Dünyada çarpıcı bir kadın devrimi yaşanıyor. Etkilerini Türkiye’de bile hissettiğimiz bu devrim, markalar dünyası ve reklam verenlerin de yaklaşımlarını kökten değiştirdi...

Bundan sonra hem reklam filmlerinde hem de ürün tanıtımlarında gerçekte hiç olmayan tek tip kadınları görmeyeceksiniz... benzer durum erkekler için de geçerli.

Çeşitlilik içeren, kategorize etmeyen, genelleme yapmayan, el alem ne der kaygısıyla olmadığı biri gibi davranan karakterler gidiyor, yerlerine hayatın tüm renklerine ve olanaklarına açık, kendisi olmanın mutluluğunu yaşayan insanlar geliyor.

Unilever Ev ve Kişisel Bakım Ürünlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Kamuran Uçar’la yönettiği markalarda yarattıkları bu yeni dünyayı konuştuk. “İlham veren markaların” dünyasında, Kamuran Uçar da ilham veren bir kadın!

İşte hem onun hem markaların hikayesi...

08-kamuran

- Görüyorum ki markalarınızın neredeyse tümünde yepyeni bir yaklaşım var...

Bundan 2 sene önce Unilever ilk kez Cannes’da reklamlarında toplumsal cinsiyet eşitliğine aykırı kalıp yargı ve betimlemelere yer vermeyeceğini duyurdu. Sonrasında da bu hareketi genişletmek için UN Women ile Unstereoytype Alliance’ın kurulmasına öncülük ettik. “Unstereotype” isimli bu yaklaşım bize ilham verecek kapılar da açmış oldu.

FARK YARATMA DUYGUSU

- Ne gibi?

Biz Unilever’de zaten yıllardır amacı olan insanlar, amacı olan markalar sloganıyla çalışıyoruz. Burası “amacı aksiyona çeviren” bir şirket. İşimizi yaparken sürekli şunu düşünüyoruz: “Biz nerelerde fark yaratabiliriz, hangi konularda tüketicilerimizi destekleyebiliriz ve toplum için pozitif etki yaratabiliriz...”

Bu kadar geniş kitlelere ulaşma gücümüzü toplumun nabzını tutarak pozitif etkimizi artırmak için yönlendiriyoruz. Bunu yaparken toplumsal cinsiyet eşitliği gibi, çevre gibi toplumda konuşulması istenen bazı konulara ses olabiliriz, çıkış noktamız bu...
Markalarımızla nasıl ilham kaynağı olabiliriz, bu bizim için önemli.

- Bütün Unilever bu kavramlarla mı çalışıyor?

Bu şirketin kuruluşundan itibaren felsefesi bu. Unilever’de çalışan herkesin bir amacı var, merak ediyorsanız benim de var! Ve bu kişisel amaçlarımızı, onu mümkün olduğu kadar yaptığımız işe yansıtmaya çalışıyoruz.

- Neden?

Çünkü sabah yataktan kalktığımızda “ben niye uyandım, ben niye işe gidiyorum diye düşünmek yerine ben bugün nasıl bir fark yaratabilirim” duygusu ile motive olabiliyoruz.
Amacımız, bu duyguyu içselleştirmek ve bu sayede de kurumsal olarak ezber bozabilmek.

ROL MODELİM TEYZEM

- Anlıyorum ki; bu sizin için de sadece bir iş değil. sizin hikayeniz nerede başlıyor?

Diyarbakır’da doğdum. 2 yaşındayken babamı, 5 yaşındayken de annemi kaybettim. Teyzem inanılmaz güçlü bir kadındı. 16 yaşında evlenmiş, bir süre sonra boşanmış ki o zamanın Diyarbakır’ında büyük kararlar bunlar. Teyzem gerçekten ilham veren bir kadın, tüm yaşam öyküsüyle...
Teyzem, ben, ablam ve kardeşime sahip çıktı ve biz onunla birlikte yaşamaya başladık. Kelimenin tam anlamıyla “kalıpların dışında bir aile” olduk.
Düşünün, 34 yaşında bir bekar kadın ve 3 çocuk. O bizim biyolojik annemiz değil, ama hem annemiz hem babamız oldu.

- Şimdi anlıyorum neden bu kadar “klişelerin dışında” bir bakış açınız olduğunu... Müthiş bir hikaye! Sonra?

Teyzem 3 çocuğu büyüttü, benim rol modelimdir.  5 yaş civarında okuma yazmayı sökmüştüm. Sabahtan öğlene kadar okula gidiyorum, öğlen eve geliyorum. Kimse yok. Teyzem işte, kardeşler okulda. Baktık ki bu sürdürülebilir bir durum değil...
Diyarbakır’da şöyle bir gelenek vardır, 12-13 yaşlarında köylerdeki kızları şehre, akrabanın yanına gönderirler, örf adap öğrensin diye... 5 yaşında ben çocuk aklımla o kızlara evde okuma yazma öğretmeye başladım!

08-yeni-kamuran

Çoçuklar babaları ile geçirdiği anları hiç unutmuyor


- Bu şirkette yaptığınız ilk kampanya neydi?

İlk yaptığım iş OMO’ydu, kirlenmek güzeldir kampanyasıydı. Omo’nun kalıp yargılar konusundaki yaklaşımı hepimiz için bir ilham kaynağı oldu. Kariyerim ilerledikçe “portföyümüzdeki markalarla çok farklı kitlelere ulaşıyoruz, bu duyguyu tüm markalara nasıl yayabiliriz?” diye düşündüm hep. Çünkü Türkiye’de cinsiyet eşitliği açısından bu kalıpyargılar en büyük sorunlarımızdan biri, özellikle de kadınlar için. Ama ben erkekler için de büyük bir sorun olduğunu düşünüyorum.

İLK KEZ KİMLİK KAZANMIŞTI


- 5 yaşında o kızlara evde okuma yazma mı öğrettiniz! Nasıl yani?

İnanamıyor insan, değil mi? Ama gerçek. Bizim eve gelirlerdi, onlara okuma yazma anlatırdım. Birkaç sene bu böyle devam etti, birini hiç unutmam. Adı Zehra’ydı. Kaldığı odanın kapısına, yatağın başucuna, terliğinin altına ismini yazmaya başladı. Ben o zaman bunu fark etmemiştim ama geriye dönüp baktığımda şimdi anlıyorum. O kız, yani Zehra, belki de ismini yazar hale gelerek ilk kez kimlik kazanmıştı. Belki ilk defa varlığının onurlandırılması, sen değerlisin denilmesi gibi bir şey. Şimdi, o Zehra ne yapıyor, bilmiyorum ama orada o yaşta başlayan hikayem aslında hayatımın değişik dönemlerinde şekil değiştirerek hep devam etti. Üniversitedeyken bir ortaokul kız basketbol takımını çalıştırdım mesela.. Çünkü koçları yoktu.

AMACI OLAN MARKALAR

- Siz hep “inisiyatif kullanan” biri olmuşsunuz, bu noktaya gelmenize şaşmamalı...

Şirkete girdim, arkadaşlarımla beraber Turuncu Şapka Derneği’ni kurdum. Şirketin yanındaki bir okulda çocuklara İngilizce öğrettik. Spor yaptık beraber. Kalbimde beni mutlu eden, burada niye varım diyen, beni işe bağlayan hep bunlar oldu. Ben burada çok şanslı olduğumu düşünüyorum, çünkü Unilever amacı olan markalar ve amacı olan işleri yapmaya zaten uygun bir şirket.

- Öğrendiğime göre şirkette herkesin bir amaç cümlesi varmış, sizinki ne?

Benim kişisel amaç cümlem: Bir vahada ilham kaynağı olabilmek. Şu anda ne şanslıyım ki bu amacıma yönelik işler yapabiliyorum. Markalarımızla, yaptığımız işlerle ilham kaynağı olmaya çalışıyorum.

Özlem Gürses Unilever Ev ve Kişisel Bakım Ürünlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Kamuran Uçar (solda) ile görüştü. Özlem Gürses Unilever Ev ve Kişisel Bakım Ürünlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Kamuran Uçar (solda) ile görüştü.

Genç kızların üzerinde el alem baskısı var


- Genç kadınların üzerinde bir de “nasıl görünecekleri” baskısı var...

Maalesef, neyse ki artık markalar da bunu anladı. Dove markasıyla da “güzellik” kalıp yargılarını yıktık, önce özgüven projesi ile başladık, şimdi de “benim güzelliğim rakamların ötesinde” kampanyası başladı.

Elidor’da da benzer işler yapıyoruz. Özellikle genç kızların üzerinde büyük bir “el alem baskısı” var. Yani hayatlarını şekillendirmek için iç seslerinden çok dış seslere, başkalarının beklentilerine ve tercihlerine kulak verme hali. Blu TV ile Bu Kızın Öyküsü isimli biyografik belgesel serini hazırladık. 9 ilham veren genç kadının hikayesini başka kadınlar için ilham olması adına paylaşıyoruz. Her hafta 15 dakikalık bölümler halinde yayınlanıyor.