17 Aralık 2013 üzerinde önemle durulması, araştırılması gereken bir tarih. Üç bakanın çocukları gözaltına alınıyor, banka genel müdürünün evine baskın düzenlenip ayakkabı kutuları içinde dolarlar bulunuyor, para sayma makinesi, kasaların fotoğrafları yayımlanıyor, İran asıllı işadamı Reza Zarrab da rüşvet verdiği iddiasıyla bakan çocuklarıyla aynı saatte gözaltına alınıyordu. O günün Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda (HSYK) yaşananlardan bir bölüm aktaracağım.

17 Aralık 2013, saat 08.00 civarıydı. HSYK Birinci Daire Başkanı İbrahim Okur, makam otomobiliyle daireye giderken gazete okuyordu. Kendisi için sıradan bir gündü. Telefonu çaldı, arayan Adalet Bakanı Sadullah Ergin’di. Bakan, “İstanbul’da arkadaşlar soruşturma başlatmışlar, ben Hatay’dayım, bilgi alıp bana dönebilir misin” dedi.

ZEKERİYA ÖZ’ÜN BÜROSU

İbrahim Okur, daha daireye ulaşmadan cep telefonuyla Savcı Fikret Seçen’i aradı, “İstanbul’da önemli bir soruşturma varmış, neyle ilgili?” diye sordu. Seçen, böyle bir soruşturmadan bilgisinin olmadığını, araştırıp bilgi vereceğini belirtti. Aradan yarım saat geçti. Fikret Seçen, İbrahim Okur’a şu bilgiyi aktardı:

“Zekeriya Öz’e bağlı bürodan, Rıza Sarraf isimli bir işadamı, Beyoğlu Belediye Başkanı ve bazı bakan çocuklarıyla ilgili operasyon yapılıyor. İlgili savcılara ulaşamadım. O yüzden ayrıntılı bilgi alamadım.”

Okur, Bakan Sadullah Ergin’i arayıp bilgi vermek istedi. Fikret Seçen’den aldığı iki satırlık bilgiyi aktarınca Ergin, bunu kendisinin de bildiğini, başka ayrıntı olup olmadığını sordu. Okur’da başka bir bilgi yoktu. Kendisi de böyle bir soruşturma yapıldığını o gün öğrenmiş oldu.

MÜSTEŞAR, FOTOĞRAFLARLA GELDİ

Adalet Bakanlığı Müsteşarı Birol Erdem, Başbakanlığa çağrılmıştı. Oradan çıkınca HSYK’ya geldi. Kurul, toplantı halindeydi. Elinde, Başbakanlık için emniyet tarafından hazırlanmış “bilgi notu”nun örneği ve ekinde çok sayıda fotoğraf vardı. Birlikte incelediler. Bu kadar kapsamlı bir çalışmanın ancak yabancı servis desteğiyle hazırlanmış olabileceğini değerlendirdiler. Ortalık toz dumandı. Bir şeyler yapılması gerekiyordu.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, HSYK binasına geldi ve orada bulunan makam odasına geçti. Müsteşar, İbrahim Okur’a “birlikte geçelim” dedi ve Bakan Bey’in makamına geçtiler. Birol Bey’in, gündüz getirdiği not üzerinden operasyonu değerlendirmeye başladılar. Ellerindeki tek bilgi, Başbakanlık’tan getirilen bu bilgi notuydu. Sadullah Ergin, fazla kalmadı, “Başbakan’a gidiyorum” dedi ve ayrıldı.

KRİPTOLU TELEFONLA

18 Aralık sabahı, HSYK’nın üç üyesi, İbrahim Okur’a, Başsavcı Turan Çolakkadı’nın değiştirilmesinin uygun olacağını söylediler. Okur, “Böyle bir şeyin mümkün olamayacağını Turan Bey’in kıdemi ve tecrübesi ile İstanbul için denge unsuru olduğunu” belirtti.

O günün akşamı müsteşarın makamındayken özel kalem müdürü Hasan Doğan kriptolu telefonu getirdi. Aranan kişi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dı. İstanbul’da bulunan Başbakan Erdoğan’ın yanında Efkan Ala ve Sadullah Ergin vardı. Başbakanla görüşürken, bazen hayret ifadelerini dile getiriyordu. Konuşma bittiğinde, müsteşara, “Olayın görünen boyutu dışında arka planı olduğunu anladım. Zekeriya Öz’ün Kısıklı’ya baskın yapıp Bilal Erdoğan’ı almaya gelebileceği endişesi vardı” dedi.

YASAK KONULMADI

17 Aralık soruşturmasıyla ilgili iddianame hazırlandı. İddianameyi hazırlayan savcı Celal Kara görevden alındı, hakkında yurtdışı çıkış yasağı konulmadığı için pasaportuyla Zekeriya Öz ile aynı gün Sarp Sınır Kapısı’ndan çıktı.  Gidiş, o gidiş...

Uzun tartışmalardan sonra, 17 Aralık soruşturması için “kovuşturmaya yer olmadığı”na ilişkin karar verildi. Sonuçta dosya kapandı. İşte o günlerde tapeler, rüşvetle ilgili olduğu öne sürülen fotoğraflar basında yer alıyordu. Hemen bütün televizyonlarda, gazetelerde yayımlanan o görüntüler, diğerleri için değil, SÖZCÜ’nün FETÖ’ye yardımı gibi gösteriliyor. İnsaf... Ama inanın bu durum hepimizi yaralıyor...