AKP iktidarının dost sandığı FETÖ’nün ordu içinde yuvalanmasına göz yumduğunu söyleyen Şükrü Elekdağ, “TSK’nın genetik yapısını geleneklerini ve emir-komuta birliğini bozucu nitelikteki önlemler, sorunu çözmeyeceği gibi yeni devasa sorunlar yaratır” diye uyardı.

Sevgili okurlarım,
FETÖ’cü hainlerin devleti ele geçirmek, bu olmazsa ülkemizi iç savaşa sürükleyerek bölmek amacıyla yaptıkları faşist-dinci darbe girişimi, toplumun her kesimince lanetlendi. Yenikapı’da milyonların katıldığı mitingde CHP ve MHP Genel Başkanları’nın da konuşma yapmaları, demokrasi tarihimizin kilometre taşlarından birini oluşturdu.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun AKP seçmeninin ağırlıkta olduğu alanda Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine, Atatürk’e, parlamenter sisteme, çoğulcu demokrasiye, yargı bağımsızlığına ve basın özgürlüğüne sahip çıkıldığı takdirde küresel kumpası bertaraf edeceğimizi söylemesi dikkat çekiciydi. Camiye, yargıya ve kışlaya siyaset sokulmaması için yaptığı çağrı da olumlu karşılandı.
Başarısız darbe girişimi, kendi halkını kurşunlayan, Gazi Meclis’imizi bombalayan FETÖ’cü hainlerin kökünün kazınmasının, bağımsızlığımız ve istikrarımız açısından yaşamsal önem taşıdığını gösterdi.
Ancak bu temizlik sırasında kurunun yanında yaşın da yanmaması ve mahkemelerin adalet ve evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde hareket etmeleri, Ergenekon ve Balyoz davalarında yapılan fahiş, trajik ve affedilmez hatalardan ders alınması gerekiyor.
15 Temmuz gecesi ortaya çıkan derin zafiyeti gidermek amacıyla Ordu’da yeni yapılanmalara gidilirken Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) genetik yapısıyla, gelenekleriyle ve emir-komuta birliğiyle oynanmasının, ülkemizin başına telafi edilmez yeni felaketler açacağının görülmesi bekleniyor.
Bu arada önyargılı Batı, darbenin gerçekliğine hâlâ inanmıyor ve 15 Temmuz’u “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın planladığı bir oyun” olarak değerlendiriyor. Eli kanlı Gülen’i ülkesinde barındıran ABD’nin tutumu ise iki ülke arasındaki ittifak ilişkileri ve iyi niyetle bağdaşmıyor.
Bugün tüm bu çetin sorunları ve Türkiye’nin neler yapması gerektiğini, öngörüleri daima doğru çıkan bilge diplomat, Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ ile tartışacağız...

* * *

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Elekdağ ilk sorum, 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un Ahmet Hakan’la yaptığı TV söyleşisindeki açıklamalarıyla ilgili... Başbuğ, 15 Temmuz’un TSK tarafından yapılan bir darbe girişimi olmadığını, bunun FETÖ’nün Ordu’ya sızdırdığı uzantıları aracılığıyla denediği bir kalkışma olduğunu vurguluyor. Ne dersiniz?..
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.): Bu gayet isabetli ve önemli bir teşhis!.. Zira, tedavinin hastalığa göre yapılması lazım. Hükümet soruna bir askeri darbe yapılmış gibi hatalı bir teşhisle yaklaşıyor ve buna uygun önlemler almayı öngörüyor. TSK’nın genetik yapısını, geleneklerini ve emir-komuta birliğini bozucu nitelikteki bu önlemler, sorunu çözmeyeceği gibi, yeni devasa sorunlar yaratıcı nitelikte... Bu nedenle konuyu detaylı bir şekilde ele almak arzusundayım. Ancak önce darbe girişimiyle ilgili çok hassas bir konuyu dile getirmek istiyorum.
(U.D.): Tabii, buyurun...

AKAR’IN CESARETİ HER TÜRLÜ ÖVGÜYE LAYIK

(Ş.E.): Darbe hakkında spekülasyonlar yapılıyor. Ama yanlış anlamaları önlemek için hemen bir noktanın altını çizeyim: Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın “Türkiye’nin yeni Kenan Evren’i olmayı kabul etmemesi” ve darbecilere karşı koyması, kuşkusuz darbe girişiminin en önemli kırılma noktalarından biri olmuştur. Bu nedenle de Orgeneral Akar’ın dirayet ve cesareti her türlü övgüye layıktır. Ancak, yine de darbe süreciyle ilgili anlatısındaki bir kara delik zihinleri kurcalamaktadır. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, darbe hazırlığından Orgeneral Akar’ı saat 16:00’da haberdar ediyor. Bunun üzerine Genelkurmay Başkanlığı’ndan kuvvet komutanlıklarına olası darbenin önlenmesi için, tüm Türkiye’deki tank ve zırhlı araçların kışlalarından dışarı çıkmaması; helikopter ve jetlerin uçmaması yolunda talimatlar gönderiliyor. Bu talimatlar ciddi bir tehdit endişesi duyulduğuna delalet ediyor. Fakat buna rağmen ne MİT Müsteşarı, ne de Genelkurmay Başkanı, Cumhurbaşkanı’na ve Başbakan’a bu konuda bilgi vermiyorlar! Cumhurbaşkanı darbe teşebbüsünden saat 21:30’da eniştesi sayesinde haberdar oluyor!.. Bu durum trajikomik olduğu kadar da utanç verici değil mi? Bugüne kadar da, ne Genelkurmay Başkanı, ne de MİT Müsteşarı bu hareketlerinin nedenini izah edebilmiş değiller. Bu tutumları kasten de olsa, ihmal ve teseyyüpten (kayıtsızlık) de ileri gelse, vatan ihaneti kalıbına girebilecek çok ağır bir suçtur!.. Eldeki bilgilerle ve bugünün şartlarında, böyle bir suçun işlendiği tartışma götürmüyor. Buna rağmen, Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı makamlarını muhafaza ediyorlar! Hükümet ise bu konuda adli bir süreç başlatmayarak bu suçları hasıraltı etmeye çalışıyor. Bu durum aydınlanmadan dış mihrakların darbe hakkındaki spekülasyonları son bulmaz!.. Bunları dile getiriyorum çünkü, ABD’den bana telefon eden medya mensubu olsun olmasın herkes, bu noktalar üzerinde duruyor. Ayrıca bugüne kadar darbenin sevk ve idaresini yapan liderin itirafları ve darbeye ilişkin plan veya belge de açıklanmış değil. Tüm bu konular üzerindeki sis perdesi dağıtılmalıdır.

DEVLETİN GÜCÜNÜ VE AKLINI ELE GEÇİRDİLER

(U.D.): Evet bu konuda zihinleri kurcalayan sorular, süratle ama yanlışa da düşmeden aydınlatılmalı!..
(Ş.E.): 15 Temmuz gecesi halk, tankların önüne yatarak demokrasiye sahip çıktı. 236 demokrasi şehidi verdik. Gerçekte dünya çapında hayranlık ve heyecan uyandırması gereken bir olay bu... Ama Batı dünyası, Pekin’de Tianamen Meydanı’nda tankların karşısında duran tek adama gösterdiği ilgiyi bile bu tablo karşısında göstermedi! Belirttiğim hususlar karanlıkta kaldıkça da, “Bu iş bir tiyatro” diyen önyargılı dış odakların değirmenlerine su taşınacağı unutulmamalı!..
(U.D.): Emekli Orgeneral Başbuğ’un açıklamasına gelirsek...
(Ş.E.): 15 Temmuz olayına “askeri bir darbe” diyerek faturayı TSK’ya çıkarmak kadar büyük bir saçmalık olamaz. 15 Temmuz, Ordu içine çöreklenmiş askeri kanadını kullanan dinci, emperyalizmin maşası hain bir örgütün kalkışmasıdır. Durumun açıklıkla anlaşılması için biraz gerilere gidelim. Osmanlı devletinin son dönemlerinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin fedai kadrosuna mensup subayların oluşturduğu cuntalar, hiyerarşi ve emir-komuta zincirini hiçe sayarak siyasete müdahale ediyorlardı. Cumhuriyet’in ilanıyla başlayan tek parti döneminde Ordu içinde hiyerarşi sağlanmış ve cuntacılık tarihe karışmıştı. Bunun nedeni Ordu’nun kendini Cumhuriyet’in kurucusu ve koruyucusu olarak görmesinden ve ülkeyi yöneten liderlerin de asker kökenli olmalarından kaynaklanıyordu. Ancak çok partili döneme geçildiğinde Ordu’nun kurum olarak siyasete ağırlığını koyma eğilimleri güçlendi. 27 Mayıs’ta Ordu, bir kurum olarak siyasete katıldı. 1980’de emir-komuta zinciri içinde gerçekleşen darbeyle Ordu’nun siyaset yapımında söz sahibi olması Milli Güvenlik Kurulu ile kurumsallaştı. Ordu’nun 1980’den önceki ve sonraki müdahaleleri hep “ulus devlet”, “laiklik” ve Atatürk devrimlerinin korunması” gerekçelerine dayandırılıyordu. Siyasete Ordu’nun bu şekilde müdahalesine “vesayet sistemi” diyen AKP iktidarı, bundan kurtulmak için çareyi, kendisiyle aynı ideolojiden olduğu için dost sandığı Gülencilerin Ordu içinde yuvalanmasına göz yumarak aradı. Emperyalizm maşası Gülenciler çetesi Ordu’nun içine bu şekilde çöreklendi ve bu suretle 15 Temmuz faciasına zemin hazırlanmış oldu. Bu söylediklerimiz, 15 Temmuz darbe girişiminin Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılan bir darbe girişimi olmadığını ortaya koyuyor... 15 Temmuz olayı, Sünni İslam ideolojisiyle örgütlenen bir tarikatın, askeri kanadınca ortaya konulan bir kalkışmadır. Bu süreçte, Gülenciler devletin aklını ve gücünü büyük ölçüde ele geçirdiler.

DİN ADINA BU ÜLKEYE EN BÜYÜK KÖTÜLÜK YAPILDI

(U.D.): Bunun sorumluluğu “Ne istediler de vermedik?” denilen süreci başlatanlarda mı?
(Ş.E.): Esasen Sayın Erdoğan bu konuda özeleştiri yaparak samimi bir itirafta bulundu. Din Şurası’nda yaptığı konuşmada, “Allah dedikleri için müsamaha gösterdik. Rabbim de milletim de bizi affetsin.” dedi. Yani din adına, bugün lanetlediğimiz Gülen’in bu kadar güçlenmesine sebep olundu. Din adına, FETÖ’cü subayların Ordu’da yoğun şekilde yuvalanmasına, kilit mevkileri ele geçirmesine, TSK’nın Haşhaşilerin konuşlandığı bir merkeze dönüşmesine ve Cemaat’in adamlarının kamu yönetiminde önemli mevkilere yerleşmesine göz yumuldu. Din adına bu ülkeye en büyük kötülük yapıldı ve dünyanın en güçlü ordularından biri olan Türk Ordusu kötürüm edildi.

Ordumuzun itibarına sahip çıkalım

(U.D.): Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk gibi kumpas davalarıyla nitelikli subaylarını kaybederek ağır yara alan Türk Ordusu bu olayla ne ölçüde hasara uğradı?
(Ş.E.): Cesaretiyle, efsanevi disipliniyle övündüğümüz, milletimizin gözbebeği bir Ordumuz vardı. Fakat, 15 Temmuz faciası Ordu’nun perişan halini gözler önüne serdi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın açıklaması, TSK’nın general ve amiraller de dahil üst subay kadrosunun % 50’sinin hain olduğunu ortaya koyuyor!.. Yani Ordu’nun üst kademesinin yarısı, komutanına değil imamına bağlıymış... FETÖ’cü askerlerin TSK’nın % 1,5 gibi çok küçük bir bölümüne tekabül ettiği söyleniyor. Ancak, bir askeri müdahalenin, Ordu içindeki üst düzey rütbelilerle yapıldığını göz ardı etmeyelim!
(U.D.): Dehşet verici bu duruma rağmen Ordumuz, PKK ile mücadelesini başarıyla sürdürmek zorunda. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
(Ş.E.): İzah ettiğim durum ülkemizde çok negatif yorumlara yol açıyor. Hemen Balkan savaşları gündeme getiriliyor. Osmanlı Ordusu’nun, Balkan savaşlarını ve Rumeli’yi, izlenen yanlış stratejiler yüzünden olduğu kadar, birbirlerinin can düşmanı olan yarısı İttihatçı, diğer yarısı ise “Halaskar Zabitan” denilen subay gruplarının birbirleriyle mücadelesi sonucunda kaybettiği hatırlatılıyor. Moral bozucu bir husus da, yabancı uzmanların ordumuzun durumu hakkında yaptıkları değerlendirmeler. Örneğin, Atlantik Konseyi’nin Türkiye Uzmanı Aoron Stein “Türk Ordusu artık kırık dökük bir güç, düzelmesi yıllar alacak” diyor. Ancak, bu yoldaki değerlendirmeleri yapanlar, TSK’nın cesametini, geniş, üstün kalitelere ve deneyime sahip subay kadrosunu, hâlâ sağlam kalan anane ve geleneklerini es geçiyorlar. Bu hususlar dikkate alındığında, TSK’nın kangren olmuş bir bölümünden kurtulmasıyla, eskisinden daha iyi performans göstereceği ve PKK, IŞİD gibi tehditlere karşı daha iyi mücadele verebileceğini söylemek boş bir umuttan ibaret kalmaz. Yeter ki, Ordumuzun itibarına sahip çıkalım ve moralini yüksek tutalım...

YARIN: ABD, FETHULLAH GÜLEN’İ İADE EDECEK Mİ?