İktidar partisi ne yapacağını şaşırmışa benziyor.
“Adalet Yürüyüşü”nün bitiminde yapılan Maltepe mitinginin büyük başarı kazanması, milyonların meydanda toplanması AKP yandaşlarını yumruk yemiş boksöre döndürdü.
Şaşkın ve endişeliler.
Bu şaşkınlık, onların demeçlerine de yansıyor:
“CHP teröristlere hizmet ediyor!”
“Kandil’le birlik oldular!”
“Bu artık kabak tadı verdi” gibi sesler yükseliyor.
Büyük yürüyüşe ve adalet mitingine katılan milyonlarca kişiyi teröristlerle bir tutmak nasıl bir mantıktır, anlamak mümkün değil tabii ki!
Şaşkın ifadelerin son örneği AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’ın sözleri. Özetle diyor ki:

* * *

“Kılıçdaroğlu sokağı ve isyanı teşvik ediyor.
Sokakla adalet gelmeyeceğini bilmiyor mu?
Eğer demokrasiyi, parlamentoyu, seçilmiş hükümeti yok sayıyorsa ve sokağı adres gösteriyorsa bunun adı faşizmdir.
Kılıçdaroğlu tehlikeli bir oyun oynuyor.”

* * *

Oysa Kılıçdaroğlu yürüyüşün devam ettiği 26 gün boyunca hep sessizliği, sükûneti tercih etti, taraftarlarına sakin olmalarını, kendilerini kışkırtanlara, hakaret edenlere dahi sadece alkışla cevap vermelerini istedi, hiçbir olaya imkân yaratmadı.
Yürüyüşe Ankara’da tek başına başladı, kalabalık kitleler peşine takıldı, İstanbul Maltepe’de onu milyonlar karşıladı.
Çok saygın ve değerli bir yürüyüş oldu.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’a, dolayısıyla o kafadaki partililere göre, bu ülkede “adalet istemek ve hak aramak” faşizm oluyor, öyle mi?

* * *

Sanıyorum böyle diyenler faşizmin anlamını bilmiyorlar!
Ezilen, horlanan, haksızlığa ve adaletsizliğe uğrayan insanlar faşist olabilirler mi?
Faşizm, gücün ve yetkinin tek partinin elinde toplandığı, demokratik rejim yerine baskı düzeni kurmayı amaçlayan, ırkçı, tutucu, devletçi yönetim biçimini savunan siyasal bir akımdır.
Bu tarifin neresi hak ve adalet isteyen insanlara benziyor?

Belediyenin ayıbı!


İGDAŞ şirketinin memurları, İstanbul Mecidiyeköy’deki büyük bir apartmanın kapısına dayanıp “Doğalgazınızı kesmeye geldik” dediler.
Apartmanın yöneticisi olan Sevinç Hanım “Ama neden? Paramızı ödüyoruz. Hiç borcumuz yok. Suçumuz ne?” diye sordu.
İGDAŞ Şirketi’nin sorumlusu “Valla biz gelen talimatı uygularız. Yapacağımız başka bir şey yok! Şişli Belediyesi bize doğalgazı kesin dedi, biz de keseceğiz” cevabını verdi.
Bina mahkemelikti ve dava daha devam ediyordu. Şişli Belediyesi dava bitmeden apartman sakinlerini binayı tahliye etmeye neden zorluyordu? Tabii akıllara “Bu acele niçin?” sorusu takıldı.

* * *

O binanın sorunlarıyla ilgili daha önce de bir yazı yazmıştım. Belediyeden bana “Binayı satın almak isteyen ünlü müteahhidin adını acaba neden yazmadınız da, sadece bizim belediyeyi suçladınız?” diye saygısız bir cevap gelmiş ama sorduğum halde şirketin adı bildirilmemişti. Bunun üzerine araştırdım, binayı satın almak isteyenin “Ağaoğlu Grubu” olduğunu öğrendim.
Bundan şu anlam çıkıyor: Şişli Belediyesi, dava bitmeden doğalgazı kestirerek apartmanda oturanları terke zorlayıp halktan yana değil, inşaat şirketinden yana çıkmış oluyor. Bu, belediyenin ayıbıdır!

TEBESSÜM

Tanımak ya da tanımamak!


Avrupa Parlamentosu, hukuksuzluğun devam ettiği gerekçesiyle “Avrupa Birliği’nin Türkiye ile üyelik görüşmelerinin dondurulması” kararı alınca bizim iktidardan “Bu kararı tanımıyoruz” diye sesler yükseldi.
Meslektaşımız Özgen Acar bu durumla ilgili olarak şu fıkrayı anlattı:
Temel, komşusu Cemal’e 100 bin lira borç verir. Ancak, aradan günler geçer, Cemal ne borcunu öder, ne de Temel’in yanına uğrar.
Bunalım içindeki Temel “Vuracağım oni”
demektedir.
Öteki komşuların önerileri üzerine dava açar.
Kimliklerin saptanmasından sonra yargıç, Cemal’e sorar:
“Sen Temel’i tanıyor musun?”
Cemal göz ucuyla Temel’e bakar:
“Tanımayrum oni yargıç bey!” der.
Bu söze sinirlenen Temel:
“O beni tanımıyorsa, ben onu hiç tanımayrum yargıç bey!” der.

GÜNÜN SÖZÜ


Ülkemizin insanı yıllarca okuma öğrenmeye çalışır, öğrendikten sonra da hiçbir şey okumaz!

11rahmibey30cm