SÖZCÜ yazarı Soner Yalçın, 23 Ağustos 2017’de “Hangi gazetecilik” başlıklı yazısında mesleğin öldüğünü şöyle anlatmıştı: “… Yıllarca haber merkezlerinde yöneticilik yaptım; tecrübe kazanmaları için genç muhabirleri duruşma izlemeye gönderirdik. Bugün gazetecilik medya plazalara sıkıştırıldı. Adliye muhabirliği -birkaç muhabir dışında- polisten ve savcıdan dosya almayla sınırlandırıldı. Duruşma takip eden yok. Bunun yerine, tv’de ya da köşe yazısında -içinde hiçbir bilgi kırıntısı olmayan- FETÖ ahkamı kesiliyor! Gazetecilik demek...… Ağzı laf yapmak, kalemi kıvrak olmak anlamına geliyor artık! Yazık. Meslek ölüyor...…” Dün ile bugün arasında kıyaslama yapmak ve gazeteciliğin geldiği noktayı tartışmakta yarar var. Çünkü, 2007’de başlayan kumpas süreçlerinin ardından gazeteciliğin DNA’sı değişti. Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) gazeteciliğe bulaştırdığı virüs bugün de aynen devam ediyor! Hatırlayın o günleri… Mehmet Baransu, Soner Yalçın için ne demişti: “Ya gazeteciliği o bırakacak ya da ben.” (29 Kasım 2010) 14 Şubat 2011 tarihinde FETÖ, Odatv operasyonunda Yalçın ve arkadaşlarını tutuklatmıştı. Onlar serbest kaldı, Baransu hapiste. Bugün ne yaşanıyor: Savcılara ‘Bu gazetecileri de alın efendim’ diyenler ve kendilerine gelen belgeleri süzgeçten geçirmeden, aynen köşelerine koyan ‘gazeteciler’... Yok mu? Okuyun, göreceksiniz. FETÖ, bu isimlerin ruhlarını devşirmiş! SÖZCÜ’ye yönelik açılan davalarda ‘gazetecilerin’ aynı 2007 gibi sorgulamadan yaptığı saldırıları beraber yaşıyoruz. Ya da iktidara muhalif olanların ‘gözaltına alınacaksın” tehdidi yaşadıklarını... Hadi açalım!

Mehmet Baransu tutuklu yargılanıyor. Mehmet Baransu tutuklu yargılanıyor.

Dumanlı’nın ruhu hangi gazetecilerde nasıl vücut buldu?


7 Mart 2011…O dönem gazetecilerin her cümlesini satır satır okuduğu, beraber maçlara gittiği, telefonla aradığında, arananın toplantılarını bile yarım bıraktığı günlerde gazetelerin ‘medya imamı’ firari FETÖ’cü Ekrem Dumanlı “Paniğe ve öfkeye gerek yok hukuki süreç işliyor” diye yazmıştı. Ergenekon operasyonları sırasında gözaltına alınan gazetecilerle ilgili Dumanlı’nın cümleleri bugün de bazı ‘gazetecilerin’ kodlarını oluşturuyor. Okuyalım: “…Gazetelerin gazetecilik faaliyetleri nedeniyle soruşturma geçirmesine herkes (sadece gazeteciler değil) karşı çıkmalı; lakin gazetecilik faaliyeti sayılmayacak eylemler söz konusuysa gazeteciliğin bir zırh haline dönüşmesine de müsaade edilmemeli. Demem o ki bu ülkede her gazeteci, gazeteci değil; her gazeteci haber peşinde koşmuyor. Bazıları ihbarcılıkla habercilik arasındaki farkı bir kalemde çizip atıyor. O yüzden acele etmeye gerek yok.” Bugüne bakalım: İktidara yakın bazı gazetelerde ‘devletin adına gazetecilik yapıyorum” diyen ismi neler neler yazıyor. Basit bir mesele değil! Savcıları, polisleri kullanarak aynı FETÖ dönemi gibi korku salmaya çalışıyorlar. Herkes uyanık olmalı.

Firari FETÖ’cü Ekrem Dumanlı Firari FETÖ’cü Ekrem Dumanlı

Güç zehirlenmesinden dolayı felaketler birbirini kovaladı


Dün bir ‘gazeteci’… (Gerçek satışı 5 bin olan bir gazetede ona buna saldırarak geçmişini gizlemek için çırpınan biri olduğu için adını yazmıyorum.) Miladı 17-25 Aralık 2013 olarak görüyor ve bazı gazetecilerin beş yıl önceki yazılarını gündeme getiriyor. Savcılık makamına da selam çakıyor. Yıllarca FETÖ’cü savcı ve polisle iş tuttuktan sonra... Ne farkı var Baransu’dan, Emre Uslu’dan ya da FETÖ gazetecilerinden. Etkin pişmanlıktan yararlanan eski polis müdürü Yunus Dolar FETÖ’nün gerçek yüzünü 27 Şubat 2018’de şöyle anlatmıştı: “… Fren hususu aslında yok. Aşırı bir güç var ve güç zehirlenmesinden dolayı felaketler birbirini kovaladı. Ergenekon operasyonları ilk başladığında her biri askeri bir görevliyi almaya giderken, ‘Bugün son günümüz bizi tutuklayacaklar’ şeklinde bir duyguları vardı. Kendilerine yakın basının da köpürtmesiyle ‘artık her şeyi yapabiliriz’ aşamasına geldiler. Sonra iş çığrından çıktı.” Kritik cümle şu: Güç zehirlenmesi… FETÖ’yle kim mücadele ediyorsa, savcısı, polisi, gazetecisi… Desteklenmelidir. Ama gizli gizli FETÖ’ye hizmet eden isimler bugün bu iktidar gitse yarın başka bir güçle işbirliği yapacaktır. Unutulmamalı...

Yunus Dolar Yunus Dolar

‘MEDYAYI KULLANARAK LİNÇ KAMPANYASI’


FETÖ kumpaslarının en önemlisi olan Ergenekon Davası’nda duruşma savcısı esas hakkındaki görüşünü 30 Kasım 2018’de açıklamıştı. Mütalaasını İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunan savcı, “Ergenekon adlı bir örgütün varlığı ispat edilememiştir” demişti. Bugünü de ilgilendiren ve uyarılarla dolu tespitlerden bazıları gözden kaçmasın diye hatırlatıyoruz: “Ergenekon Davası iki temel aşamadan oluşan bir komplodur. Birinci aşama, terör eylemleri ve ajanlar aracılığıyla ‘somut delil üretme’ aşamasıdır. İkinci aşama ise, birinci aşamaya dayanılarak ‘Ergenekon Davası’ aracılığıyla ‘bastırma’ aşamasıdır. Bu bastırma ise daha çok TSK üzerinde olmuştur. Ayrıca komploya karşı çıkan ve ihaneti görmesi muhtemel siyasi yapıların, gazetecilerin, aydınların, bastırılması öngörülmüştür.

ae

MEDYAYA GÖZDAĞI...

Savcının mütalaasındaki şu tespitler de önemli: “FETÖ, Ergenekon Davası aracılığıyla bastırmayı bilerek gazeteci ve aydınlara kadar genişletmiştir. Amaç dışarıda kalanlara gözdağı vermektir. Basın yayın ve muhalif görüşler devre dışı bırakılmış, sivilleşme ve askeri vesayetten kurtulma adına örgüt, bütün devlet kurumlarında kadrolaşmış ve yerleşmiştir.  Ergenekon Davası’nda karşı savunmalar çok önemlidir. Cemaat, suçlananların savunmasını engellediği gibi, gerek devlet erkini gerekse de medyayı kullanarak suçlanan insanları adeta linç etmiştir. Bu insanlar savunmalarını hem yapamamışlar hem de özellikle maksatlı olarak savunmaları medyada yayımlatılmamıştır ya da çok sınırlı olarak yayınlanmıştır.”