroller yoktu...

* * *

PKK’yla Oslo’da devletten, milletten gizli pazarlıklar yapılmaz, Türk Milleti’nin menfaatlerine aykırı sözler verilmezdi. IŞİD yoktu, PKK bugünkü gibi tehdit olmaktan çıkmıştı, herkes rahat bir nefes almıştı. Her ay banko bir terör saldırısı yoktu. İnsanlar evine, işine, okuluna, alışverişe, turistik yerlere giderken, serviste giderken, kırmızı ışıkta beklerken sokaklarda canlı bomba manyaklar tarafından parçalanarak 10’ar, 30’ar, 100’er öldürülmezdi. İnsanların canlı bomba korkusundan aylarca sokağa çıkamadığı dönemler olmazdı, Cumhuriyet tarihinde ilk kez Güneydoğu’da milyonlarca insan evini, alıştığı hayatı terk etmek zorunda kaldı, milyona yakın çocuk Güneydoğu’da eğitim hakkından mahrum kaldı...
Türklük en büyük gururu kaynağımız, birleştirici unsurumuzdu. AKP’yle ve cemaatle birlikte Türk olmak ayrıştırıcı bir unsur olarak algılatıldı ve bu bahaneyle Andımız, Ne Mutlu Türküm Diyene’ler ve TC’ler her yerden kaldırıldı. Milli bayramlarımızın kutlanması türlü bahanelerle açık açık yasaklandı. Polis sayısı bugünkünün yarısından azdı, Türkiye bir polis devletine çevrildi. Sokaklarda polis ve yurttaşlar haftalarca birbiriyle çatıştı, çatışmalarda insanlar öldü, kör, sakat kaldı. Kumpas davalarında suçsuz insanları hapse yollandı arkasından da toplamı trilyonları aşacak ve devlet kasasından bizim vergilerimizden ödenen tazminatlar ödendi...
Bu kadar çok çocuğa mevki makam sahibi insanlardan cinsel saldırı yoktu. Ortalıkta bu kadar sapık dolanmazdı. Eşini döven bu kadar erkek yoktu, çocuk gelinler, kadına şiddet ve kadın cinayetleri bu kadar çok değildi. Bu kadar liyakatsizlik ve ehliyetsizlik her yeri sarmamıştı, eş, dost, hısım, akraba, köyden tanıdığı, çocukluk arkadaşı, mahalleden arkadaşı, asker arkadaşı her yere doldurulmamıştı.
İlk kez ülke nüfusunun %5’ini aşan sayıda mülteci bir seferde ülkeye girdi. İlk kez bir hükümet aynı dili bile konuşmadığımız ve Müslümanlık hariç hiçbir şeyimiz ortak olmayan 4 milyona yakın mülteciye, hiç gereği yokken, Kurtuluş Savaşı’nda hep birlikte ölümüne vuruşarak kazandığımız Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti’nin bütün yurttaşlık haklarını vereceğini söyledi. Ve belki de en kötüsü hiç bu kadar büyük, nitelikli beyin göçü yaşanmamıştı...