ANALİZ

İktidar partisi ve Erdoğan tek kişinin her şeye hakim olacağı yeni rejimi savunurken mevcut parlamenter sistemin çok kötü olduğunu söylüyorlar.
Mevcut parlamenter sistem sayesinde iktidara geldiklerini ve 15 yıldır da iktidarda olduklarını unutuyorlar aslında.
Mevcut sistemi kötülerken de referandumda hayır diyecekleri “yeniliğe karşı çıkmak” veya “12 Eylül Anayasası’nın yanında durmakla” suçluyorlar.
Oysa “hayır diyen” hiç kimse bugünkü parlamenter sistemin
çok iyi olduğunu söylemiyor “vazgeçilmez” demiyor.
Mevcut sistemin aksayan, hatta demokrasinin önünü kesen pek çok yanlışı olduğu bir gerçektir.
Halkın tüm siyasi görüşlerinin Meclis’te yansımasını önleyen yüzde 10 barajı, parti başkanlarını tek adam haline getiren Partiler Kanunu, Meclis İçtüzüğünün sayısal çoğunluğu elinde tutanlar tarafından istenildiği gibi yoğrulabilmesi en önemli “aksak” noktalardır örneğin.
Hayır diyenlerin önceliği getirilmek istenen yeni rejimin “bütün yetkileri tek kişiye vermesine” karşı çıkmaktır.
Mevcut sistem aksayan yönlerine rağmen etkili biçimde kullanılamasa bile yasama ve denetleme gücünü elinde tutmaktadır. Yargı tek başına iktidar olan partilerin tüm baskılarına rağmen bağımsızlığını korumayı başarmıştı. Herkesi çok rahatsız eden sorun 2010 yılında iktidarın halka yine dayatmayla kabul ettirdiği değişiklikler nedeniyle yaşanmaya başlamıştı. Ondan önceki dönemde yargı yine tartışılıyordu belki ama hak ve adalet kavramları bugünkü kadar ayaklar altına alınamıyordu.
Hayır diyenler elbette mevcut sistemin aynen devam etmesini istemiyor. Bunun değişmesi için uzun zamandan beri mücadele ediliyor. Ancak AKP, 15 yıldır tek başına iktidarda olduğu ve işine geldiği için bu sistemi değiştirmeye hiç yanaşmadı. Özellikle yüzde 10 barajlı seçim sistemi AKP’yi hep tek başına iktidarda tuttuğu için bütün ısrarlara ve girişimlere rağmen hiç tınmadı bile.
Peki şimdi ne oldu da başkanlık istiyorlar? 7 Haziran seçim sonuçları bu AKP’nin sihrini bozdu. AKP iktidardan düşebileceğini gördü ve paniğe kapıldı. Buna bir de Erdoğan’ın “Ben seçilmiş Cumhurbaşkanıyım, yürütmeye de karışırım” demesini eklemek gerek. Erdoğan ilk seçildiğinde iktidar kendilerinde olduğu için yürütmenin başında olması bir sorun yaratmıyordu.
7 Haziran’da “Ya parlamentoda çoğunluk başkasına geçerse” korkusunu yaşadı. Çünkü böyle bir durumda yürütmeye müdahale edemeyeceği gibi, o ana kadarki uygulamalarının bir “anayasa suçu” olarak karşısına çıkabileceğini gördü. Bunun tek çaresi yarattığı fiili durumun anayasal hale getirilmesiydi. MHP kullanılarak anayasa değişiklikleri halkın önüne getirildi.
Oysa Türkiye’nin ciddi bir anayasa değişikliğine hatta belki de yeni bir sivil anayasaya ihtiyacı var. Ama bu anayasa tek kişilik rejim olamaz. Halkın seçeceği cumhurbaşkanının yetkilerini de yeniden düzenleyecek ve mevcut parlamenter sistemi revize edecek bir anayasa olmalıdır bu.
Hayır diyenlerin temel arzusu budur, yoksa mevcut sistemi savunmak ve hep bu sistemle yönetilmek değil.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Yeni rejim gelirse kimler milletvekili adayı olur?


Erdoğan’a “tek kişilik yönetim” armağan edecek rejim değişikliği millet tarafından kabul edilirse artık bir başbakan olmayacak. Cumhurbaşkanı yürütme görevini tümüyle üstlenecek.
Başkan yardımcılarını ve bakanları Meclis’ten seçmeyecek, dışarıdan atayacak. Gerçi bakanları Meclis’ten de seçebilir ama bu durumda bakan seçilen kişi milletvekilliğinden istifa etmek zorunda.
Şimdi merakım şu; AKP temsilcileri “parlamentonun işlevi bitecek, gücü kalmayacak” eleştirilerine karşı “Ne münasebet” diyorlar “Tam tersine, Meclis çok daha güçlenecek, gerçek kuvvetler ayrılığı işte o zaman kurulacak, milletvekilleri çok daha itibarlı hale gelecek, artık bütün yasaları Meclis yapacak.”
Buraya kadar güzel. O halde şunu sorayım; ola ki referandumda evet çıktı, yeni rejime geçtik, 2019 yılı geldi çattı, mevcut bakanlardan kaçı milletvekilliği için adaylığını koyacak?
Örneğin Binali Yıldırım çok daha itibarlı! olan milletvekilliği için aday olacak mı yoksa başkan yardımcısı olacağını düşünerek bir kenarda mı bekleyecek?
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu milletvekilliği için başvuracaklar mı?
Yeni rejimde birçok isim önce zemin yoklayacak, Cumhurbaşkanı ile konuşacak, bakanlıklar muhtemelen seçimlerden önce dağıtılmış olacak. Bakan olamayacağını anlayanlar belki “iyi maaşı” nedeniyle milletvekili adayı olacaklardır ya da bir kenara çekileceklerdir.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Savaş Ay’ın kemiklerini daha fazla sızlatmayın


Cumhurbaşkanı Erdoğan referandum kampanyasının temel stratejisini anayasa maddelerini anlatmak değil CHP’yi ve Genel Başkanını suçlamak üzerine kurdu.
CHP’yi ve genel başkanını suçlamak, ağır hakaretler etmek elbette anayasa referandumuyla ilgili değil ama Erdoğan konuyu “AKP-CHP yarışı” daha da ötesinde “Sağ-Sol mücadelesi” üzerine inşa ederek sağ oyların kendisinde toplanmasını amaçlıyor.
Zaten seçimle referandumu tam ayıramamış geniş kitleleri bu yolla etkilemek ve kendini sağda gören vatandaşlarda “Elbette solcu Kılıçdaroğlu’nu değil, Erdoğan’ı seçmeliyiz” algısı yaratmak istiyor.
Bu algıyı yaratmak için her fırsatta rahmetli Savaş Ay’ı kullanması açıkçası hem ağrıma gidiyor hem de çok üzülüyorum.
Rahmetli sevgili Savaş bundan 41 yıl önce birlikte mesleğe başladığım ve uzun yıllar birlikte çalışma fırsatı bulduğum dostumdu arkadaşımdı.
Savaş çok iyi bir muhabirdi. 1976-77’de küçücük Vatan Gazetesi’nde yaptığı haberler o günün büyük gazetelerinde bile yankı bulurdu.
Korkusuzdu. Yürekliydi. Dürüsttü. İktidar muhalefet ayırımı yapmadan, gördüğü yanlışları hiç çekinmeden ortaya koyar, en ağır eleştirileri yapmaktan çekinmezdi.
Bürokratından iş adamına, siyasetçisinden bakanına, başbakanına herkesle ilgili son derece sert eleştirel haberler yaptı.
Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu suçlayabilmek, karalayabilmek için Savaş Ay’ın 90’lı yıllarda Kılıçdaroğlu SSK Genel Müdürü’yken yaptığı haber röportajı kullanmaya çalışıyor.
Daha önceleri sık sık “Savaş Ay’ın yaptığı haberi hatırlıyorsunuz değil mi?” diye soran Erdoğan artık mitinglerinde alana kurulan dev ekrandan bu röportajı izlettiriyor halka.
Bu ayıptır. Savaş Ay sadece Kılıçdaroğlu ile ilgili eleştirel haber yapmadı. Özal’dan, Demirel’e, Çiller’den, Yılmaz’a, İnönü’den Erbakan’a hemen her başbakanını çok kızdıracak ama sonuna kadar doğru haberler yaptı.
Savaş Ay bu haberleri siyasi görüşüne uygun biçimde yapmadı. Gazetecilik kuralları neyi emrediyorsa öyle yaptı.
Eğer ömrü vefa edip yaşasaydı, Erdoğan’ın bu tutumuna şiddetle karşı çıkar ve “Yapmayın Tayip Bey, benim yıllar önce yaptığım bir haberi bu kadar istismar etmeyin” derdi.
Bence de artık yeter, sevgili Savaş Ay’ın kemiklerini sızlatmayın.

BUNU YAZMAK GEREK

Sivil anayasa için önce hayır çıkması gerek


Yıllardır yeni ve sivil bir anayasa yapılması gerektiğini konuşuyoruz. Ama bir türlü olmuyor. Çünkü AKP kendi anayasasını dayatmak istiyor. Uzlaşmaya yanaşmıyor. Söylemiyor ama ilk üç maddeyi mutlaka değiştirmek istiyor. Bunu yapamayacağını gördükçe de yan çiziyor. Başkanlık sistemini zorluyor.
Böyle olunca da uzlaşma sağlanamıyor ve yeni anayasa yazılamıyor.
Oysa şu anda önümüzde büyük bir fırsat var. Referandumda hayır çıkarsa yeni bir anayasa yazmak çok kolaylaşacak.
Çünkü halk başkanlık sistemine onay vermediği için AKP başkanlık inadından vazgeçmek zorunda kalacak. O zaman anayasanın diğer maddelerinde uzlaşmak mümkün olabilecek.
Buna karşı, eğer evet çıkarsa yeni anayasa yazılması hayal olur. Artık tek kişilik rejimin başına geçecek olan başkan için anayasanın fazla önemi kalmayacak. Ülkeyi çıkaracağı kararnamelerle yöneteceği için anayasaya da gerek duymayacak.
Bu nedenle yeni ve sivil bir anayasa isteyenlerin bu referandumda “hayır demesi” gerekiyor ki 16 Nisan’dan sonra bir şans yakalayalım.

Bİ SORALIM BAKALIM

“Elimizden gelen desteği veririz” ne demek?


Suriye’de “kimyasal silah” nedeniyle başlayan yeni kriz elbette Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiriyor.
Amerikan Başkanı Trump’ın “Suriye çizgiyi aştı, gereğini yapacağız” dedikten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan hemen destek verdi ve “Sayın Trump’a teşekkür ediyorum. Ama bu lafta kalmamalı” dedikten sonra ekledi; “Biz de Türkiye olarak elimizden geleni yapmaya hazırız.”
Türkiye ne yapabilir? Elimizden gelen nedir?
Herhalde bu krizde Erdoğan’ın kastettiği “diplomatik” girişimler değil. Erdoğan uzun zamandır Suriye’ye bir dış müdahale yapılmasını öneriyordu. Bir dış müdahale için Amerika’nın veya Batı ülkelerinin asker göndermeleri çok zor. O halde bir dış müdahale olursa Amerika ve Batı ülkeleri hava desteği sağlayabilir ama kara harekâtı için Türkiye kullanılır.
Peki, Erdoğan tek başına yabancı bir ülkeye askeri operasyon yapma sözünü
verebilir mi?
Kurtuluş Savaşı’nda bile her cephe savaşında mutlaka ve mutlaka Meclis’in onayı alınmıştı. O günün koşullarında bile resmen “başkomutan” olan Mustafa Kemal tek başına savaş kararı almaz, bunu Meclis’te tartışır ve onay alırken, bugün Erdoğan’ın tek başına Amerika’ya söz vermesi doğru olabilir mi?