Yeni Türkiye’nin boyası umduğumuzdan daha erken akmaya başladı. Bu ülkede ne yazık ki, Allah kahretsin ki hep vardı toplu çocuk tecavüz ve tacizleri.
Ve yine ne yazık ki, Allah kahretsin ki hep üstü kapatılmaya çalışıldı.
Mağdur çocuklar hayatları boyunca taşıyacakları yaralarla kör topal yaşamaya çalışırken, tecavüzcü pislikler elini kolunu sallayarak hayatına devam etti.
Geçtiğimiz hafta patlak veren ve bir öğretmenin 10 çocuğa cinsel taciz uyguladığının ortaya çıkması sonrasında hiç ama hiç anlamadığım şekilde birileri hemen Ensar Vakfı’nı korumaya soyundu.
Ensar Vakfı’nın adını çoğumuz ilk kez duyduk.
Ama ne ilginç ki mesele bir anda, çocuk yaşta cinsel taciz denilen ruh emici kavramla tanışmış bebeleri bir kenara bırakıp Vakfın haysiyetini koruma yarışına dönüştü.
Yani şunu mu demek istiyorsunuz: “İnsanların eğitim için çocuklarını teslim ettiği bir kurumda çocuklar uzunca sayılabilecek bir süre tacize uğruyor ve bu tacizi bir aile fark edip yargıya başvurana kadar hiçbir Ensar Vakfı yöneticisinin bu konuyu fark etmemesi normal ve onaylanması gereken bir durum.”
Hele olayların bir de güzel ahlaklı olmayı, hayata muhafazakârlık çerçevesinden bakmayı kendine ilke edindiğini söylenen bir kurumda geçiyor olması durumu daha da vahimleştirmiyor mu?
Gazetelere röportaj veren yöneticilerin hiç ama hiç sorumluluğu yok mu yani o günahsız çocukların yaşadığı korkunç olaylarda?
Bir değil birçok çocuktan bahsediyoruz.
Ama yöneticilerin açıklamalarından gördüğüm kadarıyla onlar için çok da vahim değil bu olay. Bir öğretmen yaptı ve bitti gitti. Belli ki bu bakış açısına göre çocukların ömür boyu yaşayacağı travma filan onların koltukları ve iktidar alanları yanında sadece bir hiç.
Hele sosyal medyada çocukların tecavüze uğradığını hiçe sayıp bu kurumu canhıraş savunanlar var ki, artık onların insan olduğu bile şüpheli.
Ne Vakıfmış arkadaş!
Meğer bir ailenin gözünün bebeği yavrusuna dünyanın en fena şeyinin yapılmasının hiç önemi yokmuş belli bir muhafazakâr çevrede.
İbretle izliyorum olan biteni.
Tacize boyun eğmeyip yargıya giden ve diğer çocuklara uygulanan zulmü de sonlandıran o aileye helal olsun.
Bir eğitim vakfında, eğitimci geçinen kimselerin böyle sistemli bir taciz olayını fark etmemesi istifayı gerektiren bir suç değildir de nedir?
Cinsel tacizi bir tabu olarak görüp üstünü örtmeye çalışan ve çocuklara sahip çıkmak yerine kendi adını temizlemeye çalışan vakıf muhafazakâr olsa ne yazar olmasa ne.


Tarkan albümünde ruh eksik


‘Ahde Vefa’ aniden girdi hayatımıza.
Tarkan’ın yaptığı her iş gibi de harika bir karşılık buldu.
Ben de hemen albümü iTunes’tan indirdim.
Ve uzun bir yola çıkıp dinledim. Ki bu en sevdiğim harekettir.
Gözlerinizin önünde akan bir yol ve müzik.
90’lı yıllarda birlikte çalışıp müzikal yolculuğunun ilk yıllarına birinci elden tanık olduğum Tarkan o yıllarda televizyon programlarında söylediği Türk Sanat Müziği eserleriyle büyük kalabalıkların gönlünü fethetmişti.
Yıllar sonra böyle bir albüm çıkarması biraz gecikmiş bir hareket.
Ama repertuvara baktığımda, bu projenin Türk Sanat Müziği gösterisi yapmak yerine herkesin bildiği şarkılarla popüler bir albüm çıkarma hevesi olduğunu düşünüyorum.
Albümün açılış şarkısıyla oluşan heyecanım yerini biraz hayal kırıklığına bıraktı doğrusu.
‘Rindlerin Akşamı’ şarkısını ister kitap gibi Münir Nurettin Selçuk’tan sevin ister coşku ve biraz da popüler bir tınıyla Bülent Ersoy’dan (ki ben ikisini de severim; Ersoy’un da Alaturka 1995 yorumu keyiflidir), Tarkan yorumu çok ruhsuz ve tutkusuz geldi.
Albümün tamamına hakim bu hava. Eğlenen, tutkuyla müzik yapan o eski Tarkan’dan eser yok sanki.
Her şarkıyı son şarkısıymış gibi, o şarkıyı söylemezse aç kalacakmış gibi tutkuyla, aşkla, sesinin ve kabiliyetinin sınırlarını zorlayarak söyleyen Tarkan uzun süredir yok. Bu albümde özellikle bekledim yapacağı varyasyon denemelerini, hançeresini çatlatmasını. Ama kendini hiç zorlamamış. Buna şarkılara yapılan tuhaf aranjeler de eklenince, yıllar boyu zevkle dinlenecek özel bir Türk Sanat Müziği albümü olmamış ‘Ahde Vefa’.
Umarım Tarkan yıllardır eski şaşasıyla idare ettiği, aynı danslar ve repertuvarla devam etmeye çalıştığı yoluna hepimizi şaşırtacak ve özlediğimiz Tarkan’la bizleri buluşturacak, o gürül gürül sesini (hani ‘Kış Güneşi’ şarkısını seslendirdiği gibi) yeniden hayatımıza sokacak bir pop albümü için çalışmalara başlamıştır.
Ben o Tarkan’ı çok özledim çünkü.