Sevgili okuyucularım, Türkiye’de acayip bir süreç yaşıyoruz. Karşımızda dün kara dediğine bugün ak, dün ak dediğine bugün kara diyebilen bir iktidar var.
Toplumu adam yerine koymadan, herkesi salak zannedip bir tiyatro oynuyor.
Bunların ağzından bugüne kadar binlerce kez duyduğumuz sözleri unutmayalım:
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Esas olan milli iradedir. Milli iradeyi sadece Meclis temsil eder. Meclis’in üzerinde hiçbir güç yoktur.”
Bazı tarafları sakat bile olsa, bu sözleri onların ağzından hep duyduk.
Meclis milletin sesi idi, orada kelle çoğunluğu ne derse o olurdu!
Acaba Meclis çalışmaları başka bir erk tarafından yasaklanıp sansür edilebilir miydi?
Bu kafalara sorarsanız elbette ki hayır!

* * * *

Ama kendilerine yasak getirmekten bile utanmadılar. Rüşvet yediği ve yolsuzluk yaptığı iddia edilen ve şutlanan dört eski Bakan Bey hakkında Meclis’te -güç bela- bir Soruşturma Komisyonu kurulmuştu.
Komisyondaki üye sayısı çoğunluğu AKP milletvekillerinden oluşuyordu.
Yine de korktular...
Çünkü 17 Aralık 2013 operasyonları öncesinde ve sonrasında olanların kamuoyuna yansıması milletin gözünü açacaktı...
Ve Komisyon Başkanı olan AKP Milletvekili Hakkı Köylü birkaç gün önce savcılığa başvurdu, Komisyon çalışmaları için yayın yasağı istedi...
Savcı bu talebi uygun görüşle mahkemeye iletti ve mahkeme yayın yasağı koydu.

* * * *

Böyle bir olaya ilk kez tanık oluyorduk. Onların deyimiyle “Milli iradenin tek ve gerçek temsilcisi olan Meclis’in” çalışmalarına bir başka erk, daha doğrusu tek başına bir hakim sansür getiriyor, yayın yasağı koyuyordu!
Nasıl ve hangi yetkiyle?..
Onu da bırakalım bir yana, karşımızda Komisyon çalışmalarını toplumdan gizlemek isteyen bir iktidar var.
Onun temsilcisi olan Komisyon Başkanı tek başına yargıdan talepte bulunup “Aman haaa, bize yasak getirin, basın bunları yazamasın” diyor!
Böyle bir başvuru yapacağını Komisyon’dan gizliyor, diğer üyelere bilgi vermiyor...
Çünkü kendisine “Yukarıdan” emir geldi.
“Tarzan zor durumda. Yayın yasağı iste, bizi kurtar!..”

* * * *

Mahkeme kararında şöyle deniliyor:
“Eski Bakanların şöhretlerinin korunması gerektiğinden!..”
Siyasette taraf olmayan hukukçular konuştu:
“Mahkemenin verdiği bu karar güçler ayrılığı ilkesine aykırıdır ve yok hükmündedir. Meclis’in faaliyetlerini Meclis dışındaki hiçbir kurum denetleyemez, yasak getiremez. Hakim tarafından verilen bu sansür kararı en baştan itibaren hükümsüzdür.”
Türkiye’de ve bütün dünyada basın kuruluşları ayağa kalktı, bu görülmemiş kararı protesto etti.

* * * *

Meclis eski Başkanı Hüsamettin Cindoruk konuştu:
“Meclis’teki bir faaliyetle ilgili gizlilik kararı sadece TBMM Genel Kurulu’nda alınabilir. Herhangi bir mahkemenin Meclis’in faaliyetleriyle ilgili gizlilik kararı alması veya yayın yasağı koyması mümkün değildir. Aksi takdirde Meclis’in aldığı her kararın mahkemeler tarafından denetlenmesi sonucu ortaya çıkar ki, demokrasilerde bunun ikinci bir örneği yoktur. Komisyonun yayın yasağı için mahkemeye başvurması da asla mümkün değildir ve hukuka aykırıdır. Son durum mahkemenin görevini ve yetkisini aşmasıdır. Mahkemenin bu başvuruyu reddetmesi gerekirdi.”

* * * *

Ortaya bir başka durum daha çıktı:
Bazı gazeteler ve internet haber siteleri mahkemenin verdiği bu kararı tanımayacaklarını, Komisyon haberlerini aynen yayınlayacaklarını bildirdiler...
Ve sözlerinde durup dün yayınlamaya başladılar.
Mahkemenin yasağı daha ilk günden delinmiş oldu.
Şimdi AKP ne yapacak!
Sadece AKP değil, savcılık ve hakim ne yapacak!

* * * *

Sevgili okuyucularım, şimdi işin kritik noktasına bir kez daha bakalım:
Ey Tayyip iktidarı, şimdi korumaya çalıştığın dört adet eski Bakan Bey madem suçsuzdu, madem yolsuzluk ve rüşvete bulaşmamıştı, 17 Aralık operasyonları sonrasında üçünü (Zafer Çağlayan, Muammer Güler ve Egemen Bağış) niçin istifa ettirdin?
Niçin arkalarında durup korumadın?
Erdoğan Bayraktar’ı niçin görevden almak zorunda kaldın?
Sorulması ve yanıt verilmesi gereken sorular bunlardır.
Eğer bu kişiler ve o İranlı masumsa, kendilerinden özür dileyelim!
Eğer suçluysa, öyle yayın yasağı gibi dolambaçlı ve ucuz oyunlar oynamadan, adam gibi hesap soralım.

* * * *

O günlerde baskınlar devam ediyordu...
Gördüler ki pabuç pahalıdır ve iş kötüye gitmektedir...
Korkmuşlardı... Ortaya inanılmaz bilgi ve belgeler saçılıyordu.
Kısa süre sonra toparlandılar, operasyonları başlatan savcılarla birlikte yüzlerce polisi görevden aldılar.
Şimdi ise çareyi olup bitenlere yayın yasağı koydurmakta buluyorlar!..
Çünkü korkuları devam ediyor. Bu dosyalar günün birinde doğru dürüst açıldığı takdirde -ki mutlaka açılacak- ortaya daha nelerin çıkacağını bizlerden çok daha iyi biliyorlar.

* * * *

Peki bu işin sonu nereye varacak?.. Hemen söyleyeyim!
Bugüne kadar AKP’li çoğunluğun zaten iş yaptırmadığı Meclis Soruşturma Komisyonu bir süre sonra yine AKP’li başkan ve üyelerin kelle çoğunluğu ile kararını açıklayacak:
“Yapılan bütün araştırmalar ve alınan ifadeler sonucunda hiç kimsenin suçlu olmadığı, hiçbir bakan ve o meşhur İranlı tarafından yolsuzluk yapılmadığı, rüşvet alınıp verilmediği kanısına varılmış olup, hepsinin birden aklanmasına oy çokluğu ile karar verilmiştir!”
Hokus pokus...
Ne sihirdir ne keramet!..