ANALİZ

Hani “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” diye bir sözümüz vardır. Amerika’nın Suriye saldırısı buna çok uyuyor. Suriye’nin kimyasal silah kullandığı iddiaları ve Trump’ın buna tepkisi bir askeri operasyonun habercisiydi.
Bize gelince, Amerikan saldırısı sarayda ve AKP’de büyük sevinçle karşılandı. Adeta “Nihayet gole çevirebileceğimiz bir pas bulduk” duygusu içindeler.
Tıpkı Trump’ın yaptığı gibi Erdoğan da “Perşembenin gelişini çarşambadan” ilan etmişti. Suriye’deki tartışmalı kimyasal silah olayını dile dolayarak “Amerika’nın tepkisine çok teşekkür ediyoruz, ama bu lafta kalmamalı” demişti. Sonra da eklemişti “Biz üzerimize düşeni yapmaya hazırız.”
Acaba “Türkiye’nin üzerine düşen” nedir? Suriye’ye mi gireceğiz, Amerikan destekli bir savaş mı ilan edeceğiz?
Bu olay içine bizim de düşeceğimiz bir savaşa dönüşebilir mi? Bunun hazırlığı olduğu kesin. Dünkü yandaş gazetelere bakarsanız hepsinin manşetinin yine tornadan çıkmış gibi aynı olduğunu görürsünüz. Her nasılsa hepsi de Erdoğan’ın “Lafta kalmamalı” sözünü manşete çıkarmıştı.
Muhtemelen Amerika bu tür bir “cezalandırma” yapacağını Türkiye’ye de önceden bildirmişti. Yani Erdoğan’ın “lafta kalmasın” sözü zaten gerçekleşecek saldırının bir ön bilgisiydi.
Muhtemeldir ki saray ve iktidar bu saldırıyı referandum için bir koz olarak kullanacaktır. Bugüne kadar Amerika ve Avrupa’dan gelen paslar değerlendirildi değerlendirilmesine de halk pek itibar etmedi.
Örneğin Almanya ve Hollanda’nın AKP’li bakanlara uyguladığı ambargo “Al da at” türü bir pastı. Üzerinde tepindiler “Haddinizi bilin, gelmeyelim oraya, sabrımızı taşırmayın” laflarını duyduk yine ama halk önemsemedi bunları.
Ardından PKK’yı sahaya sürdü Avrupa. O günlere kadar Avrupa’da hiçbir şey yapmayan PKK birden ortaya çıktı, Erdoğan’ın alnına silah dayanmış fotoğrafların altına “öldürün bu adamı” falan yazdılar.
Bu da Avrupa ülkelerinin “Evet’e destek olmak için attıkları muhteşem bir pastı” ama halk yine yemedi.
Şimdi bir savaş durumundayız. Saray ve iktidar büyük bir şevkle “üstümüze düşeni yapmaya hazırız” diyor. Referanduma çok az kala bir savaş hali ortaya çıkması iktidarın “Milli birlik ve beraberliğe en gerekli olduğumuz şu günlerde” klişesini tepe tepe kullanması için Trump’tan atılan müthiş bir pastır.
Ama ben bunun da tutmayacağına inanıyorum. Bu millet artık neyin ne olduğunu görüyor.
Ayrıca Rusya’nın fevri davranmaması, olayı diplomatik yollardan çözmek üzere Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağırması ortalığı biraz yatıştırabilir.
İktidar savaş durumunu elbette kullanmak isteyecektir ama inanın bu da Hollanda, Almanya, İsviçre olaylarındaki gibi yine hüsranla sonuçlanacaktır.
En azından birinin çıkıp da “Birkaç gün önce Amerika ve batı ülkelerini Haçlı ordusu kurmakla suçlamıştınız, oysa şimdi o Haçlı ordusunun emrine girmiş olmuyor musunuz?” sorusuna bir cevap bulamayacakları için Suriye olayını referandumda gollük malzeme olarak değerlendiremeyeceklerdir.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

İstanbul’daki mitinge YSK’nın müdahale etmesi gerek


İstanbul bugün büyük bir AKP mitingine sahne olacak. Günler öncesinden hazırlıklar başladı. Türkiye’nin her tarafından Yenikapı’daki mitinge getirilecekler için 7 bin otobüs kiralandı.
Binlerce ton yiyecek malzemesi ve sular temin edildi. İstanbul’un bütün billboardları, yüzlerce bina, tüm duraklar bu mitingin afişleriyle donatıldı. Afişlerde Erdoğan ve Binali Yıldırım’ın fotoğrafları var.
Oysa bu miting Seçim Kanunu’na aykırı. Erdoğan AKP tarafından kurulan Evet Platformu adlı bir kuruluşun düzenlediği ileri sürülen bu mitinge “tarafsız cumhurbaşkanı” olarak katılamaz konuşma yapamaz.
Çünkü anayasa henüz değişmedi. Cumhurbaşkanı şu andaki mevcut anayasaya göre görev yapıyor ve tarafsızlık yemini etmiş durumda.
Daha önceki AKP mitinglerine “toplu açılış” veya “temel atma töreni” bahanesi adı altında katılıyor ve konuşuyordu. Hepimiz bunun bir evet propagandası olduğunu biliyoruz ama sonuçta yasal bir kılıf bulunmuş oluyor.
Oysa İstanbul mitingi resmi bir açılış ya da temel atma töreni değil. Basbayağı bir AKP mitingi ve Erdoğan “şekil şartına” bile aldırmadan bu mitinge katılıyor.
Yüksek Seçim Kurulu’nun aslında duruma müdahale etmesi gerek. En azından Erdoğan’ın konuşmasının seçim yasaklarına girdiğini açıklamak zorundadır. Ama bunu yapmayacaktır, yapamayacaktır.
Sadece bu miting bile “evet çıkması halinde nasıl bir keyfi yönetime geçileceğinin” habercisidir.

UYARI

Seçmen kartınız gelmediyse de oy kullanabilirsiniz


Referandumda oy kullanacağımız sandığı gösteren seçmen kartlarının dağıtımı tamamlandı.
Ancak dağıtım yapanların apartmanlarda kapıları çalmayıp seçmen kartlarını topluca kapıya bırakmaları nedeniyle birçok yurttaşın kartlarını bulamadıkları konusunda bazı şikâyetler aldım.
Vatandaş “Seçmen kartım yok, oy kullanamayacak mıyım?” diye soruyor.
Hayır, seçmen kartı olmasa da oy kullanabilirsiniz. Zaten seçmen kartı oy kullanmanız için çok da gerekli değil. Önemli olan hangi sandıkta olduğunuzu bilmeniz. Elinizde seçmen kartı olsa da olmasa da adınızın yazılı olduğu sandığa gidip geçerli bir hüviyet gösterdikten sonra oyunuzu kullanabiliyorsunuz.
Bu nedenle “seçmen kartım yok o halde sandığa da gitmem gereksiz” diye düşünmenize gerek yok. Sadece sandığınızı bilin yeter. Bilmiyorsanız internetten YSK sitesine girerek kimlik numaranızla sandık sorgulaması yapabilirsiniz.

ŞAŞIRDIM

Anket açıklamak saygısızlık değildir


İktidar referandumun sonuçları konusunda çok tedirgin. AKP’de ciddi bir moral bozukluğu var ama şimdilik Erdoğan’ın meydan konuşmalarına çok güvendikleri için belli etmemeye çalışıyor. Ama tedirginliği ve telaşı görmememiz de mümkün değil.
Örneğin Başbakan. Meydanlarda “Yüzde 60’lardan” söz ediyor ama sıra ellerindeki anketleri açıklamaya gelince sus pus oluyor.
Geçen akşam bir televizyonda iliştirilmiş gazetecilere konuşurken “anket açıklamak saygısızlıktır” dedi.
Çünkü anket açıklayarak kamuoyu yönlendiriliyormuş, buna hakları yokmuş.
Ne demek şimdi bu? AKP 15 yıldır anketlere hakim olmasıyla seçimleri kazanmadı mı? Aylar öncesinden başlayan araştırmalarda AKP hep yüksek gösterildi. Böylelikle kamuoyunda “AKP kazanacak” algısı yaratıldı. Her ülkede olduğu gibi ülkemizde de “güce yönelen” kitleler bu algının etkisiyle oylarını AKP’ye verdiler.
O zaman Binali Yıldırım’ın aklına “Halka saygısızlık” gelmiyordu. Neden? Çünkü AKP zaten birinci partiydi, anketlerle yapılan manipülasyonlarla oyları daha da artıyordu, o halde sürekli gündemde tutulmalıydı.
Oysa şu anda hayır oyları çok önde. Ellerindeki anketler de bunu gösteriyor. Açıklayamadıkları için de “Halka saygısızlık” lafının arkasına sığınıyorlar.

BUNU YAZMAK GEREK

Halk ne derse desin Erdoğan’ı başkan yapacaklarmış


Referanduma tam bir hafta kaldı. Haftaya yarın sandık başındayız. Önümüzdeki son haftada neler yaşarız, bu sonuçları etkiler mi bilemem ama şu an itibarıyla hayır oylarının çok önde olduğu görülüyor.
İktidarın elindeki anketler de bunu söylüyor. Bu nedenle çok sevdikleri anketlere bu referandumda hiç ilgi göstermiyorlar. Gerçi Gezici’nin “Evet yüzde 54’e çıktı” açıklaması ilaç gibi geldi ama ciddiye almayın.
Ancak görünen o ki referandumdan hayır çıkması halinde bile Erdoğan’ı tek adam yapmaktan vazgeçmeyecekler.
Sarayın danışmanlarından Mehmet Üçüm bunun sinyalini verdi bile. Başdanışman referandumun sonucuna göre B planları olduğunu söyleyerek “Hayır çıksa bile” başkanlık sisteminden vazgeçmeyeceklerini belirterek “Hayır çıkması halinde kamuoyunu ikna edemediğimiz konuları görüşür, bunları revize eder tekrar getiririz” dedi.
Tabii bunu nasıl yapacaklar merak ediyorum. Çünkü hayır çıkması halinde başkanlık sistemini getiren yeni anayasa değişikliği teklifi için Meclis’te yine 330 oyun bulunması gerek. Referandumda adeta intihar etmiş olan MHP’nin yeni bir referandum için AKP’ye destek vermesi mümkün olur mu bilemem.
Tabii AKP hemen bir seçime giderek 330’u bulmayı hayal edebilir. Bulsa bu halk aynı konuda biraz revize edilmiş olsa bile başkanlık sistemine bu kez evet der mi? AKP bunları da düşünecektir herhalde.

KOMİK

Ne de severlermiş MHP’yi ve Türkeş’i


İktidar partisindeki MHP ve Türkeş sevgisini görüyorsunuz değil mi?
Çok değil 1 Kasım seçimlerinden önce birbirlerine en olmadık hakaretleri edenler şimdi canciğer kuzu sarması oldular.
MHP yine biraz daha sakin gidiyor. Ne Bahçeli ne diğer MHP yöneticileri AKP’yi övmeye kalkmıyorlar. “Evet vereceğiz” diyorlar o kadar.
Ama AKP öyle değil. Meydanlardaki Binali Yıldırım MHP’yi ve Bahçeli’yi övmeye başladığı zaman durdurulması mümkün değil, çağlayan gibi akıp gidiyor.
“Bahçeli ile MHP ile gurur duyuyoruz” diye öyle bir haykırıyor ki sesi Çin’den bile duyulur vallahi.
Ya birden doğan Alparslan Türkeş aşkına ne demeli?
Türkeş hafta içinde 20’nci ölüm yıldönümünde anıldı. Bir de baktık ki Cumhurbaşkanı Erdoğan elinde Osmanlı ibriği ile Türkeş’in mezarına su döküyor.
MHP’lilere sormak isterim; 20 yıldır hangi ölüm yıldönümünde Erdoğan’ı Türkeş’in mezarını ziyaret ederken gördünüz? Bugüne kadar sizinle gurur duyan bir tek AKP’li var mıydı?
En önemlisi referandumdan sonra evet de çıksa hayır da çıksa AKP’nin dönüp yüzünüze bakacağına inanıyor musunuz? Gelecek yıl herhangi bir AKP’li yöneticinin Türkeş’in mezarını ziyaret edeceğini düşünüyor musunuz?
Size vaadedilen başkan yardımcılığı beş bakanlık ve 50 bin kadro sözünün tutulacağına gerçekten inanıyor musunuz?
Hepsine evet diyorsanız, çok safsınız.