Ayla ÖZDEMİR / ayla@sozcu.com.tr

Uğur Mumcu, Cumhuriyet Devrimi’nin yılmaz savaşçısıydı. Ocak 1993'te evinin önünde uğradığı bombalı suikast sonucu hayatını kaybetti. Katilleri bulunamayan ve cinayeti aydınlatılamayan Uğur Mumcu da, kendisinin çokça yazılarına konu ettiği “Faili Meçhul” cinayetler arasında yerini aldı. Otomobiline konan bombayla katledilen gazeteci yazar Uğur Mumcu, katıldığı bir panelde 'Köy Enstitüleri'nin niçin kapatıldığına dair çarpıcı açıklamalarda bulunuyordu.

Otomobiline konan bombayla katledilen gazeteci yazar Uğur Mumcu, köy enstitülerinin kapatılmasıyla aynı köy çocuklarının imam hatiplere gönderildiklerine dikkat çekiyordu.


Yaptığı çalışmalar ve hazırladığı dosyalar ve yazdığı kitaplarla Türkiye basın tarihinde özel bir yeri bulunan gazeteci yazar Uğur Mumcu, 23 yıl önce otomobiline konan bombayla katledildi. Mumcu, katıldığı bütün toplantılarda İslamcı ideolojinin nasıl yayıldığını anlatıyordu. Yayılmanın, siyaset, ticaret ve din üçgeninde imam hatip ve yurtlarda sağlandığını söylüyordu. "Ben Atatürkçüyüm, ben laikim, ben antiemperyalistim ,ben ülkeyi soyanların, hırsızların düşmanıyım" diyordu.

Uğur Mumcu, 'Köy Enstitüleri'nin niçin kapatıldığına yönelik de çarpıcı açıklamalarda bulunuyordu. Köy enstitülerininin 76. yılını kutladığımız bugün Mumcu'nun konuşmasını bir kez daha hatırlatalım istedik.




Köy Enstitülerinin üretim içinde eğitim, eğitim içinde üretim ilkesini benimsediğin ve köy çocuklarının Atatürk devrimlerinin ve Kemalizmin toplumsal yapısını kurmakla görevlendirildiklerinin altını çizen Mumcu, köy enstitülerinin kapatılmasıyla köy çocuklarının imam hatip okullarına gönderildiklerine dikkat çekiyordu.

Mumcu, “Hukuk fakültesinde okuyup da daha önce imam hatip mezunu olanlara burs veriyorlar. Burs verilen öğrenciler de sınavsız yargıç ve savcı oluyorlar. 2000 yılına doğru baktığımızda, vali ilahiyat fakültesi mezunu, emniyet müdürü İslam enstitüsü mezunu, kaymakam imam hatip mezunu olacak” diyordu.

Mumcu, katıldığı o panelde şunları söylüyordu:

"YA LAİKLİK YA İSLAMCILIK"

Biliyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devrimi yaptı. İtalya’dan ceza yasası aldık, Fransa’dan idare hukuku ilkeleri aldık, İsviçre’den medeni hukuku aldık, Almanya’dan ceza yargılaması hukukunu aldık. Bir gülmece dergisindeki şu tanım olayları yeterince sergiliyor: Türk vatandaşı tanımı. Diyor ki, “Türk ne demektir? Türk kimdir? Türk vatandaşı İsviçre medeni kanununa göre evlenen, İtalyan ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman ceza muhakemeleri usulüne göre yargılanan, Fransız idare hukukuna göre idare edilen ve İslam hukukuna göre gömülen kişidir.”

O dönemde böyle yasaların alınması zorunluydu, çünkü toplum bir yol ağzındaydı. Ya Batılı laik sistem, ya şeri hukuk. Mustafa Kemal ve düşün arkadaşları Batılı ve laik sistemi benimsediler. 1928 yılında anayasadan devletin İslamcı devlet olduğunu belirten madde kaldırıldı, 1930 yılında da okullardan din dersleri. 1939 yılında da köy okullarından din dersleri kaldırıldı. Bunlar ne için yapıldı? Laiklik için yapıldı. Çünkü, dünyada ya olayları teokratik açıdan göreceksiniz, böyle bir eğitim anlayışınız olacak ya da laik anlayışınız olacak. Karma ekonomi gibi hem İslamcı hem laik anlayış olmaz. Ya laiklik ya İslamcılık. Eğitim bu. Mustafa Kemal ve düşün arkadaşları, laisizmi benimsediler. Köy Enstitüleri olayını bu süreç içinde değerlendirmek gerekir. Köy Enstitüleri 40’lı yılların başında çıktı, 402lı yılların ortalarına, sonlarına doğru yıkıldı. Niçin? Çünkü Türkiye 40’lı yıllarda da bir yol ayrımındaydı. Dünyada büyük bir savaş yaşanmaktaydı. Nasyonal sosyalist rejimlerle Marksist rejimler ve burjuva demokrasileri arasında, bunların orduları arasında sıcak savaş yaşanıyordu. Türkiye bu sıcak savaşta, bu savaşa katılmama siyaseti gütmekteydi. Ve bir çeşit duyarlı siyasetle iki tarafın gelişimini de izlemekteydi ve bir denge politikası izliyordu. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Köy Enstitülerini destekledi. Köy Enstitüleri fikri bugün önemi daha çok anlaşılan Tonguç Baba’nın çalışmaları, düşünce ve ideolojisiyle ortaya çıkmıştı. Saffet Arıkan’ın bakanlığı döneminde genel müdürlüğe getirilen Hakkı Tonguç, daha sonra Hasan Âli Yücel’le birlikte çalıştı. Hasan Âli Yücel, bugün bakıyoruz, yeniden değerlendiriyoruz, oğlu Can Yücel’in şiirinde yazdığı gibi “Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi”, gerçekten bu toplumun özlediği, hümanist ilerici bir aydın.

"HALK DİN SÖMÜRÜSÜNÜ AFFETMİYOR"

"Hangi iktidar din sömürüsüne dayanmış, mutlaka yıkılmıştır. CHP iktidarı, ‘1949 yılında din derslerini kabul etti. Yıkıldı, kurtaramadı bu ödün. DP, 1957’de Said-i Nursi’nin cübbesini bayrak yaptı. Ne oldu? Yıkıldı. Süleyman Demirel 1960’ların ortasında Nurcuların, tarikatların, Süleymancıların sakallarını okşadı. Ne oldu? Yıkıldı. Hac seferleri düzenleyen ANAP ne oldu, yüzde 20’ye indi. Halka güvenmek gerekiyor. Her kim ki din sömürüsünü kullanır, bir süre yararlı olur belki, ama sonunda mutlaka seçim sandığında yenilgiye uğrar. Halk din sömürüsünü affetmiyor. Bu son derece önemli bir sonuç, olgu ve çok önemli bir gerçektir.

Köy Enstitüleri üretim içinde eğitim, eğitim içinde üretim ilkesini benimsemişti ve köy çocuklarını Atatürk devrimlerinin ve Kemalizmin toplumsal yapısını kurmakla görevlendirmişlerdi. Ancak şimdi ne oluyor? Aynı köy çocukları kapanan Köy Enstitüleri yerine imam hatip okullarına gidiyorlar. Gidiyorlar da ne oluyor? 1983 rakamlarına göre Diyanet İşleri Başkanlığı’nda 46 bin personel var. Bu 46 bin personelin 23 bini ilkokul mezunu. O zaman bu ilahiyat fakülteleri, İslam enstitüleri ne işe yarıyor? Bu imam hatip okulları ne işe yarıyor? Ne işe mi yarıyor? Bunlar imam,hatip olmuyorlar, hukuk fakültelerine gidip yargıç ve savcı oluyorlar. Siyasal bilimler fakültelerine gidip kaymakam oluyorlar. Yapılan bir araştırma, kaymakam yetiştiren bölümlerin öğrencilerinin yüzde 41’inin ilahiyat kökenli olduğunu ortaya koyuyor. Hukuk fakültesinde okuyup da daha önce imam hatip mezunu olanlara burs veriyorlar. Burs verilen öğrenciler de, sınavsız yargıç ve savcı oluyorlar. 2000 yılına doğru baktığımızda, vali ilahiyat fakültesi mezunu, emniyet müdürü İslam enstitüsü mezunu, kaymakam imam hatip mezunu olacak.

Yurttaşın oyuyla bu iktidarı değiştirmek ve devleti tepeden tırnağa ilerici düşüncelerle donatmak, ancak o koşulla Köy Enstitüleri de kurulabilir. Bugün çeşitli siyasal rejimler depremler yaşıyor. Bu depremler düşünceleri, inançları yeniden değiştiriyor. Ama biz şu 21. yüzyıla girerken görüyoruz ki, Türkiye’de bugüne kadar sonuç almış en güçlü örgüt Kuvayı Milliye örgütüdür, Mustafa Kemal ve arkadaşlarıdır. Kuvayı Milliye, toplumun en önemli sivil örgütlenme modelidir. İkincisi 40’lı yıllara rastlayan Köy Enstitüleridir. İkisi de sivil toplumun vazgeçilmez kurumlarıdır. İdeolojide Kuvayı Milliye tam bağımsızlık ilkesi, eğitimde Köy Enstitüleri. İki hedef bu. Bizler genç değiliz o ak saçlı delikanlılar gençtir, hepsini saygıyla selamlıyorum"