Bu da oldu; Türkiye’ye “haydut” dediler

İngiltere’nin en saygın gazetelerinden Independent’da geçen hafta bir makale yayınlandı.
Başlığı şöyle;
“Türkiye yasadışı/haydut (rogue) bir ülke haline geldi; Ve artık Erdoğan bile bunu kabullenmeli.”
Makale, Can Dündar ve Erdem Gül hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararına Erdoğan’ın verdiği “AYM kararına saygı duymam, uymam da” tepkisini içeriyor.
Yazıda aynen şu ifadeler yer alıyor;
“2002’den bu yana iktidarda olan AKP hükümetinde, sadece Türkiye yasadışı-haydut (rogue) bir devlet olarak görülme riskiyle karşı karşıya değil; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da yasadışı-haydut (rogue) bir Cumhurbaşkanı olarak damgalanma riski var...”
Hem Türkiye için, hem de Cumhurbaşkanı için Independent Gazetesi’nde kullanılan “rogue” kelimesinin sözlük anlamına gelince;



Sözlükte “rogue state”, “haydut devlet” olarak geçiyor.
Merhum Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı olduğu dönemde “rogue state” kavramını kullanmıştı. Bunu, PKK terör örgütüne o dönemde destek veren, başta Yunanistan gibi ülkeler için kullanmıştı. O dönemde “rogue state”, “yasadışı devlet” olarak çevrilmişti.
Independent Gazetesi’nin kullandığı “rogue” kelimesi çok ağır;
Tıpkı Erdoğan’ın Gezi olaylarında kendi vatandaşları için kullandığı “çapulcu” kelimesi gibi ağır.
“Haydut” ya da “çapulcu”; aslında birbirlerine ne kadar benzer kelimeler değil mi?

Türkiye’ye “insani müdahale” olasılığı

Yazması bile tüyler ürpertici...
Ama evet; böyle bir olasılık var.
AKP’liler “kumpas” lafını pek sever; öyle anlatalım:
AKP, bir yandan Suriye’deki yanlış politika, diğer yandan “çözüm süreci” adı altında teröristlerin Güneydoğu’ya yerleşmesine göz yumarak, Türkiye’yi çok ciddi bir “kumpasa” sokmuş durumda.
Türk Silahlı Kuvvetleri bugün iki değil, dört cephede savaşıyor;
Güneydoğu’da, Türkiye’nin kendi topraklarında terörle mücadele operasyonları devam ederken, Suriye’de IŞİD, Esad rejimi ve YPG-PYD ile de “düşmanlık”, zaman zaman da “angajman kuralları” çerçevesinde “sıcak çatışma” içinde Türk Ordusu.
Güneydoğu’daki operasyonlar çerçevesinde ortaya çıkan yıkık şehir görüntüleri, caddelerdeki tanklar, oradaki vatandaşların açıklamaları, PKK’nın uluslararası alandaki güçlü propagandası ile de birleşince, Türkiye’nin imajı her geçen gün olumsuza doğru dönüyor.
İlk işaret Birleşmiş Milletler’den geldi bile;
BM’nin insan hakları konusundaki en üst düzey yetkilisi, İnsan Hakları Komiseri Zeyd Raad El Hüseyin, Türkiye’yi Güneydoğu operasyonları konusunda uyardı.
Dikkat edin; Avrupa ülkelerinden, ABD’den gelen her bakan, her resmi heyet, sadece hükümetle değil, HDP’lilerle de mutlaka ayrı bir görüşme yapıyor.
ABD’den birbiri ardına “PKK’yla mücadeleye destek” açıklaması yapılıyor, ama her açıklamada mutlaka “insan hakları”, “sivillere dikkat” uyarısı da yer alıyor.
Hem ABD’den, hem Avrupa’dan “çözüm sürecine dönün” çağrılarının biri bitiyor, biri başlıyor.
Uzun yıllar NATO’da görev yapmış emekli General Ali Er, birbiri ardına gelen bu işaretlerden oldukça endişeli.
Suriyeli sığınmacılar konusunda NATO’nun Ege’ye gönderdiği görev gücünün “bir ilk adım” olabileceği ihtimaline vurgu yapan Er, “Ya ilerde Türkiye’ye de uluslararası bir insani müdahale gündeme gelirse” diyor;
Türkiye’deki Kürt sorununun çözümü için “üçüncü göz” yani yabancı ülkeler-unsurlar-kişiler, hatta örgütlerin “gözlemlerinin” söz konusu olabileceğinden endişe ediyor.
Endişe hakikaten çok büyük.
Ve bizde “Anayasa Mahkemesi’ni bile tanımam” diyen bir Cumhurbaşkanı; “Uluslararası Suriye ateşkesi bizi bağlamaz” diye konuşan bir Başbakan oldukça,bu endişe sadece büyük değil;
Çok da yakın görünüyor...



ABD’nin YPG’ye bakışı değişiyor mu?

Türkiye “YPG terör örgütüdür” dedikçe, Washington yönetiminden hep aynı yanıt geldi: “Biz öyle düşünmüyoruz.”
Washington, Suriye’deki YPG-PYD yönetimini hep korudu kolladı. Başkan Obama bu korumayı, YPG’yle görüşmek üzere Kobani’ye Suriye özel temsilcisini göndermeye kadar vardırdı.
Ancak PYD-YPG, Suriye’de ABD ile Rusya’nın alttan alta girdiği büyük çekişmeyi iyi okuyamadı; Her iki tarafı da idare edebileceğini düşündü.
Ve Washington’da alarm zilleri, PYD’nin Moskova’da temsilcilik açmasıyla çalmaya başladı.
Batı’nın PYD-YPG’ye bakışının değişmeye başladığına ilişkin ilk işaret ise, ilginçtir, ABD’den değil İngiltere’den geldi.
İngiltere Dışişleri Bakanı Philip Hammond, Suriye’de ateşkesin başlamasından hemen önce, YPG güçleri ve Rus kuvvetlerinin birlikte “daha fazla toprak kazanmak için” çalıştıkları mesajını verdi, bundan duyulan rahatsızlığı iletti.
İkinci işaret ise, Washington’daki en etkin siyasetçilerden birinden, Senatör McCain’den geldi; ABD Senatosu’nun en kritik komitesi olan Silahlı Kuvvetler Komitesi Başkanlığı yürüten McCain, Obama yönetimini YPG ile ilişkilerini “yanlış yürütmekle” eleştirdi, “şimdi de bunun cezasını çekiyorlar” dedi. ABD’nin her türlü yardımı yaptığı Suriyeli Kürtlerin “yenmek için, Rusya ile saf tuttuğunu” söyledi.
Ve son olarak, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı’nın PYD-YPG’ye doğrudan kritik uyarısı geldi; Antony Blinken, PYD’ye açıkça “PKK’yı destekleme“ ve “Suriye’deki diğer muhalif gruplarla çatışma” uyarısı yaptı.
Türkiye, Suriye konusunda birbirinden beter pekçok yanlış yaptı. Ancak Obama yönetimi de Suriye’de yalpalamak konusunda Ankara’ya benzer durumda.
ABD ile Türkiye arasındaki en önemli fark ise, AKP Suriye yanlışlarında ısrar ederken, Washington yönetiminin gerektiğinde hızlıca hem politikasını, hem de “müttefiklerini” değiştirebilmesi...

ANKARA ENDİŞELİ: PYD DAVET EDİLİR Mİ?

ABD, PYD-YPG’ye karşı söylemde biraz eleştirir görünse de, hala bu oluşumla ittifaktan vazgeçmiş değil.
Rusya ise, artık sadece söylemde değil, eylemde de birlikte hareket ediyor YPG-PYD ile; IŞİD karşıtı saldırılar birlikte, koordinasyon içinde gerçekleştiriliyor.
Suriye’de IŞİD ve Nusra’nın dışında ilan edilen ateşkes sonrası, 9 Mart önemli tarih; Suriye barış görüşmelerinin 9 Mart’ta yeniden başlayacağı açıklandı.
Hükümet, geçen sefer PYD-YPG’yi Suriye masasından son anda kaldırmayı başarmıştı.
Bu ikinci turda ise, Ruslar’ın PYD’yi masada görmek için ısrarlı olması ihtimali var.
Ankara çok endişeli...

650 bin kişiye “yargı muafiyeti” mi geliyor?

Terör belasının bulaştığı ülke olmak zor;
Çünkü terörle mücadele başladığında, gözler ilk olarak özgürlüklere çevriliyor.
Türkiye’de, bölücü PKK terör örgütü ile mücadelede yeni bir aşamanın yaşandığı bu dönemde, en çok konuşulan konu da milletvekillerinin dokunulmazlıkları.
Ancak AKP hükümeti, “dokunulmazlık” gündeme geldiği anda, ilk olarak ifade özgürlüğünü anlıyor. Hırsızlık, yolsuzluk, adi suçlar, hatta trafik suçlarından bile muaf olan vekillerin, bu dokunulmazlıklarına ise toz kondurmuyor.
Üstelik, vekillerin dokunulmazlıkları “kaldırılsın mı, kaldırılmasın mı” tartışması giderek büyürken, sessiz sedasız 650 bin kişiye de müthiş bir dokunulmazlık zırhı getirme hazırlığı var.
Hükümet, Güneydoğu operasyonlarında Türk Silahlı Kuvvetleri personeline, rütbelerine bakılmaksızın, “İşkence ve kötü muamele” konusunda bir çeşit “yargı bağışıklığı” getirmeye hazırlanıyor.
Mevcut Devlet Memurları Kanunu’na göre, kamu görevlilerinin yargılanması için amirlerinden izin alınması gerekiyor. Ancak “işkence ve kötü muamele” suçlarında bu izine gerek olmaksızın, kamu görevlisi hakkında soruşturma başlatılıp, dava açılabiliyor.
Şimdi hükümet, TSK personeli hakkındaki “kötü muamele ve işkence” iddiaları için de, soruşturma ve yargılama için “bakanlık izni” getirmeye hazırlanıyor. Üstelik bu iznin, TSK’da görevli “yükümlü er ve erbaşları da kapsaması” planlanıyor.
TSK’da halen, subay, sivil memur, uzman personel, yükümlü er ve erbaş olarak, toplam 633 bin 56 personel görev yapıyor.
Eğer AKP’nin getireceği bu yasa TBMM’den geçerse, yaklaşık 650 bin kişiye, işkence ve kötü muameleden bir çeşit “yargı muafiyeti” getirilmiş olacak.
Bu konuyu danıştığım tüm hukukçuların ortak görüşü şu;
Böyle bir kanun Anayasa’ya, Türkiye’nin taraf olduğu pekçok uluslararası anlaşmaya aykırı.
Üstelik;
Böyle bir düzenlemeye gerek var mı? Devlet suç işler mi?..



ABD’den “uluslararası Suriye mahkemesi” atağı

ABD’den bu hafta, Türkiye’nin üzerinde çok düşünmesi gereken bir haber geldi;
ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi, Suriye’de çatışan tarafların işledikleri “savaş suçları” için özel bir mahkeme kurulmasını gündeme getirdi. Komite, ABD Başkanı Obama’dan da, bu özel mahkemenin kurulması için, “ABD’nin tüm gücüyle çalışmasını” talep etti.


ABD’li vekillerin asıl amacı, şimdilik, Suriye’de kendi vatandaşlarına karşı suç işleyen Esad yönetimi ile onun en büyük destekçisi olan Rusya’ya, “uluslararası mahkeme önerisi” ile bir çeşit uyarı vermek.
Ancak Esad, Rusya, ardından IŞİD diye düşünülen bu mahkeme kurulursa, ucunun nerelere kadar gidebileceğini kimse hesaplayamaz...



ANKARA  FISILTISI:
CHP’de de “bebek krizi” varmış meğer...

 

Ankara geçen hafta, Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in eşinden boşanamadığı için, imam nikahıyla yaptığı evlilikten doğan bebek Alparslan’ı konuştu.
Ancak benzer bir olay meğer CHP’de de yaşanıyormuş.
Bir CHP’li vekil, bir doktor anne ve daha doğar doğmaz karşılıklı suçlamalar, davalar içine düşen bir bebek...
Üstelik, konudan CHP yönetimi de haberdar.