Sevgili okurlarım, adına Cumhurbaşkanlığı denilen bu sistem ülkemizi bir sürü açmazlara sürükledi.

Ortaya tek adam rejimi çıktı.

Öyle bir sistem ki, her şey Saray’da oturan Recep Bey’in iki dudağının arasından çıkacak lâflara bakıyor.

Türkiye artık kanun hükmünde kararnamelerle, Başkanlık kararlarıyla yönetiliyor. İşin ilginç yanı, bazılarına karşı yargıda iptal davası açılması bile söz konusu değil.

Dışlanan toplum bu uygulamalardan bıktı.

Şimdi herkesin kafasında bir düşünce var:

“Parlamenter sisteme yeniden dönülsün.”

Bu makul istek toplumun bütün katmanlarında dilleniyor ve rağbet görüyor.

★★★

Şu manzaraya bakınız!.. Meclis’in pek çok işlevi iptal edilmiş durumda. Saklı gerekçesi ise çok ilginç:

“Önemli olan Meclis değil Saray’dır! Saray ne derse o olur...”

Sözünü ettiğim Saray’ın yapımı için milyarlar harcandı.

Orada şu anda binlerce kişi görevli.

Saray acayip bir biçimde korunuyor. Kapısında ve içinde var olan engelleri bir sineğin bile aşıp içeriye girmesi söz konusu değil.

Tarih bilgisinden yoksun olan yandaş medya orasının adına Saray değil, “Külliye” diyor!

★★★

Adına “Başkanlık” dedikleri bu tek adam rejiminde işler iyice karıştı, sapla saman birbirinden ayrılamaz hale geldi.

Adına Bakanlar Kurulu denilen ve Osmanlı’dan beri var olan sistemi de alaşağı ettiler.

Kasıntı ve kibirli Bakan beyler ve Bakan hanımların halkla ilişkisi koptu.

Onlara ulaşmak artık mümkün değil.

Çoğu zaman Meclis’e uğrama zahmetine de katlanmıyorlar.

Milletvekilleri derseniz, fazla bir fonksiyonları zaten kalmadı. Onlar sadece, Meclis çatısı altında yapılan oylamalarda el kaldırıp el indirme makineleri...

Durumun iyiye gitmediğini iktidar da biliyor...

Ve bildiği için yeni bir uygulamayı devreye soktu:

Meclis’te nöbetçi bakanlık!

Efendim her toplantı günü bir bakan nöbetçi kalıp milletvekillerinin sorunlarını dinleyecekmiş!.. Seçmenin değil, AKP milletvekillerinin!

Ülkemizi içine düşürdükleri çözümsüzlüğe böyle uçuk ve komik uygulamalarla çare bulmaya kalkışıyorlar ama olmuyor.

Nitekim bu uygulama daha ilk haftada fos çıktı.

★★★

Sevgili okurlarım şimdi gelelim bu yazının başlığına...

“Recep Bey’in tarih bilgisi!”

Beyefendi cumhurbaşkanı olmuş, partisinin genel başkanı olmuş ama ülkesinin yakın tarihini ne yazık ki yeterince bilmiyor.

Meclis’te bir soru soruyor. Dünkü şu sözlerine bakınız!

“Gazi (Mustafa Kemal Atatürk) bu ülkeyi parlamenter düzenle mi yönetmişti?”

Evet efendim aynen öyle yapmıştı.  

Tepede bir cumhurbaşkanı vardı ama son sözü her zaman Meclis söylemişti...

★★★

Bir devlet adamı düşünün, Milli Mücadele süreci başlarken ilk iş olarak 23 Nisan 1920 günü Meclis’i açmış ve büyük yetkilerle donatmıştı.

O Meclis ki, zaman zaman Atatürk’ü en ağır bir biçimde eleştirmiş, acayip sert bir muhalefet sergilemişti.

İlk Meclis’te muhalefet yapanların adına “İkinci grup” deniliyordu.

Parlamenter sistemin bütün kuralları yerine getirilmişti.

Her konunun komisyonları kurulmuştu.

Anayasa uyarınca Atatürk’ün, çıkarılan kanunları veto etme hakkı yoktu.

Yapılan bazı eleştiriler onu gerçekten üzmüş, bazen de sineye çekmek zorunda kalmıştı.

★★★

Dahasını söyleyeyim...

İlk dönemlerde bakanları Atatürk değil Meclis seçerdi.

İstiklal Mahkemesi üyeleri de Meclis tarafından seçilirdi.

Büyük yetkilerle donatılmış olan parlamenter sistem her şeyi ile yürürlükte idi.

★★★

Sonuçta Recep Bey bu ülkenin hem cumhurbaşkanı, hem de partisinin genel başkanıdır.

Yakın geçmişimize ilişkin tarih bilgisinden böylesine yoksun olması affedilir bir hadise değildir.

Bu hatayı bilerek veya bilmeyerek yapmış olması hiç fark etmez.

Bu bir dil sürçmesi de değildir çünkü yaptığı her konuşma daha önceden Saray ekibi tarafından hazırlanmakta ve Recep Bey tarafından kürsülerin önündeki (adına prompter denilen) elektronik aletten okunmaktadır.

Bu gibi gafları bundan sonra yapmamasını dilerim.

Yakışmaz, yakışık almaz!

Bulunduğu makamları küçük düşürmüş olur.