Bir süredir Amerika’dayım.
Koç Holding ve Doğan Grubu ABD’nin başkenti Washington’da İslamofobi’ye karşı iki önemli etkinlik düzenledi, bunları izlemek için geldim.
Koç Grubu’nun girişimiyle dünyanın en prestijli müze merkezlerinden Smithsonian’da ilk kez el yazması Kur’anlar Sergisi açıldı.
Benzer bir çaba Doğan Holding’de var. Hürriyet Gazetecilik Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı’nın öncülüğünde, ünlü düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi ile Washington DC’de bir “İslamofobi Paneli” düzenlendi.
Peki, bu iki etkinliğin de İslamofobi’ye dikkat çekmek yönünde etkisi ne oldu?
Serginin sonuçlarını zaman içinde göreceğiz, 3 ayda 300 bine yakın kişinin gezmesi bekleniyor. Doğan Grubu’nun paneli ise Amerika’dan çok Türkiye’de haber oldu.
Her iki grup da belli ki, bir yandan Türkiye’nin giderek daha da inişe geçen itibarını yükseltmeye çalışıyor, bir yandan da hükümete, daha doğrusu Cumhurbaşkanı’na “bakın sizin için çalışıyoruz” demek istiyor.
Kolay değil...
Keşke bir sergi, bir panel dünyada giderek yayılan İslam karşıtlığına bir çare olabilseydi...
İslam’a karşı mesafeli bakış sadece Batı’da değil, bizzat kendi ülkemizde bile yükseliyor.
Bunda Batı’nın önyargılı bakışı var diyelim, Müslüman ülkelerin hiç mi suçu yok ?
“Gerçek İslam o değil, yok bu da değil...” diye diye dünyada İslam adına yaşanan ve yaşatılan bütün aşırılıklara göz yummadılar mı ?
İslamiyet’in 21. Yüzyıl’la entegrasyonunu sağlayacak tüm reformist ilahiyatçılar, din alimleri pasifize edildi, düşmanlaştırıldı.
Geçelim radikalizmi, yaşam biçimlerine bakalım, kadın erkek eşitliği konusunda karnesi kırık olmayan tek bir İslam ülkesi var mı ?
Türkiye, kendi coğrafyasında heyecan yaratan bir model ülke iken, artık ne yazık ki din öğretmenlerinin sınıflarda “kızların başı açık olduğu için derslere melekler gelemiyor” diyerek türban dağıttığı günlere geldik...
Paneller güzel, sergi de etkileyici, ama İslam coğrafyası dersini çalışmadan İslamofobi’de sınıfı geçmek imkansız.

Atatürk’e bir vatan haini demedikleri kaldı!


WashIngton’daki “Kur’an-ı Kerim Sanatı” sergisinin Gala Gecesi’nde yaptığı konuşmada Ali Koç bakın ne dedi :
“Bu vesileyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük lider Atatürk’ü burada anmak istiyorum. Çünkü bu büyük lider, çağdaş evrensel değerlere dayanan, barışı ve adaleti temel alan bir vizyon ile; İslam kültürünü, laik ve demokratik bir potada bütünleştirerek, güçlü bir ekonomik ve toplumsal kalkınma modeli inşa etmeyi başarmıştır.”
Doğru, başarmıştı.
Ama bugünün iktidarı sabahtan akşama Atatürk’e hakaret etmekten bıkmıyor.
Şimdi de Lozan’ı, Misak-ı Milli’yi, Musul, Kerkük meselesini öyle bir anlatıyorlar ki, sanki Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı kahramanı değil de Osmanlı’yı deviren bir vatan haini !
Ayyaş demişlerdi, açıkça vatan haini diyecekleri gün de çok uzak değil...

Sıbyan mektepleri ile 21. Yüzyıl’a son sürat


Aslında hikaye yeni değil, uzunca bir süredir çeşitli eğitim vakıfları ile küçücük yaşta çocukların beyinlerine korku dolu bilgiler yüklüyorlar...
Bunun “iyi ve ahlaklı” çocuk yetiştirmek olduğunu düşünüyorlar. Yüz kere yazdık, yine yazalım, Türk çocukları bu eğitim anlayışıyla mı yeni yüzyılda çağdaş dünyada rekabet edecek?
Son verilere göre Türkiye’de çocukların yüzde 42’si kendi anadilleri olan Türkçe’yi bile doğru düzgün okuyup yazamıyor, kavrayamıyor.
Bu çocuklar aptal mı?
Tabii ki değil!
Her çocuk gibi sonsuz bir potansiyelle doğuyorlar, ama bu korkunç eğitim anlayışı onları birer robota dönüştürüyor.
Bu eğitimi savunanlar bu okulların “sevap” olduğunu düşünebilir, benim inancıma göreyse çocukları bu şekilde fırsat eşitliğinden yoksun kılmak “en büyük günah!”

1

Ali Koç’un iki bilekliği


Bu fotoğrafta Ali Koç’a kendisine çok yakışan iki bilekliği soruyorum. Biri 3 Temmuz döneminde, yani FB Şike Davası sırasında alınmış, güç versin diye. Bileklikte üzerinde Ayet-el Kürs-i yazısı bulunan gümüş bir levha var.
Diğerini ise oğlu hediye etmiş. İkisini de hiç çıkarmıyormuş.

Bak kızım


“İstediğini yapmak özgürlüktür.
Yaptığını sevmek ise mutluluk... Vazgeçme!”