16

“Abduşş, sence bu bluzla bu etek tekmelik mi?”
“Abdullah Bey, dizimden şu kadar santim yukarıda etek giyersem çeneme yumruk mu yerim yoksa ayağıma küçük bir cümcükle yırtar mıyım?”
“Şekerim bu kombin yumrukluk mu yoksa hakaretle yırtar mıyım?”...
Çok gerçeküstü gelse de artık sokağa çıkarken ne giyeceğimizi tekmecilere, yumrukçulara ve yobazlara soracağız!
Kısacası, artık ne giyeceğimizi Abdullah’a soracağız!
Ayşegül Terzi’ye şort giydiği için çok sert bir tekme atan Abdullah Çakıroğlu dün yeniden serbest bırakıldı.
Üstelik mahkemede, “Otobüste manevi duygularım tahrik oldu. Oturuşu müstehcendi” dediği, bir insana kıyafetinden dolayı ve ortada hiçbir rasyonel sebep yokken kendi iradesine sahip olamadığı, bacak görünce tahrik olduğu için tekme attığını kabul ettiği halde.
Üstelik bu fahri ahlak bekçisi (!) savunmasını yaparken sadece kendi değil otobüsteki aileler, analar ve babalar adına da konuşmuş.
Kuran-ı Kerim’e, hadislere girmiş.
Yani işi, “Din adına suçsuz bir kızın suratına ayağımla tekme attım”a getirmiş.
Ve tahliye olmuş.
Bu, hepimizin çok acı bir gerçekle yeniden yüzleşmesinin çirkin bir vesilesi.
Artık Abdullah ve onun gibi düşünenler bazı normları belirleyecek. Muhafazakar olmayan kadınlar şimdi daha büyük bir tehlike altında.
Bu, hepimizi sindirmek isteyen bir karar gibi görünüyor.
Hiç ama hiç sevmedim!

15


‘Anne’ dizisi çalışır!


Özledim. Yerli bir diziyi çok sevip sonra her hafta gösterimini iple çekmeyi çok özledim.
E malum kış geldi kapımıza, battaniyeye ve şanslıysak sevgiliye sarılıp izlemelik eğlenceler lazım bize.
Önceki akşam Med Yapım’ın ‘Anne’ isimli dizisini bu nedenle alıcı gözle izledim.
Konsomatrislik yapan bir anne, onun belalı sevgilisi ve minik, masum bir yavrudan oluşan ailenin yolu bir öğretmenle kesişince herkesin hayatının değiştiğini anlatan dizinin ilk bölümü gerçekten umut verdi.
Ama dizinin ilk bölümünden yarattığı sıcaklıkta çocuk oyuncu Beren Gökyıldız’ın büyük payı var.
O kadar masum ve tanıdık geliyor ki insana sanki komşumuzun çocuğuymuş da başına tatsız şeyler gelmiş gibi hissediyor insan. Ve ona sıkı sıkı sarılmak istiyor.
Dizinin ilk bölümünün zayıf halkası bence Cansu Dere.
Genellikle soğukkanlı duruşuyla henüz bir an bile ufaklığa şefkat duyduğunu göremedik. Ama umuyorum bu onun da çocukluğunun sert geçmiş olmasından kaynaklanıyordur ve senaryo gereğidir.
Tabii dizi ilerleyip Vahide Perçin karakteri de açıklığa kavuşunca hikaye daha keyifli bir hal alacaktır diye umuyorum.
Anne-çocuk dizileri hep çalışır ama bu dizi minik Beren’in de performansıyla ilk bölümden kendini sevdirdi.


Peki biz artık dizi yazamıyor muyuz?


Reyting operasyonları yapılıp sistem kökünden değiştirilmeden ve ağırlık kasabalı izleyiciye verilmeden önce dizi sektörü altın çağını yaşıyordu. Tek başına ülkenin önemli kalemlerinden biri haline gelmişti.
Ama iktidar hakim olamadığı her sektör gibi çeşitli operasyonlarla bu sektörün tüm dinamiklerini de değiştirdi. Tabii bu müdahaleyi FETÖ de yapmış olabilir. Bilemiyoruz ama sonuç neredeyse tüm dünyaya kültürümüzü ihraç eden bir sektörün topal ördeğe döndürülmesiyle sonuçlandı.
Önceki akşam ‘Anne’ dizisini izledikten sonra gördüm ki bu yapım Japonya’dan uyarlama.
Biz artık basit bir anne-çocuk dramı bile yazamaz mı olduk?
Yoksa yapımcılar hep aynı senaristlere abandıklarından tükenen kalemler artık yoruldu mu iyice?
Bu çok tatsız bir haber. Nereye baksam uyarlama dizi.
Sektörün kreatif kalemlere yatırım yapmamasının büyük bir hata olduğunu yıllarca yazdım. Ama sanırım çöküş umduğumdan çok daha çabuk oldu.