Ankara’daki ’yol’suzluk ve cezası
17 Ağustos 2015 sabahı Ankaralılar kabusa uyandı. Yüz binlerce araç, saatlerce trafikte kaldı.
Yolları kapatan İ. M. GÖKÇEK başkanlığındaki belediyenin açıklaması özü itibarıyla; “Mimar Odalarının açtığı dava yüzünden böyle oldu. Biz mahkeme kararını uyguluyoruz. Mağduruz, mağdursunuz” şeklindeydi.
“BUNLAAARR, YOL İSTEMİYORLAR”
Asıl kapatılan “Ankara Bulvarı”. Ama bu “yeni bulvarla” birlikte, İstanbul Yolu ile Eskişehir Yolu arasındaki “fi tarihinden kalma geçişler de kapanmış”. Gerekçe; yine mahkeme kararı. Amaç; şehrin yarısından fazlasını tek güzergaha mecbur etmek. Böylece mağduriyeti ve hedef olarak gösterilen Odalara yönelecek tepkiyi artırmak.
Sonra da çıkıp “Bunlaaaaarrr... Yol yapılmasını bile istemiyorlar” demek. “Kendi hukuksuz uygulamasından bile siyasi menfaat devşirmek!”
YOL KAPATMA DAVASI MI?
Peki, işin aslı ne?
- Öncelikle dava, yol yapılmadan önce açılmış. Dolayısıyla yapılmış bir şeyin engellenmesi söz konusu değil.
- Açılan davalar, Atatürk Orman Çiftliği arazisini çeşitli şekillerde işgal eden diğer durumları da kapsıyor. Ama “diğer konularda” bir adım yok. “Mahkeme kararına uyuyoruz” diye yolu kapatan da Belediye, Ankapark’taki inşaatına son hızla devam eden de... Acaba hukukta “kararı işine geldiği kadar uygulama” diye bir seçenek var da bizim mi haberimiz yok!..
- Dava ile ilgili 10 Şubat 2014 tarihinde yani “Ankara Bulvarı fiilen kullanılmaya başlanmadan önce”, yürütmenin durdurulması kararı verilmiş. Ama o karar hiç uygulanmamış. Mahkemenin bu kararı vermesi, yapılan işin “açıkça hukuka aykırı olduğunu” ve devam edilirse “telafisi imkansız zararların oluşacağını” gösteriyor. Aynı dün yaşananlar gibi...
EZİYETİN CEZASI
“Görünüşte hukuki ama gerçekte siyasi bu manevralar” olurken eziyeti Ankaralılar çekiyor. Bir yaptırımı olmalı, değil mi?
“Eziyet” suç olarak TCK Md. 96’da düzenlenmiş, cezası da 2 yıldan 5 yıla kadar. “O kadar da değil” diye düşünüyorsanız; bir mahkeme kararını uygulamamanın ya da keyfi olarak kısmen uygulamanın en hafif şekliyle “görevi kötüye kullanma” suçunu oluşturduğu söylenebilir (TCK Md. 257).
Ayrıca Odalara karşı “hakaret” ve “halkı tahrik etme” suçlarının olduğu da iddia edilebilir. İşin bir de “hukuki sorumluluğu” var tabii... Zarar görenlerin maddi ve manevi tazminat talep etmesi de söz konusu olabilir.