Tibet’ten motosikletimle Everest’e doğru giderken.


Tutku, vizyonu eyleme dönüştüren enerjidir, bize hayallerimizin peşinde koşacak gerekli gücü verir. Yaptığımız şeye dair duygularımız ne kadar güçlüyse ve yaptığımızın bizim için doğru olduğuna ne kadar yürekten inanıyorsak, tutkumuz da o kadar güçlü olur. Hayatın zorlukları karşısında hayallerinin peşinden koşacak ve onu gerçeğe dönüştürecek gücü ve enerjiyi kendilerinde bulamadıklarını düşünenler, her şey bir yana, kendi içlerine dönüp arzularının ve tutkularının derinliğine bakmalıdır ve sorunu da, çözümü de burada aramalıdır. Çünkü; başarılı olmak, bir tutku ve inanç meselesidir...

2010’da Everest’e ikinci çıkışımda üçüncü kampa, 7300 metreye tırmanıyoruz.


Tutku, yaşama tutulmak, âşık olmak demektir. Yaşamı hep daha fazla kucaklamak istemektir. Tutku, insanı içten harekete geçiren bir enerjidir ve bizi hedefimize yaklaştıracak tüm olumlu duyguları da beraberinde getirir, olumsuz duyguları ise bizden uzak tutar. Hayallerimizin gerçeğe dönüşmesindeki en önemli itici gücümüz olan tutkunun ödülü, biraz da kendisidir. Tutkulu bir insan olmak, hayatın fırsatlarına daha açık olmamızı ve her şeye daha olumlu ve yapıcı bakmamızı sağlar. Tutku hareket kabiliyetimizi artırır, bize büyük bir mücadele gücü verir ve bu sayede sınırlarımızı da geliştirir...

Kuzey Alaska’da Arktik Koşullarda Hayatta Kalma eğitiminde 80 kiloluk kızağı 180 km çektik.


 

TUTKU İÇTEN GELİR


Aslında başarma, başarılı olma güdüsü ama az ama çok hepimizin içinde vardır, çünkü hepimizin kendine göre hedefleri, hayalleri, umutları, yaşamdan istedikleri, bekledikleri var. Hepimiz hayatın güzelliklerine mümkün olduğu kadar yaklaşmak ve hayatın bize sunabileceklerinden en iyi şekilde faydalanmak istiyoruz. Bunlara ulaşmak için elimizden geleni yapıyoruz veya yapmaya çalışıyoruz, kimimiz daha gayretli kimimiz daha az. Her şeyden önce bu gayreti çoğaltmamız ve hedeflerimize göre düzenlememiz gerektiğini kavramalıyız. İçimizden gelen bu itici güçten beslenen enerji eğer doğru terbiye edilir, doğru yönlendirilir ve doğru kullanılırsa sonsuz bir kaynağa dönüştüğü görülecektir. Güçlerinin asıl kaynağının kendi içlerinde olduğunu anlayan insanlar, dışarıdan daha az şeye ihtiyaç duyarak yaşamda büyük işler başarabilirler. Bu güç, yaşama karşı ne denli tutkulu olduğumuza bağlıdır. Çünkü insan tutkuyla sevdiği şeyi yaparken her anından keyif alır, işini yaparken beslenir. Zorluklarını aşacak gücü daha rahat bulur, yorgunluğundan da daha kolay dinlenir. Tutku içten gelir, eylem yalnızca onun dışavurumudur...

Kuzey Hindistan’ın yer yer çok zorlu koşullarında ilerliyoruz.


Halil Cibran; insanın idrak etme gücüyle elde etme yeteneği arasında ancak tutkuyla birleştirilebilen bir aralık vardır, der. Yaşamı dolu dolu yaşayabilmek ve iz bırakabilmek için bilinçli olarak seçtiğim yollar, fiziksel ve ruhsal pek çok büyük ve zorlu, hatta bazen de çok tehlikeli mücadeleyi de beraberinde getirdi. Her seferinde daha iyisini de yapabileceğime, daha fazlasını da kaldırabileceğime inancım tamdı. Bu tutku ve inanç en zor, en tehlikeli zamanlarda bile en güçlü dayanağım oldu. Aştığım her zorlukta, geçtiğim her engelde, elde ettiğim her başarıda yaşadığımı, var olduğumu, iz bıraktığımı, ben olduğumu hissederek ilerledim. Tarih boyunca milyonlarca yiğit insanı oradan oraya savuran şey, hep özgürlüğüne düşkün, coşkulu, tutkulu ruhlarının üzerine kurulmuş keşfetme, başarma, bilme tutkusu ve hayata / doğaya / kendine meydan okumanın dayanılmaz çekiciliğidir...

2010’da Everest’te, dağlarda olmaktan mutluyum.


 

GEMİLERİ YAKMAKTAN KORKMAMAK


Bazı insanlar için mutluluğa ulaşmanın yolları çok daha zorlu, sarp ve çetin görünse de onlar için doğal olan budur. Bazı insanların tutkularının sınırları, bizim ölçülerimizin çok ötesinde. Yine de bu dünyada iz bırakan insanların çoğu, uslu uslu oturmayan, akıllı - uslu öğütleri dinlemeyen ve kendi kararlarını kendi verip kendi yolunu çizenler, gemilerini yakmaktan korkmayanlardır. Yaşam, büyük ve güvenli gemilerle sakin bir gezi mi, yoksa kendi teknenizle soluk soluğa bir yolculuk mu olmalı, bunun seçimi size kalmış. Bugün geriye dönüp baktığımda artık daha iyi anlıyorum. Üniversitenin dönüştürücü ikliminde, bir yandan akademik eğitim ve öğretimle seçtiğim alanda kendimi geliştirirken, diğer yandan da kendi hayatımın dümenini elime almamı sağlayan ve beni bütün bu yaptıklarımın peşinden sürükleyen şey, doğuştan getirdiğim, sınırları ve bahaneleri reddeden, içimde keşfettiğim tutkularmış.

Everest’in dik yamaçlarında dağcılar.


Kendi yaşamının öncüsü, lideri olmak demek, bugünün sonuçlarının yarının sebepleri olduğunun farkında olmak demektir. Yarının sebeplerinin de bir sonraki günün sonuçlarına dönüşeceğini bilmektir. Gelecek kendi kendine gelen bir şeydir, ama nasıl geleceği bizim bugünümüze, bugünkü tercihlerimize ve seçimlerimize bağlıdır. Kendi yaşamının öncülüğünü, liderliğini üstlenebilenler, geleceklerini, kendi beklentileri ve ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirmek için bugünden planlar, stratejiler ve hamleler yaparlar. Diğer bir deyişle, geleceklerini kendileri yaratırlar. Geleceği tahmin etme dönemi artık sona ermiştir, bundan sonra geleceği yaratma rekabeti vardır. Bu anlamda kendi yaşamının öncülüğünü, liderliğini üstlenebilenler diğerlerine karşı muazzam bir rekabet avantajına sahip olacaklardır. Bu proaktif duruşu gösteremeyenler ise diğerlerinin gerisinde kalacaklar ve ne yazık ki yaşamlarının potansiyelini heba edeceklerdir... Bernard Shaw’un dediği gibi; hayat, kendini bulmakla değil kendini yaratmakla ilgilidir. Bunun da yolu hayata karşı tutkulu bir insan olmaktan geçer. Ne yaparsanız yapın, gençlikteki tutkularınızın ateşini söndürmeyin. Tutkularını köreltmeyip peşinden gidebilenler, yaşamda daha çok iz bırakırlar ve daha mutlu bir yaşam sürerler...

Altınbeşik mağarasının travertenlerine tırmanıyorum.


Bilkent DOST’taki günlerimden Aladağlar’dan bir kare.