Türkiye’de eğitim sektörü giderek büyüyor. Alınan kararlar eğitim alanında ciddi bir rant ekonomisini ortaya koyuyor. Bugün özel okulların sayısı her yıl ciddi oranda artıyor. Bu artış sektör açısından son derece önemli. Gerek üniversite, gerek ilk ve orta öğretim düzeyinde özel sektörün önemli yatırımlarının olduğunu görüyoruz. Dershanelerin kapanmasıyla özel okullara devlet teşviki de bunu daha da ateşledi. Özel okullar arasındaki rekabet eğitimde kaliteyi de artırıyor.

Ancak burada ortaya çıkan bir sorun var. Eğitimde fırsat eşitliği var mı?

Anadolu’nun ücra bir köşesindeki dar gelirli bir ailenin evladı olan öğrenci ile zengin bir ailenin tüm imkanlara sahip çocuğunun okuduğu bir kolej arasındaki fırsat eşitliğini de Milli Eğitim Bakanlığı değerlendirmeye almalı.

Bu fırsatlar okulların fiziki mekanları olduğu gibi eğitim kadrolarında da ortaya çıkıyor. Dolasıyla özel eğitim kurumları daha tecrübeli ve yetişmiş, kendine özgüveni olan eğitmenleri tercih ediyor.

Eğitimde öğrenciler kadar öğretmen kadrosu da önemlidir. Özellikle ilk ve orta öğretimde, öğrencinin zekası kadar psikolojisi de başarılı olmasında önemlidir.

Bu durumda, her öğretmenin öncelikle iyi bir psikolog gibi olması lazım. Öğretmenler bu deneyimi yıllar geçtikçe ediniyor. Bu alanda özel okullar bu kriterleri daha iyi yakalıyor.

Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği örgütü (OECD) bünyesinde gerçekleştirilen Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) sınavlarında Türkiye katılan ülkeler arasında çok gerilerde kalıyor. PISA 2000 yılından bu yana her üç yılda bir düzenlediği sınavlarda zorunlu temel eğitimin sonuna yaklaşmış, 15 yaşındaki çocukların yetişkin olarak toplum hayatına tam olarak katılabilmeleri için gereken bilgi ve becerileri ne ölçüde kazandıklarını uluslararası düzeyde değerlendirmektedir.

PİSA’nın bu sınavlarında sorular eleştirel ve analitik düşünme becerilerine yönelik hazırlanmaktadır. PISA gen bilgisi, matematik ve okuma olmak üzere 3 ayrı dalda düzenlenmektedir. ‘Geleceğin dünyası için problem çözümü’ de dördüncü bir sınav olarak eklenmiştir. Türkiye 2012 PISA değerlendirmesinde 65 ülke arasında matematikte 44, okuduğunu anlamada 42 ve fen bilimlerinde 43’üncü sırada yer almıştır. İşin ilginç yanı bu sınavlarda en başarılı ülkelerden biri Finlandiya olmuştur.
Türkiye’nin bu tür uluslararası yarışmaları dikkate alıp eğitim sistemindeki eksiklikleri masaya yatırması gerekir.

Neden Türkiye böyle bir yarışmada en sonlarda kalıyor? Bunların sorgulanması lazım. İşte bizdeki bu sorgu eksikliği eğitimimizden siyasetimize ve günlük yaşantımıza kadar hep önümüze çıkıyor. Burada en büyük eksikliğimizin eğitim sistemimizin fırsat eşitliğinden yoksun olmasından kaynaklanıyor. Fırsat eşitliğinin yanında baskıcı bir eğitim sisteminin de bunda büyük bir etkisi olduğunu, çocukların eğitim dünyasında daha özgür olmaları gerektiğini düşünüyorum. Çocukların büyüklere ters gelen her eylemi bastırılıyor. Oysa çocuğun beyninde neler var. Neler yapmak istiyor bunu görmek yerine , ‘Yapma çocuğum’ diyerek bastırmak hem eğitim dünyasında hem de aile ortamında kolayımıza gelen bir yöntem olarak ortaya çıkıyor.

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı yeni öğretmenlerin, danışman öğretmenlerin yanında belirli süre eğitim alacağını açıkladı. Japon eğitim sisteminde uygulanan bu stratejinin eğitime katkı sağlayacağını ve fırsat eşitliği konusunda olumlu sonuçlar doğuracağı kanısındayım. Bu danışman öğretmenlik modelini özel okullarda da uygulamayı öneriyorum. Devlet okullarında göreve başlayacak öğretmenler, özel okullarda da danışman öğretmenler yanında belirli eğitim alsın. Faydalı olacaktır. Eğitimde fırsat eşitliği kaybolan cevherleri ortaya çıkaracaktır. Murat AYDIN/SÖZCÜ