Tohum Otizm Vakfı, 2003’te, otizm konusunda farkındalık yaratmak ve otizmli çocukların eğitilmesi alanında bilgi ve deneyim üretmek amacıyla Mine Narin tarafından kuruldu. 15 yılda 248 bin 505 çocuğun eğitimine katkı sağlayan vakıf, İstanbul Şişli’deki okulunda sayısız çocuğun hayatını değiştirdi.

Türkiye’de 1.5 milyon otizmli genç ve çocuk var. Devletin sağladığı destek ne yazık ki yetersiz. Oysa ki eğitim otizmde çok çarpıcı sonuçlar yaratıyor. Tohum Vakfı’nın okulunda sohbet ettiğim Meltem ve Cem bu duruma mükemmel iki örnek.

Meltem Ergün sadece otizmle değil, pek çok sağlık sorunu ile mücadele etmiş ve şu anda Beylikdüzü’ndeki İş Uygulama Okulu’nda annesinin işlettiği kafeteryada her işi yapıyor. Cem Sezgin ise Tohum’un kurucularından şu anki Başkan Yardımcısı Aylin Sezgin’in oğlu; yani aslında Tohum’un ilham kaynağı... Bugün geldiği noktada bir bankada düzenli olarak çalışabiliyor.

6 YAŞINDA TEŞHİS KONULDU

Her ikisinin de başarısının arkasında tek gerçek var: Doğru yöntemlerle erken yaşta başlayan ve ailenin tekrarıyla süren eğitim. İşte Meltem’in annesi Bahar’ın anlattıkları...

- Nasıl başladı bu süreç? Meltem’e teşhis ne zaman konuldu?

Doğumdan itibaren sıkıntılar başladı. Meltem iki defa kanserle mücadele etti, 10 aylıkken ameliyat oldu, böbrek üstü bezi alındı. Konuşma ve algılama merkezi eksik... Epilepsisi vardı. Meltem’in davranış problemlerini, göz teması kurmayışını geç fark ettik. 6 yaşında otizm teşhisi konulduğunda da rehabilitasyon merkezinde eğitime başladık. Ama çok yetersizdi tabii. Böylece ben bizzat evde konuyu ele aldım.

- Sen mi eğittin Meltem’i?

Evet. Meltem’i haftada bir götürdüğüm dersin aynısını evde tekrar ettim. Farklı kaynaklardan aynı modeli Meltem’le sürekli çalıştım.

PES ETMEDİM, VAZGEÇMEDİM

- Kaç yıl gitti Meltem o rehabilitasyon merkezine?

Meltem 6 yaşında başladı, sabah rehabilitasyona gidiyordu, öğleden sonra da ana sınıfına. 12-13 yaşlarında ayrıldık oradan, çünkü küçük kızım Gülben’in de bana ihtiyacı vardı. Tohum Vakfı Beylikdüzü Eğitim Merkezi’ni 2009’da kurmuş, İş Uygulama Okulu var içinde. 2010 yılı itibarıyla oraya gitmeye başladık. Önce veli olarak gidip geliyordum, sonra çalışmak zorunda kaldım.

- Maddi koşullar nedeniyle mi?

Meltem’in bakım şartları nedeniyle evde sıkıntılar vardı, evliliğim yürümüyordu ve ben eşimden ayrılma kararı verdim. İşe döndüm.

- Bütün bunlarla mücadele ederken hiç yıkılıp düşmedin mi?

Hiç vazgeçmedim, pes etmedim. Bir gün düştüm, 3 gün sonra kalktım toparladım. Kafamı vurdum duvarlara... Ama ben kızımı çok sevdim. (Gözyaşlarıyla anlatıyor...) O kadar sıcacık temas kurabiliyor ki... Gözlerimin içine bakıp “Anneciğim, seni seviyorum” diyebiliyor...

BUNLAR MUCİZE GİBİ

- Kendini galip hissediyor musun bu mücadelede?

Ben kazandım! Meltem sayesinde insan olmayı öğrendim. Hayattaki duruşumu kazandım, her şeyi Meltem’e borçluyum hayatta. Bir dakikanın, bir saatin, hayatın kıymetini öğrendim. Bir kelimenin, göz göze bakabilmenin değerini öğrendim. Bu yaşadıklarım mucize gibi...

- Topluma ne diyeceksin?

Neler yaşadık bilseniz... Kızıma “Deli misin?” diyen bir anne oldu. Ama hep hoşgörü. Eğitim ve sevgi...  Çocuğunu olduğu gibi kabullenmek, sevebilmek. Ve eğitim. Lütfen öğretmenlerine mucize yaratacaklar diye bakmasınlar, mucizeyi yaratacak olan yine onlar. Çünkü öğretmen anneye bir rehber, eğitici de aslında anne, ben buna inanıyorum.

“OTİZMİN OLMAZSA OLMAZI EĞİTİMDİR” Meltem Ergün, annesi Bahar ve Cem Sezgin ile babası Ömer Faruk Sezgin, hikayelerini ve yaşadıklarını Özlem Gürses’e anlattı. Ömer Faruk Sezgin, otizmde eğitimin önemine vurgu yapıp “Ben eğitimi yaşayarak öğrenmiş bir babayım. Bilin ki bu konuda da çok suiistimal var. Bunu ekonomik çıkar haline getirmiş yerler de var. Bütün bunlara rağmen otizmin olmazsa olmazı eğitim” dedi. “OTİZMİN OLMAZSA OLMAZI EĞİTİMDİR”
Meltem Ergün, annesi Bahar ve Cem Sezgin ile babası Ömer Faruk Sezgin, hikayelerini ve yaşadıklarını Özlem Gürses’e anlattı. Ömer Faruk Sezgin, otizmde eğitimin önemine vurgu yapıp “Ben eğitimi yaşayarak öğrenmiş bir babayım. Bilin ki bu konuda da çok suiistimal var. Bunu ekonomik çıkar haline getirmiş yerler de var. Bütün bunlara rağmen otizmin olmazsa olmazı eğitim” dedi.

Devletin imkanı yetersiz babalar ise ortada yok


- Ömer Faruk Bey, ne zaman otizmle ilgili bir röportaj yapsam karşımda hep anneler oluyor, ilk defa bir babayla konuşuyorum...

Babaların egosuna çok ters bir şey bu, yenilgiyi kabul etmek gibi. Bazı babalar, hem kaçmak hem de çocuğun geleceğini garanti altına almalıyım duygusuyla kendini işe veriyor. Ben de ilk yıllarda böyle yaptım, günde 18 saat çalışıyordum. Otizmli ve engelli çocukların olduğu ailelerde boşanma oranı yüzde 85’lerde. Bilgi olarak, maddi olarak ve duygusal olarak güçsüzse eğer erkek hemen kaçıveriyor. Ben bir süredir illerde konuşmalar yapıyorum, haklısın, salon hep annelerle dolu, ancak 1-2 baba geliyor.

ÖZEL EĞİTİMCİLER SORUNU...

- Babalar ortada yok, devletin imkanları yetersiz...

Devlet şu anda çok kısıtlı bir destek yapabiliyor, ayrıca bu özel eğitimciler meselesi var. Çocukların gelişimi ikinci planda, daha çok ekonomi amaçlı yerler bunlar... Oysa ki konuyla ilgili bakanlıkların koordine olması, devletin bu işi bireysel değil, toplumsal ölçekte ele alması lazım. Sadece bu da değil, toplumun bu bireylere dik dik bakmamayı öğrenecek bir empati düzeyine gelmesi şart. Bunun için de elbette ailelerin evlatlarını korkmadan dışarı çıkarması gerek. Mesela üniversiteli gençleri bu bilinçlendirmenin içine çekmek gerek. Bir de annelerin eğitilmesi...

- Ne gibi?

Şöyle ki, okulda devletin sağladığı özel eğitim hem saat hem içerik olarak çok yetersiz. Annelerin bu konuları evde sürekli tekrar etmesi gerekiyor. Bunun için annelerin de eğitimi gerek. Sadece her yıl 2 Nisan’da bir anma haftası ile bitmiyor, kapsamlı bir “Otizm Eylem Planı” olmadan sonuç almak mümkün değil. Tohum Vakfı gitti bir kaleye bayrak dikti, evet ama arkasından gelen yoksa ne olacak? Bir de tıp fakültelerinin çoğunda hekimler bu alanda pek eğitim almadan mezun oluyor. 6 yaşında kadar teşhis konulamamış çocuk var. Oysa ki dünya tıbbi olarak da inanılmaz noktalara gitti, beslenmeden metabolizmaya çarpıcı çalışmalar var.

Meltem’in hayali tatile gidebilmek


Meltem Ergün ile annesi Bahar... Meltem Ergün ile annesi Bahar...


Meltem’in annesi Bahar Beylikdüzü’ndeki Rehabilitasyon Merkezi’nde küçük bir kantin işletiyor. Meltem de annesiyle birlikte orada çalışıyor. Artık kendi kendine yeten, çalışan bir insan. Annesinin yaptığı her işi yapabiliyor Meltem. Sipariş alıyor. servis yapıyor. masaları düzenliyor. Meltem, “İşimi çok seviyorum. 2 yıldır çalışıyorum okula da gidiyorum. Müzik seviyorum, şarkı dinliyorum, şarkı söylüyorum. Tarkan’ı bir de Enbe Orkestrası’nı çok seviyorum. Top oynuyorum, yüzüyorum” diyor. En iyi arkadaşı kardeşi Gülben... Meltem’in kedileri de var. En sevdiğinin adı ise “Sarman”. Meltem’in bir de hayali var, bir gün Antalya’ya tatile gitmek, yüzmek... “Hayatta en çok bunu istiyorum” diyor.

Milli yüzücü Cem’in hedefi olimpiyatlar


Cem Sezgin ile babası Ömer Faruk Sezgin Cem Sezgin ile babası Ömer Faruk Sezgin


Cem’e otizm teşhisi Amerika’da konuldu. O günden sonra ailesinin sevgisi, desteğiyle bütün engelleri aştı. Cem Sezgin, her şeyi bir takvime göre, planlı bir şekilde yapıyor. Artık şiddetli krizler geçirmiyor. Takıntıları da azalmış durumda. Eskiden Cem için evden çıkmak bile problemken artık değil... Cem 2014-2018 yılları arasında özel bir şirkette depo sorumlusu, bir kargo şirketinin operasyon bölümünde ise stajyer öğrenci olarak çalıştı. Mart 2018’de  bir özel bankanın veri giriş personeli olarak yarı zamanlı görev yaptı. Piyano ve bateri çalıyor. Engelliler yüzme milli takım oyuncusu, 2020 olimpiyatlarını hedefleyerek iyi bir şekilde çalışıyor. Askere de gitti. Bu, Cem için heyecan verici bir deneyimdi.