Anaların, sevgililerinin, çocukların, hiç ağlamaz denilen babaların gözyaşlarıyla ıslanır bu ülkede tabutları sarmalayan ay yıldızlı bayrak.
Ağıtlarla yürünür bu ülkede ardından tabutların...
"Vatan sağ olsun" denilir bu ülkede tabutların içindeki canlar için.
"Bu son olsun" der fidanının tabutu önünde yüreği parça parça bir ana ve ekler, "Ben yandım, başka analar ağlamasın..."
"Bir oğlum vardı, şehit verdim. Yüz oğlum olsa hepsi vatana feda" der, içinde kanayan yıkıntıları gizleyerek dimdik duran baba.
Bir yaşında, 5 yaşında, 10 yaşında, 19 yaşında, 30 yaşında çocuklar durur bu ülkede tabutların başında. O gün babasız kalırlar, acıları yüzlerinde, sıktıkları dişlerinde ve yumruklarındadır.
Ve henüz doğmamış çocuklar bile gider cenaze törenlerine bu ülkede.
Örnek değil, acı öyle çoktur ki say say bitmez. Gazete arşivleri orada.
Acıların en yenisi Amasya'da yaşandı. Şırnak'taki helikopterde şehit düşen Pilot Üsteğmen Abdulmuttalip Kesikbaş'ın henüz dünyaya gelmemiş kızı-oğlu... O da babasının cenazesinde, bayrağa sarılı tabutunun önündeydi.
Şehidin eşi Gizem, bir eli karnındaki yavrusunda, bir eli sevdiceğinin tabutunu okşadı, sevdi, öptü, kokladı. Şehit Üsteğmen ile doğmamış yavrusu arasında yürek sızlatan bir köprü kurdu.
Dünyalar güzeli Gizem, okşadıkça tabutu şehit Üsteğmenin ruhu da kucakladı hem onu hem henüz doğmamış yavrusunu.
Tabutları okşadığımız bir ülke burası
Tabutlara sarıldığımız bir ülke burası. Tabutun biri giderken, bir yenisinin geldiği ülke burası. Kimi gün tek tek, kimi günü üç, kimi gün on üç...