Gençlerle söyleşilerimde bilgece konuşmayı hiç sevmem. Çünkü günümüzde bilgi sahibi olmak için yaşlanmak gerekmiyor. O nedenle beni dinleyen gençlere yaşam imbiğimden süzülmüş, kitaplarda bulamayacakları, özel deneyimlerimi anlatırım.
“Aman gençliktir, nasılsa unutulur diye düşünerek arkanızda kirli iz bırakmamaya çalışın ki ileride önemli bir konuma gelme şansını yakaladığınız zaman, onu bulup, karşınıza ödenmez bir fatura olarak çıkartmasınlar” derim.
Bir de şu öneride bulunurum:
“Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde gençlerin önüne çok engel çıkarılır. Böyle bir durumla karşılaştığınızda eğer içinizdeki enerji ve güç ile o engeli aşabileceğinize inanıyorsanız, mutlaka aşmayı deneyin. Diyelim ki onu geçtiniz, bir başkası çıkarılacak... Onu da aşmaya uğraşın, diğerlerini de... Aksi takdirde bunu denemeden engelin berisinde yaşamayı kabullenmek, bir genç için onursuz yaşamayı tercih etmek anlamına gelir!.. Bu da sağlıklı bir insanın içine sindirebileceği bir durum değildir!..”

★★★

Hafta içinde gençlerle yaptığımız bir söyleşiden eve dönerken elektronik posta kutuma şu ilginç mesaj düştü:
“Değerli Uğur Bey,
Öncelikle iyi günler dilerim.
Ellerinizden öper, on dört yaşında bir kızım var. On dört yaşında olmasına rağmen, yirminin üzerinde ülke gezmiştir ve sanat faaliyetlerine çok meraklıdır. Çok iyi derecede İngilizce konuşur. Şimdi de İtalyan Lisesi’ne derece ile girdi ve İtalyanca öğreniyor.

★★★

Şubat tatili sırasında kızımla bir sohbetimizde sizin de adınız geçti. O nedenle paylaşma ihtiyacını hissettim.
Kızım -henüz anlattığı felsefenin Makyevelist anlayış olduğunu bilmese de- başarıya giden yolda beyaz yalanların ve okulda kopyanın yanlış olmayacağını savunuyordu. Ben de kendisine doğru ve düzgün bir duruş sergilediği sürece, kısa vadede olmasa bile, orta ve uzun vadede hep kazanacağını, kopyanın ise sadece öğretmenleri kandırmak olduğunu, ama kendisini kandıramayacağını anlatmaya çalışıyordum.

★★★

Kızım benden doğru ve düzgün davanarak kazanan bir kişiyi örnek vermemi istedi. Ben de hiç düşünmeden sizin adınızı söyledim. Bunun üzerine bir süre düşündü... ‘İyi ama Uğur Dündar olabilmek çok zor’ dedi. Ben de kendisine ‘Asıl yalanlarla dolu bir hayatı yaşamak çok zor. Ne kadar doğru yaşarsan, saklamak zorunda kalacağın bir ayıbın, yalanın olmazsa, yaşam o kadar kolaylaşacak. Yapman gereken sadece çalışmak’ dedim ve tekrar sizi örnek gösterdim.
Kızım bir süre daha düşündü, sonra mantıklı dedi ve dersler konusunda mutabakat sağladık.
Adınız bile hayatımı kolaylaştırdı, iyi ki varsınız...
Sevgi ve saygılarımla,
Can Topakoğlu.”

★★★

Değerli babanın mektubunu okurken, aklıma hemen -ellerinizden öper- üç çocuğuma, bir şeyleri anlamaya başladıkları yaşlarda sık sık hatırlatarak ezberlettiğim şu gerçek geldi:
“Hiçbir kalıcı başarı çok çalışmadan elde edilemez, tesadüfen ulaşılan başarılar da kalıcı olamaz!..”
Yorum sizin!..