Müzisyen, Senarist, Politikacı, Yazar ve Yönetmen Zülfü Livaneli, insana yaşama gücü veriyor. Bugünlerde en çok ihtiyacımız olan şey ise tıpkı onun gibi özel ve donalımlı insanlar... Bu güzel bayram gününde Zülfü Livaneli röportajı hepimize umut olsun. Siz kitapları, albümleri olan, gazetede köşe yazıları yazan dolu dolu bir sanatçısınız... Sizin gibi sanatçıları günümüzde görmek neredeyse imkansız bunun altındaki sebep nedir? Güzel sözlerinize teşekkürler ama ‘’günümüzde böyle sanatçılar görünmediği’’ gözleminize katılmadığımı belirtmek zorundayım. Her kuşak kendini ifade etme biçimlerini geliştiriyor ve ortaya bambaşka yaratılar koyuyor. Sadece, iletişim araçlarının baş döndürücü bir hızda gelişmesiyle, ortadaki sanatsal ürünler çoğaldı, iyi kötüye karıştı. Belki bu yüzden nitelikli olanı seçmek ayırdetmek zorlaştı. BENİ HALKIN GÜCÜ YAŞATTI Sanatçı kimliğinizin yanı sıra Zülfü Livaneli markasının ortaya çıkmasında en belirleyici başlıklar neler oldu? Bir süre önce Zafer Köse benim hakkımda bir kitap yayınladı. Adını ‘’Son Ozan’’ koymuş. Merak edip, neden böyle bir isim koyduğunu sordum. İlginç bir cevap verdi, zaten kitabı da bu anlayışa göre oluşturmuş. ‘’Medyanın insanlara ne dinlemesi, ne okuması, nasıl yaşaması gerektiğini dikte etmediği yıllarda halk, sanatçıları kendi içinde eleye eleye çıkarırdı. Dilden dile, kulaktan kulağa yayılarak olurdu bu. Ama şimdi kapitalizmin ürün satmaya yönelik çarkları, medya yoluyla kitlelere hep bazı isimleri dayatıyor. Bunlar zamana yenik düşse bile bir süre etkili oluyorlar. İşte bu medya hunisi öncesinde halkın ortaya çıkardığı son ozanın Livaneli olduğunu düşünüyorum.‘’ dedi. Bu konu üzerinde epey düşündüm, gerçekten beni, bırakın medya desteğini, medya yasaklarına ve saldırılarına rağmen halkın gücü yaşattı. Neşet Ertaş dostum da öyleydi, Aşık Veysel ustam da. Nazım’ı, Yaşar Kemal’i de halk çıkardı. Yıllar boyunca en büyük desteğim halk oldu. Halkın aydınlık kesimi elbette. zulfu-ic ÜÇ KUŞAK ŞARKILARIMLA BU BESTELERLE BÜYÜDÜ Zülfü Livaneli konserlerinde tüm seyirciler şarkılara hep bir ağızdan eşlik eder... Bu sadece şarkıların sözlerini ezbere bilmekten geçmiyordur sanırım... İlginç bir soru bu. Bela Bartok, Anadolu’da çok derleme yapmış ve ‘’Turkish Music’’ adıyla dünyada yankı bulan bir kitap yazmıştı. Orada der ki: Bu halk toplu olarak şarkı söylemeyi bilmiyor, köylerde bir kişi söylüyor, ötekiler dinliyor. Bartok Macar olduğu için, Balkanlardaki korolara alışmış elbette. Buna rağmen, benim şarkılar, toplu olarak söylenen ezgilere dönüştü. Son olarak, Adalet yürüyüşü konvoyuna katıldığımda, yürüyenler Karlı Kayın Ormanı korosuyla karşıladılar beni. Bunda belki, üç kuşağın bu bestelerle büyümüş olmasının etkisi vardır. Bilemiyorum. Sizin için kitap yazmak mı şarkı bestelemek mi daha ön planda? Bir seferinde, bu soruya, ‘’İçimdeki ezgiyi paylaştım ama daha anlatacağım hikayeler var ‘’ diyerek cevap vermiştim. Öyle hissediyorum. BUGÜNÜN LAİKLİK ŞAMPİYONU BAZI GAZETECİLER DE ERDOĞAN'IN ŞAKŞAKÇISIYDI Sizi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun başlattığı 'Adalet Yürüyüşü'nde gördük. Sizin bu yürüyüşe katılma düşünceniz neydi? Hayatım boyunca, kişisel başarıyla yetinen, köşesine çekilip gününü gün eden bir insan olmadım. Bağımlı bir sanatçıyım ben. Daha güzel, daha yaşanılır, hukukun üstünlüğünün, kadın erkek eşitliğinin gerçekleştiği, gelirin daha adil biçimde bölüşüldüğü, laik bir Türkiye idealine bağlı olarak, benden ne istenirse yapmaya çalıştım. Kendimi hep risk uçurumlarına savurdum. Mesela 1994’te albümlerim milyonlar satarken, ünün doruğunda iken, hiç istemememe ve aylarca ısrarla hayır dememe rağmen, sonunda baskılara dayanamayıp İstanbul seçim cehennemine attım kendimi. Amacım solun oylarını birleştirmekti. Ama ne yazık ki Ankara’da ve diğer birçok şehirde olduğu gibi diğer sol partiler, en önde giden oylarımızı böldüler ve her yeri Refah kazandı, yani Erbakan kazandı. Erdoğan’ın adı bile bilinmiyordu o zaman. Melih Gökçek'de o da sadece yükselen dalganın üstüne binmişlerdi. Bence büyük kırılma noktası da bu oldu. Eğer o dönemde aydınlar, kişisel hırsları ve hesapları bir yana bırakıp sol partilerin niye birbirini sabote ettiği sorusunu sorabilselerdi, bu durumdan kimin sorumlu olduğunu anlayabilselerdi bugünlere gelmezdik. SHP adayı olarak aldığımız yüzde 21 oyun üstüne, DSP’nin aldığı yüzde 12’yi ve Baykal CHP’sinin aldığı yüzde 1’i koyun; durum ortaya çıkar. Refah partisinden çok daha fazlaydık. Ankara’da durum daha da vahimdi. En öndeki adayların oylarını bölerek Türkiye’ye karşı suç işlediler. Ayrıca bugün laiklik şampiyonu olan bazı gazetecilerin, o dönemlerde bana karşı nasıl Erdoğan şakşakçılığı yaptığını ortaya koysam yüzleri kızarır. Ama benim derdim kişisel değil. Bunları, geleceğe ışık tutması için anlatıyorum. Benim siyasi ihtiraslarım hiç olmadı, hatta siyasetten nefret ederim. Ama eğer ülkeyi seven, sorumluluk hisseden bir sanatçı olarak büyük kitlelere ulaşmışsanız, size yapılan önerilere bir yere kadar direnebiliyorsunuz. CHP’nin Adalet yürüyüşüne de, bundan önceki birçok eylem gibi bu yüzden destek verdim. Köşeme çekilip, onu bunu eleştirmekle yetinmediğim, elimi taşın altına koymayı huy edindiğim için. zulfu-ic-2 ÇAMLICA'DA YAPILAN BÜYÜK CAMİYE ATATÜRK CAMİİ ADI KONSUN AKM'nin yıkılma kararı hakkında neler söylemek istersiniz? Bina yıllardır terkedildiği için yıkılmaya yüz tuttu, artık yeniden yapılması kaçınılmaz ama şimdiden adının değişmeyeceği, yeni binaya da ‘’Atatürk Külltür Merkezi’’ adı verileceği garanti altına alınsın, şimdiden kamuoyu oluşturulsun derim. Hatta Çamlıca’da yapılan büyük camiye de ‘’Atatürk Camii’’ adının konmasını öneriyorum. BASIN HANCI, İKTİDARLAR YOLCUDUR  Gazeteci kimliğiniz üzerinden soruyorum... Basın özgürlüğünün aldığı yaralardan ötürü sizce Türkiye’de gazetecilik bitti mi? İzninizle bir şeyi açıklayayım. Ben kendimi hiç gazeteci olarak görmedim. Sadece gazetelere denemeler yazdım. O mesleğin gerektirdiği haber sezgisi, kurnazlık ve güncelliği yakalamak yok bende. Her şeyi dünü ve yarınıyla ele alıyorum. Oysa gazetecilik bugüne odaklanmaktır. Türkiye’de gazetecilik bitmedi elbette. Çok ağır baskılar altında ama bitmedi. Çünkü basın hancı, iktidarlar yolcudur. Sivil ya da askeri ne dönemler atlattı bu basın. Çocukluğumda Akis’in kapatıldığı, Metin Toker’lerin hapse atıldığı dönemleri bile hatırlıyorum. Bu ülkede ne zulüm biter, ne de direnme. ADALET VE SAYGIYLA HER ŞEY ÇÖZÜLÜR Ülkenin haline baktığınızda 'Bu ülke artık kurtulmaz, ayrışma kaçınılmaz' hissine kapılıyor musunuz? 90’lı yıllarda ‘’Üç Kutuplu Türkiye’’ yazıları yazıyordum ve kimse bana hak vermiyordu. Çünkü herkes bölünmeyi sağ ve sol olarak anlıyordu. Oysa ülkenin dinamikleri değişiyor ve başka bir kutuplaşmaya doğru gidiyorduk. Bunları, kısaca Laik milliyetçi, siyasal İslam ve Kürt hareketi olarak adlandırıyor ve bunun önüne geçmemiz gerektiğini haykırıyordum. Bu konuda size birçok eski yazımı gösterebilirim. CHP Parti Meclisi’nde bile anlattım bu tahlili. Ama bizim millet, önünde çukur var dersen aldırmaz ancak o çukura düşünce anlar durumu. Şimdi herkes ‘’Tabii ki kutuplaşma var’’ diyor, hatta benim o dönemde itiraz ettikleri cümlelerimi aynen yazıyorlar ama ‘’intihal’’ bir suç olmadığı için gönül rahatlığıyla yapıyorlar bunu. Ben de ‘’Dememiş miydim!’’ sevimsizliğine düşmek istemiyorum elbette. Neyse, olan oldu, şimdi geleceğe bakalım. Bu kutuplaşma bize acı çektiriyor, bir süre daha çektirecek ama sonunda bitecek. Çünkü hiçbir canlı organizma bile bile kendini yok etmez. Kültürel anlamda laiklerle İslamcıların, Kütlerle milliyetçilerin birbirine yaklaşması ve yurttaşlık bağı içinde, eşit ve özgür bireyler olarak var olabilmenin sağlanması gerekiyor. Bunun için de adalet ve saygı gereklidir. Adil bir Türkiye’de saygı görerek yaşayan hiçbir Kürt, bu ülkeden kopmak istemez. Niye istesin? Ama her Kürt yurttaşa, PKK’lı gözüyle bakarsanız olmaz tabii bu. Sonuçta, bu ülkenin bölünmesini istemiyorum, bölüneceğine de inanmıyorum. Beethoven’in senfonisinde ne deniyor: ‘’Hepimiz Kardeş Olacağız’’ Evet, hatalarımızdan ders alarak bir arada yaşama kültürünü yeniden öğreneceğiz. GELİŞMEK İÇİN TEK ÇARE KİTAP OKUMAK  Pek çok kişinin idolu olmanızdan yola çıkarsak gençlere vereceğiz öğütler neler? Okumak, okumak, okumak… Okuyan insan, dünyanın aklına sırtını yaslar. Aristo’nun, İbn Haldun’un arkadaşı olur. Birçok genç kendi zekasına güveniyor ama zeka yetmez. Bu iletişim çağında kitap okumak zor gelebilir gençlere ama inan bana gelişmek için başka çare yok. Ekrandaki birçok profesörün, ana dillerini bile doğru dürüst konuşamadığı bir ülkedeki okul eğitiminden söz etmiyorum. O, eskilerde kalan bir diploma fetişizmi ve artık gördüğünüz gibi hiçbir işe yaramıyor. (Bu arada değerli hocaları ayrı tuttuğumu belirteyim de yanlış anlaşılma olmasın).’’ zulfu-ic-3 Bayramların giderek tatil zamanları olarak adlandırıldığı günümüzde hangi değerleri kaybettik? Toplumlar dinamiktir ve sürekli değişir. Biz hayatı, eski zamanlar ve günümüz olarak ikiye ayırıyoruz. Oysa unutmayın ki eski zamanlar da kendi içinde eski ve yeni diye ayrılıyordu. 17. yüzyılda bayram kutlayanlar da belki ‘’Nerde o eski bayramlar’’ diyordu. Bu yüzden üzülecek bir şey yok. Siz de "Nerede o eski bayramlar!" diyor musunuz? Demiyorum elbette. Çocukken ev ev dolaşıp el öperek, para verenleri sevdiğimiz, mendil, şeker verenlere ise kızdığımız dönem güzeldi elbette. Ama her evin bahçesinde çoluk çocuk hayvan boğazlamak, koyunun bacağından üfleyerek şişirdikten sonra iç organlarını boşaltmak, kedilerin barsak kapma yarışına girişini. Hayvanın derisinin yüzülüşünü izlediğimiz çocukluk anıları elbette güzel değildi. Çocukluk dünyasında bir travmaydı bu ama yine de bugünkü gibi develer, boğalar kesilmiyordu. BU ÜLKEDE EZAN, ATATÜRK SAYESİNDE OKUNUYOR Dijitalleşmenin artması sonrasında insanlar arası ilişkiler ve doğal olarak bayram seyranlar da daha soğuk kutlanır oldu. Katılıyor musunuz? Ve Milli bayram kutlamalarıyla ilgili engellemeler konusunda neler söyleyeceksiniz? Denizli’deki bir konserimde dini ve milli bayram aynı güne rastlamıştı. Sahneye çıkmadan önce, resmi makamların konseri engellemek istediğini ve camilerde bu konsere gitmeyin telkini yapıldığını öğrendim. Buna rağmen büyük bir kitle toplandı ve onların her iki bayramını da kutladım. Dini bayramlarla, milli bayramları çarpıştırmanın yanlışlığını anlattım. O sırada ezan başladı. Sustum, dinledim ve sonra ‘’Unutmayın ki bu ezan, Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları sayesinde okunabiliyor’’ diyerek devam ettim. Saçmasapan, gereksiz tartışmalar bunlar. Amerika’da insanlar ‘’Bağımsızlık Günü’’ ya da ‘’Noel’i reddedenler diye ikiye bölünüp kavga eder mi. Ya da Britanya’da üniversite öğrencileri, 8. Henry’ciler ve Cromwel’ciler olarak ikiye ayrılıp sille tokat birbirine girişir mi? Bunlar ilkelliktir ve cehaletle atbaşı gider. TÜRKİYE, CUMA NAMAZI KILAN ATATÜRKÇÜLERLE DOLUYDU   Bayram dendiğinde aklınıza gelen en komik ve en duygusal bayram anısı hangisi? Bir Cumhuriyet savcısı oğlu ve kolej öğrencisi olarak Kuran kursuna da gönderildim, dini, namaz kılmayı öğrendim. Çünkü o zamanlar bu ayrımlar yoktu. Muhammed Mustafa manevi dünyanın, Mustafa Kemal de bugünkü yaşamın lideri olarak saygı görürdü. Kimsenin aklına iki Mustafa’yı ayırmak gelmezdi. Birgün, birkaç arkadaşımla Bahçelievler Camii’ne bayram namazına gittik. Yer tutalım diye sabahın 2’sinde. Saatlerce bekledik, sonra cami yavaş yavaş doldu. Biz birkaç tıfıl, imamın hemen arkasındayız. Namaz sırasında cemaatten birisi yüksek sesle bir kabahat yaptı, bizi aldı bir gülme. Bulaşıcı gençlik gülmelerini bilirsiniz, yasak olan yerde daha da artar. Kendimizi zapt edemeyip kıkırdıyoruz. Sonunda kaçmaya başladık, cemaati yara yara kaçtık. Masum bir çocukluk hatasıydı ve eski, gerçek dindarlar böyle şeyleri çocukluğa verip hoş görürdü. Zaten o zamanlar Cuma namazı kılan Atatürkçülerle doluydu Türkiye. Bu ayrım yoktu. Bayramlarda ailenizin olmazsa olmaz ritüelleri neler? El öpmeler ve para vermeler. Ama bu sefer roller değişik, eli öpülen ben oluyorum. Kimseyi kızdırmamak için de sadece şeker vermiyorum. Özel günlere özen gibi, hayatın güzelliklerini keşfetmek ve sürdürmek konusunda aileniz sizi büyütürken en çok hangi faktörlere dikkat çekti? Eskiden aileler bir arada yaşardı. Dedeler, nineler, gelinler… Böylece ritüellere daha çok riayet edilirdi elbette ama şimdi ana-baba-çocuk çekirdeğinin sıkıştığı küçük apartman dairelerinde nasıl yapacaksınız bunu. Yine de gerçek halk, gelenekleri sürdürüyor. Aile büyüklerinin kabrine gidiliyor, bayramlaşılıyor. (Bu arada Memduh Şevket Esendal’ın bayram sabahı konusunda muazzam bir hikayesi vardır. Tavsiye ederim.) zulfu-ic-4 Şarkı, kitap, film… Yetenek ve yaratıcılık gerektiren her alanda başarılarınızla varsınız. Bu yaratım sürecinde bayram temasından yola çıkarak imza attığınız eserler var mı? Akılma bir tek, müziğini yaptığım Yol filmi geliyor. O filmin ilk adı Bayram’dı. Çünkü bayram iznine çıkan mahkumları anlatıyordu. Bir bayram gününüz nasıl geçer? Sabah bayramlaşma, sonra belki dostlarla bir öğle yemeği, kimi bayramlarda kabirleri ziyaret. Bugüne dek size yapılmış en büyük bayram sürprizi ne oldu? Çocukluğumuzda ayakkabı çok önemliydi. Bizler, ayağına sürekli çiviler batan, o çivileri taşla ezen, su alan pabuçlarla gezen, sonra bunları tamirciye götürüp pençe yaptıran bir kuşağın çocuklarıyız. O adamcağızlar çivileri ağzına doldurur ve teker teker alarak kullanırdı. Çivileri nasıl yutmadıklarına hayret ederdim. Bazen bayram hediyesi olarak yeni ayakkabı alındığında akşam verilirdi bize, yastığımızın altına koyup gıcır gıcır pabucun cila kokusuyla mest olarak uyurduk. Koku hafızası her insan için çok özeldir. Bu tür özel günleri hatırladığınızda burnunuza gelen ilk koku hangisi? Şeker bayramlarında çikolata kokusu, Kurban bayramlarında ise kan ve kavurma. BU TOPRAKTA IRKÇILIK VE SİYASAL DİNCİLİK DE OLMAZ Ülke olarak oldukça zorlu bir dönemden geçiyoruz. Bu topraklarda yaşayan herkesin bayramı bayram gibi kutlayabilmesi için toplum olarak öncelikle neler yapmamız gerekli? Önce kafalarımızın içindeki kilitleri açmamız gerekiyor. Bu kadar ırkın, soyun üstüste yığıldığı binlerce yıllık toprakta ırkçılık olmaz, siyasal dincilik de olmaz. Önce birbirimizin kimliğine saygı duymamız, dilimizi yumuşatmamız ve ‘’Bayramın kutlu olsun kardeşim’’ diyebilmemiz gerekli. Bu cümleyi yürekten söyleyebildiğimiz gün gerçekten bayram gelmiş demektir. Yoksa garip Mehmetçiğin türküsündeki gibi: ‘’Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime’’ diye ağıt yakar dururuz. Söyleşinin sonunda bu ülkedeki herkese ama herkese sesleniyorum: ‘’Bayramın kutlu olsun kardeşim!’’