Sevgili okurlarım, şimdi sizlerle birlikte yakın geçmişe kısa bir yolculuk yapalım. Günlerden 8 Mart 1995...
Tansu Çiller Başbakan, Murat Karayalçın Dışişleri Bakanı. Ayrıntılara girmiyorum, bizim hükümetle Avrupa Birliği (AB) arasında önemli bir anlaşma imzalanmış, Meclis’te bu konu tartışılıyor...
Ve kürsüde Refah Partisi adına Kayseri Milletvekili Abdullah Gül konuşuyor.
Size o konuşmayı biraz özetleyerek Meclis tutanaklarından aynen iletiyorum.
Birkaç yıl sonra AKP iktidar olacak!
Şimdi bunların nasıl ciddiyetsiz olduğunu, Türk Milleti’ni nasıl uyuttuğunu kendi sözlerinden okuyalım...
Ve unutmayalım, bu Abdullah Gül, AKP’nin ilk Başbakanı. Sonra görevini Recep Tayyip’e devredip Dışişleri Bakanı oldu, sonra da Cumhurbaşkanı!
Evet kürsüde Bay Abdullah Gül var ve Türkiye-AB ilişkileri konusunda bakınız neler diyor:

* * *

“AB ile ilgili bu kadar önemli bir karar alınırken milletin bu konuda bilgisi olması gerekirdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli anlaşmasına imza atan bu hükümet halka bilgi vermiş midir? Niçin Türk halkına sorma ihtiyacı duymadınız?”
Sonra her zaman olduğu gibi işi tek parti dönemine (Atatürk ve İnönü dönemlerine) getirip şöyle diyor:
“Bu tavır aslında bizim için bilinen bir tavırdır. Tek parti devrinin tavrıdır. Tek parti devrinde de birçok önemli kararlar alınırken halka hiç sorulmamıştır ve o anlayış devam etmektedir.
Evet, moral açısından da demokratik açıdan da, bu hükümet böyle önemli bir konuya imza atamaz, halka sormadan bu işi yapamaz. Bu tamamen ideolojiktir, tamamen siyasi bir olaydır.”

* * *

Sonra, tahminini söylüyor:
“Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne giremeyeceği kesindir. Çünkü Avrupa Birliği Hıristiyan birliğidir.
Geçmişte muhalefette iken bu sözleri söyleyenler, iktidar olunca AB’ye girebilmek için yıllarca yalvarmadılar mı?
Bay Abdullah Gül o yalvarıcı ekibin en yetkili kişilerinden biri değil miydi?
Bir başka husus, AB’ye o ödünleri verirken hangisini halka sorma zahmetine katlandılar?

* * *

Beyefendi Meclis kürsüsüne çıkmış, atıp tutmaya devam ediyor:
“1986 yılından beri Türk vatandaşları Avrupa’da serbestçe dolaşmayacak mıydı? Bu hakkı niçin almadınız?”
Peki ama siz niçin almadınız!
“Burada her şey tek taraflı gitmektedir. Avrupa’nın menfaatleri söz konusu olduğunda tavizler verilmektedir, vazgeçilmektedir. Fakat Türkiye’nin çıkarları söz konusu olduğunda hiçbir direniş, hiçbir ısrar olmamaktadır...
Bu şudur: Ne pahasına olursa olsun Türkiye Avrupa Birliği’ne girecek anlayışıdır.”
Hay ağzına sağlık, ne de güzel görmüş olacakları!..”

* * *

Sonrasında Meclis kürsüsünde çok önemli bir şeyler söylüyor. Lütfen dikkatle okuyunuz:
“Siz eğer bu zihniyette olursanız, sizi o zenginler köşkünün bahçesindeki bir kulübeye böyle koyarlar işte. Bunu biz söylemiyoruz, herkes söylüyor...”
Bunlar sonraki yıllarda iktidar olmayı başarınca, Türkiye’yi
o kulübeye kendi elleriyle
soktular!
“Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girip de o bahsettiğiniz avantajlardan yararlanması hikayedir. Böyle bir şey söz konusu değildir ve
olmayacaktır da...
Siz eğer demokratikseniz, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bunlar için halkın oyuna başvururdunuz, gidip halka sorardınız...”

* * *

1995 yılında muhalefet milletvekili olarak Meclis kürsüsünde doğruları söyleyen ve başımıza gelecekleri gören Bay Abdullah Gül, aradan yedi yıl geçtikten sonra çizgisini 180 derece değiştirdi.
AKP iktidarlarının ikinci yetkili adamı olmuştu!
Sırasıyla Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı.
Geçmişte söylediklerinin hiçbirini uygulamadı!
Tam tersine, partisiyle birlikte AB’nin kucağına balıklama atladı!
Yalvardı yakardı...
Ülkemizin onurunu sıfırlayıp, hep birlikte işte bu duruma getirdiler.
Şu hale bakınız ki, bir kadın bakanımızı Hollanda’nın kapısından çevirip resmen kovdular.
Şimdi Avusturya, bir başka bakanımızı ülkesine kabul etmediğini resmen açıkladı.
Almanya, Recep Tayyip’e ülkesinde konuşma izni vermedi...
Ve Avrupa Parlamentosu, Türkiye ile AB ilişkilerinin sonlanması gerektiğine büyük bir çoğunlukla karar verdi.

* * *

Üstelik AB ile kurulan sakat ilişkiler konusunda bir kez bile olsa halkın görüşünü sormadılar. Hani diyordu ya “Bunlar tek parti döneminin uygulamasıdır, her şey halktan gizlenir” diye!..
Bir atasözümüz vardır, türküsü bile yapılmıştır!..
Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar.
Bay Abdullah Gül 1995 yılında muhalefette iken karakolda doğruları söylüyordu!
2002 yılında iktidar olunca ise mahkemede şaştı!
Devletin en tepesindeki bir şahıs olarak dün karalayıp tu kaka ilan ettiği konulara ak demek zorunda kaldı!
Bir devlet adamı (!) için utanç verici bir durumdur.
(Bu konuyu güncel ve çok önemli bir olay olmadığı takdirde yarınki yazımda da sürdüreceğim.)