22. Ulusal Kanser Kongresi Antalya'da geniş bir katılımla gerçekleşti. Kongrede kanserden korunmanın yolları hakkında bilgiler veren, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Mahmut Gümüş, kanserle mücadelenin doğumdan itibaren başladığını belirtti. Peki bu mücadeleyi nasıl kazanabiliriz? Gümüş, sozcu.com.tr'ye özel bilgiler verdi.

mehmet-gumus

Kanserle ilgili iki görüş var: Bir kısım bilim insanı, kanseri gittikçe daha çok savaşacağımız bir kâbus olarak görüyor. Bir kısım bilim insanı ise, kanseri grip gibi görmemiz gerektiğini, onu kanıksamamız ve ona göre yaşamamız gerektiğini düşünüyor. Siz bu konuda ne dersiniz?

Aslında bu söyledikleriniz olayın iki uç noktası gibi. Maalesef grip gibi değil. Kanser, yaşlanma, hücrelerimizin artık fonksiyonlarını kaybetmesi ile birlikte sıkça gördüğümüz bir hastalık. Onun yanında kâbus gibi de görmemek lazım tabi. Türkiye'ye baktığımızda kanser batı toplumlarına göre daha az görülüyor. Ancak bunun bir sebebi daha genç bir nüfusa sahip olmamız. Kanser bir yaşlılık hastalığı ve Türkiye yaşlandıkça oranlar da artacak. Ama bunu söyleyince kanser patlayacak gibi bir ifade oluyor. Böyle düşünmemek lazım. Bu mücadeleyi yaşam boyu sürdürmek lazım. Tüm hastalıklarda olduğu gibi korunma yöntemleri çok önemli ve bunların çok büyük bir kısmı bizim yaşam tarzı değişiklikleriyle, bizim halledebileceğimiz konular. Bazen daha çok teferruata odaklanıyoruz. Yani 'bu katkı maddesi kansere neden oluyor' gibi konulara odaklanmak yerine, karşımızda mücadele etmemiz gereken sigara olayı var. Tüm kanserlerin %35'i sigara nedeniyle oluşuyor.

Peki beslenme konusunda nelere dikkat etmeli? Ülkemizde GDO, tarım ilaçları, katkı maddeleri gibi gıdaları tehdit eden birçok unsur var. Bugün tavuk, et, yoğurt gibi gıdaları tartışıyoruz.
Tavuk, et aklanmıştı zaten. İnsanlar tarih boyunca zaten bunları tüketiyordu. Ama özellikle sanayileşme ile birlikte katkı maddeleri gibi durumlar söz konusu oldu. Bu konularda akıllı mücadelemizi sürdürmeliyiz.

880-tavuk

Nasıl mücadele edeceğiz?
Burada sosyal paylaşım önemli. Bir şeye hormon verip çok üretmek isterken ya da zirai ilaçları fazla kullanırken amaç daha fazla insana daha fazla besin kaynağı sağlamak. Ama biraz daha eşitlikçi olunabilir. Görünen o ki eski usullerle üretim yapıldığında bu bize yetecek gibi görünmüyor. Ama o yöne doğru gitmeli. Mümkün olduğunda tarım ilaçlarından uzak durmak bunların alternatiflerini üretmek lazım. Bu konuda araştırmalar yapılmalı. Hayvancılık ve tarım açısından uygunuz ancak şehirleşme gittikçe artıyor. Şu an en büyük şikayet, köydeki otların boş yere büyümesi ve onları yiyecek bir hayvanın olmadığı... Herkes şehre gidiyor. Bu şehir yaşamı beraberinde hem obeziteyi, hem hava kirliliğini getiriyor.

Beslenme konusunda denge çok önemli. Vücudun hem şekere hem proteine hem de yağa ihtiyacı var. Ama fazla kullanımı önlemek, obeziteye neden olacak şekilde beslenmemek, egzersizlere önem vermek alınacak en önemli önlemler arasında.

Diğer bir nokta beslenme, geleneksel ve tamamlayıcı tıp anlamında çok önemli. Biz hastalarımızın yaşam kalitesini artırmak konusunda bitkisel ürünlerden çok faydalanabiliriz. Burada yapılan tek hata, tedaviyi sadece o bitkisel ürünlerden beklemek. Şu ana kadar yapılan çalışmalar gösteriyor ki, tek başına bir bitkisel ürünle kanseri tedavi etmek mümkün değil.

Bağışıklık sistemimiz için neler yapmalıyız?
Bağışıklık sistemimiz en büyük silahımız. Şöyle bir söz vardır: "Aslında günde 5-6 kez kanser oluruz ve hemen sonrasında bağışıklık sistemimiz bu üretim hatasını düzeltir." Bu sağlıklı bir yaşam için çok gerekli bir şey. Özellikle yaş ilerledikçe ya da bir takım hastalıklarla bağışıklık sistemi zayıflar. Bu olumsuz etkilerden kurtulmak için bağışıklık sistemini güçlendirmeliyiz. Nasıl? Birincisi hep konuştuğumuz gibi sağlıklı yaşam önerileri var. Bunları herkes biliyor zaten. Bunun yanı sıra genetik dediğimiz bir tetikleyici var. Son yıllarda kemoterapiyi arka plana iten ama tamamen ortadan kaldırmayan immünoterapiler dediğimiz bağışıklık sistemini daha aktive hale getiren, kanseri vücudun bağışıklık sisteminin tanımasına yardımcı olan ilaçlar var. Bunlar yan etkiler açısından düşünüldüğünde yaşam kalitesini artırabilen şeyler gibi görünüyor. Hep söylediğimiz gibi hastalığı kronik bir hale getirmek onunla yaşanabilir bir hale getirmek açısından çok önem arz ediyor. Gelişmeler çok baş döndürücü.

immunoterapi

Bu gelişmelerden biraz bahseder misiniz?
Küba aşısı gibi, Amerika ve Avrupa'daki gelişmeler gibi sonuçlar var. Türkiye'de de özellikle yerli firmalar çalışıyor. Çok hızlı ilerliyor bu araştırmalar.

Kanserden daha hızlı mıyız?
Kanserden daha hızlı olmak mümkün olmayacak gibi. Çünkü hayat bir şekilde sonlanıyor. Bu bazen kanser, kalp krizi,trafik kazası olabiliyor. Biz bunları mümkün olduğu kadar önleyip, hayatı nasıl daha iyi ve uzun yaşayabiliriz buna odaklanmalıyız. Bu konuyu çok önemsiyorum. Bir onkolog olarak hastalarımı tedavi ederken harcadığım çabanın yüzde 50'si ilaçlarla, anti-kanser uygulamalarla tedavi etmek iken kalan yüzde 50'sini ise yaşam kalitesini yükseltmek olarak görüyorum. Bu zaten zor bir süreç. Biz bu sürecin daha mutlu, daha ızdırapsız olmasını önemsiyoruz.

Peki kanserle savaşta psikolojik önlemler önemli bir noktada mı? Stressiz yaşam öneriliyor ancak bu pek mümkün değil. Bunun daha uygulanabilir bir formülü yok mu?
Stres aslında insanların zorluklarla başa çıkma yöntemlerinden biri. Yapılan çalışmalar gösterdi ki tek başına stres kanser yapmaz. Ben hep hastalarıma "herkesin bir kanser kabı var" diyorum ve bu kabı dolduran ondan fazla faktör var. Bunlar, stres, hava kirliliği, sigara, ailesel faktör, alkol, obezite gibi sebepler... Hatta bilmediklerimiz de var. Fakat bir kimsede o kabı hangisinin daha fazla doldurduğunu bilmekte zorlanıyoruz. Yaşam boyunca bu kap dolarsa kanser oluyoruz. O yüzden kanser multifaktöriyel bir hastalık. Tek başına değil, birkaç kötü faktör bir araya gelip kendi bağışıklık sistemimizi yıkabiliyor.

obezite-1

Beslenme konusu önemli bir konu. Sigaradan sonra kabı en çok yanlış beslenme ve obezite tetikliyor. Korunma ve tedavi konusunda beslenme önemli. Ama tedavi konusundaki rolü bilimsel kanıtlara dayalı olmalı.

Besinleri daha sağlıklı hale nasıl getirebiliriz, bunların üzerine çok gitmeli. Ama "ekmek yemeyin, meyve yemeyin" gibi kesin ifadeler çok yanlış. Bunlar doğru ifadeler değil. Doğal ve uygun ölçüde yendiği sürece sorun yok.

"Organik beslenme kanseri önlemiyor" tartışması oldu. Siz ne dersiniz? 
Bir insanda bir şeyin kanser oluşturup oluşturmadığını test etmek için yapılacak çalışmalar çok zordur. Siz bir besine ya da bir kimyasal maddeye maruz kaldığınızda ertesi gün kanser yapmıyor.

Bu durumda besinleri tehdit eden kimyasallar için "suçluluğu kanıtlanana kadar suçsuzdur" mu demeliyiz?
Öyle dememek lazım tabi. Bir takım tarım ilaçlarının kansere yol açtığını biliyoruz ama falanca organik olmayan bir yapının kansere yol açıp açmadığını söylemek için 50 yıla ihtiyacımız var. Bunu test etmeye uygun insanlara ihtiyacımız var. Mesela "çok et yemek kanser yapar" tezini ortaya koymak işin, 30 yıl bir insan grubuna et yedirceksiniz, diğer pek çok değişkeni sabitleyeceksiniz. Bu çalışmaları yapmak zor ve zaman alıyor. Bazen bazı yenilikçi ilaçların kansere çare olduğunu söylerken ki hatalar da bundan kaynaklanıyor. Organik ve ölçülü beslenmek lazım. Ama insanlara bunları kesin çözüm olarak da vermemek lazım. Toplumun durumunu biliyoruz. Organik ürünler daha masraflı ama sadece bunlara odaklanmamalı.

[old_news_related_template title="22. Ulusal Kanser Kongresi'nde ulusal sorunlar ve çözümleri tartışıldı" desc="Son dönemlerde yediklerimizi tek tek sorgular olduk. Ekmek, şeker, yoğurt yememeli miyiz, ne kadar yemeliyiz? Organik beslenmek için harcadığımız çaba boşuna mı? 22. Ulusal Kanser Kongresi'nde konuşan Prof. Dr. Ahmet Özet, çarpıcı açıklamalarda bulundu: Bu gıdaların hepsini yiyebilirsiniz. 'Organik beslenmek kanseri önlüyor'tezi kanıtlanmadı." image="https://sozcuo01.sozcucdn.com/wp-content/uploads/2017/04/ekmek8801.jpg" link="https://www.sozcu.com.tr/2017/saglik/22-ulusal-kanser-kongresinde-ulusal-sorunlar-ve-cozumleri-tartisildi-1814804/"]