Şanlıurfa’da gözaltına alınan gazeteci Mehmet Bozkurt emniyette geçen o anları böyle kaleme aldı;

“31 Ağustos Pazar günü sabaha karşı bulunduğum Şanlıurfa Öğretmenevi’nden gözaltına alındım. Sabah tam saat 5’te resepsiyondan gelen telefonla uyandım. Üniformalı iki polis ve bir güvenlik görevlisi kaldığım odamın kapısındaydı. Hakkımda arama kararı olduğu ve emniyete gideceğimizi belirttiler. Arama kararı, Fikri Sınai Haklar Mahkemesi’nde devam eden bir duruşmaya katılmadığım için çıkarılmıştı. Giyindim hemen çıktık. Polis aracıyla önce hastaneye sonrasında Şanlıurfa Asayiş Şube Müdürlüğü’ne götürüldüm.

Yanımdaki iki polisle birlikte Karaköprü’deki Şanlıurfa Asayiş Şube Müdürlüğü’nün merdivenlerini tırmanmaya başladık. Üçüncü katta “Nezarethane” yazan tabelanın olduğu kapının önünde durduk. Bulunduğumuz katta içinde yemek kaplarının bulunduğu üstü üste yığılmış mavi çöp poşetleri dikkatimi çekti. Polis zili çaldı, kapı açıldı. Bir dairenin büyükçe salonuna girer gibi beyaz kapıdan içeri girdik. İçeri girince şaşırdım.

" YERLERE SERİLMİŞ SEKİZ-ON KİŞİLİK BİR GRUP..."

Uzun sakallı, spor kıyafetli bir tanesi Arapların giydiği beyaz uzun entarili sekiz-on kişilik bir grup yerlere serilmiş kilimlerin üzerinde oturuyor ve kahvaltı sayılabilecek türden yemek yiyordu. Kimi elindeki akıllı telefonla ilgileniyor kimisi sohbet ediyordu. Solda polislerin kullandığı odaya girdik. Kapı kilitlendi. Masanın yanındaki sandalyeye oturdum. Bir takım evraklar hazır edilmeye başlandı. Odada sivil kıyafetli dört ya da beş polis vardı. Bazı polisler odadan çıkarken silahlarını bırakıyordu. Beni getiren üniformalı polis meslektaşına hal hatır sorduktan sonra dışarıdaki kişilerin kim olduğunu sordu. Sivil polis, “Sorma ya, IŞİD’çiler” dedi. Saat sabaha karşı beş buçuktu.

Bir sivil polis nazikçe neden orada olduğumu ve imzalayacağım evrakları bana anlatırken bir yandan da Fikri Sınai Haklar Mahkemesi’nde ne tür davaların görüldüğünü araştırıyordu. Biz bunlarla uğraşırken iki polisin sohbeti sürüyordu. Ben bir kulağımla onları dinliyordum. İşsiz bir gazeteci olarak ilginç şeyler duyuyordum. Duymakla kalmıyor görüyordum.

IŞİD militanları Şanlıurfa Asayiş Şube Müdürlüğü’nde nezarethanelerin bulunduğu katta kalıyor. Genç sivil polis sayının otuz olduğunu ve nezarethanede neredeyse yer olmadığını söyledi. Ne zaman adliyeye sevk edilecekler sorusuna, “Ne adliyesi iki ayı aşkın bir süredir buradalar” yanıtını verdi. Ben ve birlikte geldiğimiz polisler artık şaşkınlığımızı gizleyemiyorduk. Sivil polis bizim şaşkınlığımızı görünce, polis ve jandarma ekiplerinin farklı zamanlarda sınıra yakın bölgelerde yakaladığı bu kişilerin gözaltında değil, tedbir amaçlı orada tutulduğunu söyledi. Ne zamana kadar orada kalacakları ise Ankara’nın iradesine bağlıydı. Polis nezaretinde günlerini geçiren IŞİD militanlarıyla ilgili karar Ankara’dan gelecekti.

EMNİYET İÇERİSİNDE CAN GÜVENLİĞİ OLMAYAN BÖLGE

Telefonuma el konuldu. Evrakları imzaladım. Üniformalı polisler gitti. Beni nezarethaneye götürmek için sivil bir polis ayağa kalktı. Nezarethaneye girmeden bir köşede oturamaz mıyım diye sordum. Normalde salonda oturabileceğimi ama IŞİD militanlarının orada olması nedeniyle can güvenliğim olmadığını söyledi. IŞİD’çilerin arasından geçerek bir odaya girdik. Diğer odaların kapısı açıktı. Her odanın içine demirden kafesler yapılmıştı. IŞİD militanları nezarethane olarak kullanılan bu odalarda kapısı sonuna kadar açık ve rahatça dolaşacak şekilde kalıyordu. Tek kapalı tutulan benim götürüldüğüm “güvenli” odaydı. Odaya girdikten sonra, bir de demir kafes vardı. Kafesin de kilidini açtı. İki kişi yatıyordu. Sivil polis demir kapıyı asma kilitle kilitledi, odanın kapısını da üzerimize kapattı. Saat tahminen altıydı, her yer karanlıktı.

AĞIR BİR KOKU

Uzun bir süre bir köşede oturdum. Ağır bir koku vardı. Hemen yanıbaşımda IŞİD militanları vardı. Yüksek sesle konuşuyorlardı. İzledikleri videoların sesleri geliyordu. Konuşmaların Arapça olduğunu anlıyordum. Uyumuşum…

Yerde battaniye üzerinde yatan genç demirleri tekmelemeye başladı. Onun sesiyle uyandım. Bir polis geldi. Onu tuvalete götürdü. Ağır bir sigara kokusu geldi. Genç tekrar yerdeki battaniyelere sarılarak uyudu. Ben de uyumuşum…

"...POLİS YERDE YATAN GENCİN ÜZERİNE ABANDI"

Yine aynı sesle uyandım. Demirlere vuruluyordu. Bu kez başka bir polis geldi. Yerde yatan gence niye vurduğunu sordu. O da uyuşturucu bağımlısı olduğunu ve kriz geçirdiğini söyledi. Bu durum polisi sinirlendirdi ve yerde yatan genci üzerine abandı. Hızını alamayıp yerden kaldırdı ve öfkeyle başka bir odaya götürdü. Birkaç dakika sonra kafese dönen gencin boynunda çizikler vardı. Polisle karşılıklı küfürleştiler. Diğer polisler arkadaşlarını sakinleştirip götürdü.

"SAKALLI BİR KİŞİNİN KONUŞMASINI DİNLİYORLARDI..."

Kısa bir süre sonra bir polis memuru kilidi açtı ve beni çağırdı. Gittim. Geniş salondan IŞİD’cilerin yanından geçtim. Yedi kişinin bir köşede video izlediklerini gördüm. Geniş ekranlı son model bir telefonda, sakallı bir kişinin konuşmasını dinliyorlardı. Polislerin odasına girdiğimde kimliğimi bulamadıklarını söylediler. Çantama bakmamı istediler. Baktım yoktu. Gece kendilerine verdiğimi söyledim. Bu sohbet esnasında kimliğimi masada kağıtların arasında gördüm ve onlara gösterdim. Gelmişken avukatım Cihan Öztugay’ı aramak istediğimi söyledim. Kabul ettiler. Avukatımı ve Şanlıurfa’ya birlikte geldiğim gazeteci arkadaşım Murat Kazancı’yı aradım. Murat’la birlikte çözüm sürecine ilişkin bir kitap çalışması yaptığımız için Doğu ve Güneydoğu’daki bazı şehirlere ziyaretler yapacağız. Bu yüzden Şanlıurfa’daydık. Murat’a durumum hakkında bilgi verdim ve IŞİD’cilerle birlikte kaldığımı mesajla bildirdim. Daha sonra tekrar telefonumu kapattım. Polislerin odasından çıktım. Yalnız başıma IŞİD militanlarının arasından geçerek kaldığım yere geri döndüm. Arkamdan polis gelmedi. Hem odanın hem nezarethanenin kapısı açık kaldı. Saat öğlene doğru onbir, polis yok kapılar açık.

Kapılar açık bir şekilde nezarethanede birlikte kaldığım iki gençle sohbet etmeye başladım. Uyuşturucu kullandığını söyleyen polise silah çektiği için oradaydı. Diğer ise iki yıl önceki bir davada ifade vermediği için trafik polislerinin yaptığı kontrol neticesinde getirilmişti. Gençlerin ikisi de Urfalı. Uyuşturucu kullanan, askerden yeni gelmiş, çalışmıyor. Kendisi asansör işinden anlıyormuş. Kollarındaki dövme ve kesiklerden geriye kalan izler dikkat çekici. Diğeri ise sessiz bir genç. 24 yaşında. Kaynakçı. Mesleğini yapamıyor. Sebebi ise onun bir aylık maaşına Suriye’den gelen mültecilerden dört kişinin çalışıyor olması patronuna cazip gelmiş. Çok öfkeli. Şimdi hamallık yapıyor. Sekiz saat üzerinden maaş alıyor ama günde 12 saat çalışıyor. Sadece Pazar günü çalışmıyor. Aylık geliri bin TL. Evli değil. Bu şartlar altında pek düşünmüyor. Suriyelilerin piyasayı kötü etkilediğini düşünüyor. “Kendi memleketimizde el olduk” diyor.

Bir polis geldi ve saat bir buçukta adliyeye götürüleceğimizi söyledi. Yani yaklaşık iki saat vardı. Hala hiçbir şey yememiştik. IŞİD’cilerin neredeyse hepsi ayaklanmıştı. Yüksek sesle konuşuyor, tuvalet sırası bekliyorlardı. Kimi duş alıyor, kimi ise boynunda havluyla dolaşıyordu. Bizim nezarethanedeki iki genç sigara içmek istediklerini söylediler. Polis mümkün olmadığını söyledi. Gençlerden biri sabah içtiğini söyleyince polis şimdi, IŞİD’cilerin tamamının uyandığını sigara içilirse problem olacağını söyledi. Bunun üzerine sorular sormaya başladım.

"SİGARA İÇEN POLİSLERİN ÜZERİNE YÜRÜDÜLER"

IŞİD militanları sigara içmedikleri için içenlere tepki gösteriyorlarmış. Bir gün bu yüzden polislerin üzerine yürümüşler. Birkaç kez aralarında ciddi tartışmalara olmuş. Aralarında sadece bir kaçı çok az Türkçe konuşabiliyormuş. Polisler kendi odalarından çıktıklarından doğrudan militanların kaldığı salona çıkıyorlar. Bu yüzden nezarethane içinde belinde silah olmadan dolaşıyorlar. Sabaha karşı geldiğimde polislerin neden silahlarını odada bırakarak dolaştıklarını şimdi anlamıştım. IŞİD’cilerin orada kalması polisleri oldukça yormuş. Can güvenliğiniz tehlikede değil mi dediğim zaman, “Allah’a emanetiz” dedi. Bu durumdan rahatsız olduklarını açıkça ifade etti.

FRANSIZCA VE ARAPÇA KONUŞMALAR

IŞİD militanları rahatça telefonla konuşuyor, tüm nezarethane katından özgürce dolaşabiliyorlar. Polislere avukat istemediklerini söylemişler. Belirli bir süre sonra bizim olduğumuz noktaya kırklı yaşlarda olduğunu düşündüğüm esmer, beyaz saçlı, gözlüklü, sol kolunda spor bir saat, ayağında eşofman olan ve terlikle dolaşan biri geldi. Telefonla konuşuyordu. Muhtemelen yirmi dakikadan uzun Fransızca bir görüşme yaptı. Konuşmasında Arapça kelimeler de kullanıyordu. Selamün Aleyküm, Aleyküm Selam ifadeleriyle konuşmasını bitirdi.

"NEDEN TÜRKİYE'DESİN..."

Tam bizim açık demir kapının önünden geçerken Fransız mısın diye sordum. Sadece Fransızca konuştuğunu söyledi. Neden Türkiye’desin soruma, “turistim” yanıtını verdi. Neden buradasın dediğim ise, küçük bir problem olduğunu söyledi. Pasaportla mı ilgili dedim, “hayır” dedi. Hızlıca gitti.

RUS OLDUKLARINI SÖYLEDİLER

Kapıların açık olması nedeniyle onları daha fazla gözlemlemeye çalıştım. Hepsi terlikle dolaşıyordu. Spor kıyafetleri vardı. Güldüklerini hiç duymadım. Yirmili yaşlarda oldukları belliydi. Aralarında Rus olduğunu da söylediler. Bir kaçı Çeçenlere benziyordu. Büyük çoğunluğu Arap’tı. Polisler İngilizce konuştuklarını söylediler. Neredeyse hiç duymadım. Bazen telefonlarında ilahı tarzında müzikler yükseliyor. Bazılarının başında takke vardı. Yanımdaki iki gencin bu kişiler hakkında fikirleri yoktu.

NAMAZ KILIYORLARDI...

Öğlen oldu. Salondan ezan sesi gelmeye başladı. Kafamı uzattım, esmer bir genç salonun ortasında ezan okuyordu. Öğle namazı için hazırlık yapmaya başladılar. Merak ettim bizi de çağıracaklar mıydı? Ben böyle düşünürken içlerinden biri bize doğru yaklaştı, salona açılan kapıyı kapattı. Yaklaşık yirmi dakika sonra usulca kapıyı tekrar açtım. Hepsi saf tutmuştu. En arka sırayı net görüyordum. Namaz kılıyorlardı. Diğerlerine göre oldukça yaşlı olan ve benim konuştuğum kişi de aralarındaydı. En arka sırada namaz kılıyordu. Kıyam hareketini ellerini göbeğin altına koymak yerine kadınların yaptığı gibi ellerini göğsünün üzerinden birleştirerek yapmaları dikkatimi çekti.

DUA EDİYORLARDI...

O sırada bir polis bizim olduğumuz yere gelerek adliyeye götürüleceğimizi söyledi. IŞİD militanlarının arkasından geçerek polislerin olduğu odaya girdik. Geçerken saymaya çalıştım yirmi civarında kişi vardı. En arka sırada altı kişi saf tutmuştu. En önde imam vazifesi gören bir kişi vardı. Arka sıraya göre geniş olan iki sıra daha vardı. Dua sırasında ellerini yüz hizasına kaldırıp, avuç içlerini dümdüz açtıklarını gördüm.

Eşyalarımız bize geri verildi. Nezarethanede düşündüğüm gibi telefonumu açıp bu ortamı birkaç saniyeliğine de olsa görüntülemeye kararlıydım. İki polis eşliğinde çıkacaktık. Oda da bir de kadın polis vardı. Bizi iki sivil polis götürecekti. Tam çıkacakken ellerimiz kelepçelendi. IŞİD militanları namaz kılarken ben hayatımda ilk kez bileklerimde kelepçeyle tekrar onların arkasından geçerek emniyetten ayrıldım. Çıkarıldığım nöbetçi mahkemede üç dakikalık ifade verme işleminin ardından saat 16 gibi tek başıma adliye kapısından çıktım.”