Çankaya’ya Samsun’dan Çıkılır..!” Türkiye Gençlik Birliği (TGB), 17-19 Mayıs
2014 tarihleri arasında “1919 Genç Samsun’dan Ankara’ya Yürüyor” başlıklı
etkinlik düzenliyor. Amaçları, gençliğin nasıl bir Cumhurbaşkanı istediğini
Türkiye’nin bütün üniversitelerinden 1919 gençle ortaya koymak. Gençlik, Samsun’dan Ankara’ya ilk kez yürümüyor. Yıllar önce gençlik neden yürüdü ve yürüyüş sırasında neler yaşandı? Bazı okurlarım soruyor: 68 kuşağı Atatürk düşmanı mıydı? Gelin, bu sorunun yanıtı için o yürüyüşün yazılan günlüğüne bakalım...


Tarih: 29 Ekim 1968.
Yer: An­ka­ra.
Cum­hu­ri­ye­t’­in ku­ru­lu­şu­nun 45’in­ci yıl­dö­nü­mü.
Dev­rim­ci Öğ­ren­ci Bir­li­ği (DÖB), An­ka­ra Üni­ver­si­te­si Ta­le­be Bir­li­ği (AÜTB), Tür­ki­ye Mil­li Genç­lik Teş­ki­la­tı (TMGT), Or­ta Do­ğu Tek­nik Üni­ver­si­te­si Öğ­ren­ci Bir­li­ği (OD­TÜ­ÖB) tem­sil­ci­le­ri or­tak­la­şa bir yü­rü­yüş için top­lan­dı.
Yü­rü­yüş Sam­su­n’­dan An­ka­ra­’ya doğ­ru ya­pı­la­cak, 10 Ka­sı­m’­da Anıt­ka­bi­r’­de Ata’­nın hu­zu­ru­na çı­kı­la­rak son­lan­dı­rı­la­cak­tı.
Uzun tar­tış­ma­lar so­nu­cun­da adı­na ka­rar ve­ril­di:
“Tam Ba­ğım­sız Tür­ki­ye İçin Mus­ta­fa Ke­mal Yü­rü­yü­şü.”
Ya­yın­la­dık­la­rı bil­di­ri­de ne­den yü­rü­dük­le­ri­ni şu söz­ler­le du­yur­du­lar:
“1919’da baş­la­yan Mus­ta­fa Ke­mal dev­ri­mi ken­di­sin­den son­ra ge­len yö­ne­ti­ci­ler ta­ra­fın­dan ama­cın­dan sap­tı­rıl­mış, Cum­hu­ri­ye­t’­in bü­tün ku­rum­la­rı yoz­laş­tı­rıl­mış­tır. Bu­gün Tür­ki­ye­miz, dün­ya­da ilk an­ti-em­per­ya­list ve an­ti-ka­pi­ta­list dev­ri­mi ger­çek­leş­ti­ren Mus­ta­fa Ke­ma­l’­e rağ­men ya­ban­cı­la­rın des­tek­le­di­ği kar­şı dev­rim­ci­le­rin et­ki ala­nı­na gir­miş­tir. Biz Mus­ta­fa Ke­mal genç­li­ği ola­rak, sap­tı­rı­lan dev­ri­mi ra­yı­na oturt­ma­ya azim­li­yiz, ka­rar­lı­yız. Bu­gün baş­la­yan yü­rü­yü­şün ama­cı bu­dur.”
Ta­rih: 30 Ekim 1968.
Sa­at: 08.30.
Genç­ler yü­rü­yü­şün baş­lan­gıç ye­ri olan Sam­su­n’­a var­dı. Ön­ce kah­val­tı, son­ra yü­rü­yüş için ge­re­ken er­zak stok­la­rı ya­pıl­dı.
Sa­at 13.30’da Ata­türk anı­tı­nın önün­de bir da­ki­ka­lık say­gı du­ru­şun­da bu­lun­du­lar.
Ve İs­tik­lal Mar­şı­‘nın ar­dın­dan Türk Bay­ra­ğı’­nı aça­rak yo­la ko­yul­du­lar.

“Hiç­bir ha­kim Mus­ta­fa Ke­ma­l’­i yar­gı­la­ya­ma­z”

24 dev­rim­ciy­di Sam­su­n‘­dan yo­la çı­kan...
Bir avuç­ken gün geç­tik­çe de­niz ola­cak­lar, ka­la­ba­lık­la­şa­cak­lar­dı.
Ne­şe­li, inanç­lı, dim­dik­ti­ler.
El­le­rin­de “Tam Ba­ğım­sız Tür­ki­ye İçin Mus­ta­fa Ke­mal Yü­rü­yü­şü­” ya­zı­lı bez pan­kart var­dı.
20 ki­lo­met­re yü­rü­müş­ler­di ki, ön­le­ri ke­sil­di. 15 po­lis, ka­nun­suz yü­rü­yüş yap­tık­la­rı id­di­asıy­la genç­le­ri Sam­sun Em­ni­yet Mü­dür­lü­ğü­’ne gö­tür­dü. O ge­ce­yi ka­ra­kol­da ge­çir­di­ler. Ka­rar­lıy­dı­lar, yol­la­rın­dan dön­me­ye­cek­ler­di.
Er­te­si gün sa­bah sa­at­le­rin­de ad­li­ye­ye sevk edil­di­ler.
68 ku­şa­ğı ko­nu­sun­da çok önem­li eser­le­re im­za atan Tur­han Fe­yi­zoğ­lu­’nun
“De­ni­z” ad­lı ki­ta­bın­dan öğ­re­ni­yo­ruz:
Ha­kim kar­şı­sı­na çı­kan öğ­ren­ci­ler­den Boz­kurt Nu­hoğ­lu du­ruş­ma­da “Sa­yın yar­gı­cım, bu­ra­da bi­zi, 24 gen­ci de­ğil, Mus­ta­fa Ke­ma­l’­i, O’­nun il­ke­le­ri­ni yar­gı­lı­yor­su­nu­z” de­di.
Yar­gıç bu ka­rar­lı söz­ler kar­şı­sın­da elin­den ka­le­mi bı­ra­ka­rak, “Ne bu­gün, ne de bu­gün­den son­ra hiç­bir ha­kim, Mus­ta­fa Ke­ma­l’­i ve O’­nun il­ke­le­ri­ni yar­gı­la­ya­ma­z” de­di ve Mus­ta­fa Ke­mal Ata­tür­k’­e bağ­lı­lı­ğı­nı be­lirt­tik­ten son­ra du­ruş­ma­yı er­te­le­di.
Ser­best­ti­ler. Pes et­me­yip, tür­kü­ler­le marş­lar­la de­vam et­ti­ler yü­rü­yü­şe. Kam­yon­lar­dan yo­la dö­kü­len pan­car­la­rı top­la­yıp yi­yor­lar­dı.
He­def­le­ri gün­de or­ta­la­ma 60 ki­lo­met­re yü­rü­mek­ti.
Yol­da en bü­yük des­te­ği öğ­ret­men­ler­den al­dı­lar. Köy­lü­ler da­ha yir­mi­li yaş­la­rın ba­şın­da­ki bu ay­dın­lık genç­le­ri ev­le­rin­de ağır­la­dı, er­zak yar­dı­mın­da bu­lun­du; genç­ler de on­la­ra mem­le­ke­tin so­run­la­rı­nı an­lat­tı.
Hat­ta...
Ço­ru­m’­un Ala­ca İl­çe­si­’n­de ge­ri­ci­ler ta­ra­fın­dan par­ça­la­nan Ata­türk büs­tü­nün in­şa­atı­na taş ta­şı­dı­lar.
Gün geç­tik­çe 24 sa­yı­sı art­tı; baş­ta FKF ol­mak üze­re di­ğer genç­lik ör­güt­le­ri de yü­rü­yü­şe ka­tıl­ma­ya baş­la­dı.


“Dar­be ya­pa­cak­la­r”
Yü­rü­yüş de­vam et­tik­çe de­di­ko­du­lar da art­ma­ya baş­la­dı.
En çar­pı­cı id­di­a şuy­du:
“Yü­rü­yüş­çü­ler Anıt­ka­bi­r’­e gi­rer­ken bir grup ey­lem ko­ya­cak. Ey­lem ko­yan bu grup ta­ra­na­cak ve o ge­ce dar­be ola­cak!”
Gü­nü­müz­de ne ka­dar ta­nı­dık de­ğil mi bu söz­ler?
Bir yan­dan da üni­ver­si­te­ler­de boy­kot­lar de­vam edi­yor, An­ka­ra kay­nı­yor­du.
Din­ci ba­sın da pro­vo­kas­yon için ça­ba­la­ya­cak, dö­ne­min Bu­gün ga­ze­te­sin­de şu sa­tır­lar ya­yın­la­na­cak­tı:
“Tür­ki­ye­’de­ki ko­mü­nist­le­rin di­lin­de “111111” di­ye bir pa­ro­la do­laş­mak­ta­dır. Bu ne­dir? Şif­re­li laf­lar­dan an­la­yan­la­ra ba­kar­sa­nız bu­nun ma­na­sı 11’in­ci ayın 11’in­ci gü­nü, sa­at 11’de de­mek­tir ya­ni, bu ta­rih­te ha­re­ke­te ge­çe­cek­ler­dir. Bazılarına göre de; bu bir al­dat­ma­ca­dır. Ayın 9’un­da, 10’un­da baş­la­ya­bi­lir­ler. Ve­ya da­ha son­ra.
Da­ha ay­lar­dan ön­ce, bu Ka­sı­m’­da çok şey­ler ola­ca­ğı­nı her­kes söy­lü­yor­du. İş­te Ka­sım gel­di çat­tı. Ko­mü­nist­ler ser­best­çe teş­ki­lat­la­nı­yor, ser­best­çe pro­pa­gan­da ya­pıp, ser­best­çe ih­ti­la­le ha­zır­la­nı­yor­lar.
Sa­yın Cum­hur­baş­ka­nı, Baş­ba­kan, Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı, İçiş­le­ri Ba­ka­nı ve Mil­li Gü­ven­lik Ku­ru­lu Ge­nel Sek­re­te­ri ve Mu­ha­le­fet li­der­le­ri... Mil­let göz­le­ri­ni siz­le­re dik­miş­tir. İp­le­ri Mos­ko­va­’dan oy­na­tı­lan kı­zıl anar­şist­le­re kar­şı en sert ted­bir­le­rin alın­ma­sı­nı bek­li­yor.”
Bu­gü­nün kış­kır­tı­cı yan­daş­la­rı­nın kim­ler­den feyz al­dı­ğı bel­li de­ğil mi?

Anıt­ka­bir def­te­ri­ne ya­zı­lan­lar

CHP Ge­nel Baş­ka­nı İs­met İnö­nü, “Genç­le­rin, de­mok­ra­si düş­man­la­rı­na fır­sat ve­re­bi­le­cek her tür­lü dav­ra­nış­tan ka­çın­ma­la­rı­nı­” is­te­di.
Tür­ki­ye ne­fe­si­ni tut­tu yü­rü­yü­şü ta­kip edi­yor­du...
Din­ci yo­baz­la­rın, ge­ri­ci­le­rin yü­rü­yüş­te­ki genç­le­re sal­dı­ra­ca­ğı, Anıt­ka­bi­r’­de olay­lar çı­ka­ra­ca­ğı ko­nu­şu­lu­yor­du.
An­ka­ra­’ya var­ma­ya ra­mak kal­dı...
İnö­nü­’nün sert çı­kı­şı ve pro­vo­kas­yon ya­pı­la­ca­ğı id­di­ala­rı üze­ri­ne TMGT, AÜTB ve AYOTB yü­rü­yüş­ten çe­kil­me ka­ra­rı al­dı.
Bir ta­şın üze­ri­ne çı­kan De­niz Gez­miş tep­ki­si­ni şöy­le di­le ge­tir­di:
“Kü­çük bur­ju­va dev­rim­ci­le­riy­le, kü­çük bur­ju­va re­for­mist­le­riy­le hiç­bir za­man, hiç­bir ey­lem­de bun­dan son­ra be­ra­ber ol­ma­ya­ca­ğı­mı­za; em­per­ya­liz­me, em­per­ya­liz­min yer­li iş­bir­lik­çi­le­ri­ne kar­şı sa­vaş­tı­ğı­mız gi­bi bun­dan son­ra da kü­çük bur­ju­va dev­rim­ci­le­ri­ne, re­for­mist­le­ri­ne kar­şı sa­va­şa­ca­ğı­mı­za ant içe­riz.”
Tüm bu olum­suz ge­liş­me­ler so­nun­da An­ka­ra­’nın gi­ri­şin­de Ka­ya­ş‘­ta ka­rar ve­ril­di: Yü­rü­yüş son­lan­dı­rıl­dı.
Anıt­ka­bi­r’­e git­mek­ten vaz­geç­me­di­ler.
10 Ka­sım 1968’de sa­at 13.30’da, yan­la­rın­da ge­tir­dik­le­ri çe­lenk­le Ata’­nın hu­zu­run­da bu­luş­tu­lar.
Anıt­ka­bir özel def­te­ri­ne şun­la­rı yaz­dı­lar:
“Bü­yük Ön­der, Ame­ri­kan em­per­ya­liz­mi­ne kar­şı ikin­ci Mil­li Kur­tu­luş Sa­va­şı­mız­’da izin­de­yiz. Mil­li Kur­tu­luş Sa­va­şı­mız yok edi­le­mez. Onu yok et­mek için bü­tün Türk Mil­le­ti’­ni yok et­mek ge­re­kir. Tam Ba­ğım­sız Tür­ki­ye
İçin Mus­ta­fa Ke­mal Yü­rü­yüş­çü­le­ri­”
Yü­rü­yüş 1968’de baş­la­dı.
Hâ­lâ sü­rü­yor...

YÜRÜYÜŞTE KİMLER VARDI?


Tam Ba­ğım­sız Tür­ki­ye İçin Mus­ta­fa Ke­mal Yü­rü­yü­şü­’ne ka­tı­lan 68 ku­şa­ğı genç­le­rin­den bir bö­lü­mü şu ki­şi­ler­di:
De­niz Gez­miş, Ci­han Alp­te­kin, Hü­se­yin Ce­va­hir, Do­ğu Pe­rin­çek, Mus­ta­fa İl­ker Gür­kan, Cen­giz Çan­dar, Mus­ta­fa Lüt­fü Kı­yı­cı, Eyüp Ne­şat Yıl­dı­rım, De­niz Çam­lı­bel, Ka­zım Kol­cu­oğ­lu, Boz­kurt Nu­hoğ­lu, Oral Ça­lış­lar, Or­han Ko­tan, Atil­la Sarp, Mus­ta­fa Zül­ka­di­roğ­lu, Ti­mur Erk­man, Öz­gün Nas, De­mir Kü­çü­kay­dın, Se­la­hat­tin Okur, Mus­ta­fa Kar­şı­la­yan, Meh­met Meh­di Beş­pı­nar, Ce­vat Er­ciş­li, Hü­se­yin Kars­lı, Fe­ri­dun Şa­kar, Şe­kip Mer­mut, Ali As­ke­ri, İs­ken­der Oda­ba­şoğ­lu, Zül­küf Şa­hin, Toy­gun Eras­lan, Na­zif Önal, Ön­der Ak­to­sun, Mu­zaf­fer Kök­lü, Kad­ri Kap­lan...




ANADOLU’DA KARŞI DEVRİM TEZGAHLANIYOR

am Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü’ne katılan DÖB’lüler, yaşadıklarını tuttukları günlüğe not etti.
O günlükten bir bölümü aktarmak isterim:
“(...) Gözlemlerimize dayanarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; Anadolu’da karşı devrim tezgahlanmaktadır.
Bunun Alaca’daki son görünümünü herkes bilmektedir.
Geçtiğimiz bütün kasabalarda imam hatip okulları vardı. Bazı yerlerde Risale-i Nur‘lar ücretsiz dağıtılıyordu.
Çorum‘da “Hakses” adlı gerici bir derginin, adliyede çalışanlara ücretsiz dağıtıldığını gördük.
İmam hatip okullarında, hatta camilerde yayılan ve derinleşen bu hareket Mustafa Kemal Devrimlerinin, Cumhuriyet’in dayandığı temellere yöneliktir. Hangi kaynaklardan beslendiği malumdur.
Bu son hareketlerin en belli başlı savunucuları eşraf diye vasıflandırılan mütegallibe takımıdır.
Halk, özünde Atatürk’e karşı değildir. Fakat kendi üzerinde sulta kurmuş güçlerin hakkından gelmesini bilmemektedir. Çünkü bu ona öğretilmemiştir, sorumluluk, halkın değil aydın geçinenlerindir. (...)”


DENİZ GEZMİŞ MUSTAFA KEMAL’İ ANLATIYOR

Yürüyüşün öncü gençlerinden 21 yaşındaki Deniz Gezmiş, Mustafa Kemal Atatürk ve devrimleriyle ilgili ne düşünüyordu?
İdamla yargılandığı mahkemede, 17 Temmuz 1971 Cumartesi günkü duruşmada şu savunmayı yaptı:
“(...) Biz elli sene evvel Kurtuluş Savaşı vermiş bir ülkenin çocukları olarak Kurtuluş Savaşı’nın gerçek tahlilini yapmaya her zaman muktediriz. Biz, yine çok iyi biliriz ki, Türkiye Kurtuluş Savaşı’nı yapmak için Samsun’a çıkanlara İstanbul Örfi İdaresi’nce ve mahkemelerince idam cezası vermiştir...
“Ve yine bilmekteyiz ki Osmanlı İmparatorluğu’nun yüzlerce generalinden ancak birkaçı Kurtuluş Savaşı’na iştirak etmiştir. Ve yine bilmekteyiz ki Kurtuluş Savaşı yapıldığı sırada, İstanbul’da bulunanlar bunları yapanlara eşkıya demiştir. Türkiye’nin kurtuluş ve bağımsızlık savaşından ne şekilde bağımlı hale geldiğini de belirtmek gerekmektedir...
“İddianamede, bir gerçek tahrif edilmek isteniyor, bu hususu da belirtmek ve düzeltmek isterim. ‘Fikir özgürlüğünü ve Anayasa’yı paravan yapanlar önceleri Atatürkçü geçinirken, onun fikir ve şahsiyetini de küçük görmeye başladılar’ şeklinde ve ‘sadece Mustafa Kemal tarafını beğeniyorlardı’ şeklinde bir cümle mevcut. Bunu kesin olarak reddediyorum; asla kabul etmiyorum. Diğer yurtseverler de bunu kabul etmez; bu kasten tahrif edilmek isteniyor, gerçekler örtülmek isteniyor. Bu cümle art niyetle hazırlanmıştır. Bu memlekette Mustafa Kemal’e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz. Onun istiklali tam, prensibi ve ideali tam, yanlış zapta geçti, onun istiklali tam, Türkiye idealini yalnızca biz devam ettiriyoruz...
“Ayrıca iddianamede Türkiye halkının birtakım etnik gruplardan teşekkül ettiği iddiaları ve bunu bizim yaptığımız, ortaya attığımız ithamları mevcut bulunmaktadır. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararlarında ve Misak-ı Milli’de şu vardır:
Misak-ı Milli sınırları içinde iki kardeş kavim yaşar. Türk ve Kürt kavmi yaşamaktadır. Birinci Büyük Millet Meclisi’nin kararı böyledir. Türkiye’de iki kardeş kavmin ve unsurun yaşadığını kabul etmektedir. Bunu kabul etmek bölücülük değildir. Bölücülük olarak kabul edildiği takdirde Birinci Türkiye Millet Meclisi ve Mustafa Kemal’i de bölücü olarak kabul etmek gerekir. Bu iki kardeş unsur Birinci Kurtuluş Savaşı’nı müştereken başarmışlardır. Güney cephesinde düşmanla omuz omuza savaşmışlardır. Bu ikisine birden biz Türkiye halkı diyoruz ve bu iki kardeş unsur ikinci bağımsızlık savaşını da müştereken başaracaklardır. Asıl bölücüler bu gerçeği kabul etmeyenlerdir. (...)”