Barış Pınarı Harekatı başlarken, hedefler son derece net koyuldu:

- Terörle mücadele.

- Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması

- Türkiye’deki Suriyelilerin ülkelerine geri dönmesinin sağlanması.

Peki bunun ne kadarı sağlandı?

Operasyon sonucunda Resulayn ile Tel Abyad arasındaki bölüm Mehmetçik ile cihatçı muhaliflerden devşirilen, adına da “Milli Suriye Ordusu” denilen silahlı grubun kontrolüne geçti.

ABD ve Rusya ile varılan anlaşmalarla, PKK terör örgütünün uzantısı PYD-YPG’nin ağır silahlarıyla birlikte sınırdan 30 km. derine çekilmesi sağlandı.

Buraya kadar her şey görünüşte iyi. Nitekim AKP hükümeti de bunun propagandasını yapmakla meşgul.

Ama ya bu “görüntüde iyi” durumun dışında kalanlar?

Barış Pınarı Harekatı ile yandaş medyanın da, AKP’li yetkililerin de “yokmuş gibi” davrandığı pek çok sıkıntılı durum da ortaya çıktı...

PYD-YPG BİTİRİLDİ Mİ?: PYD’nin ağır silahlar kullanan unsurları 30 km. derine gitti ama ortadan yok olmadı. Orada konuşlanmış durumda. Üstelik sınırımızın hemen dibindeki şehirlerde “polis” görevi yapan unsurları olduğu gibi duruyor. Yine Kobani gibi, Kamışlı gibi, hatta Membiç gibi, Türkiye’ye çok yakın şehir merkezlerinin yönetimi de yine PYD-YPG’nin elinde. Türkiye de Rusya ile kırsalda devriyeler yapıyor

RUSYA VE ABD’NİN TAVRI: AKP hükümeti, “PYD-YPG, PKK terör örgütünün uzantısıdır” tezini dünyaya kabul ettirmeyi başaramadı. -Bunda AKP hükümetinin sadece beş yıl önce PYD Eş Başkanını Türkiye’de kırmızı halılarla ağırlamasının da payını unutmamak gerek.-

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “dostum” dediği Rus lider Putin’in Dışişleri Bakanı Lavrov, geçen hafta sürpriz bir çıkışla “geniş Kürt coğrafyası” kartını açtı. Lavrov, “Kürt sorunu Suriye krizinin parçası olmaktan çok daha geniş bir problem” dedi. Lavrov’un “Suriye’den geniş” ifadesiyle nereleri kasttetiği tahmin etmek pek de güç değil.

Rusya’nın üniformalı Savunma Bakanı da, PYD-YPG’nin elebaşı, PKK’lı tanınmış teröristle video konferans yapıyor, görüş alışverişinde bulunuyordu. Üstelik bunu da tüm dünya görsün diye yayınlıyordu.

ABD’de de durum farklı değil. Aynı terörist, ABD Başkanı Trump tarafından Washington’a davet edildi. İşin özü şu: ABD’nin de Avrupa’nın da resmen terörist olarak listelediği PKK bitiyor. Onun yerini, tüm dünya tarafından “kahraman” muamelesi gören, Suriye’deki PYD-YPG yapılanması alıyor. AKP hükümeti ise bu gidişatı izliyor, yerine göre “kınamaktan” ya da “yok hükmünde saymaktan” başka bir şey yapmıyor.

“SAVAŞ SUÇU” İDDİASI: Gün geçmiyor ki “Milli Suriye Ordusu” adı altında devşirilen cihatçıların karıştığı olaylar Batı basınında yer almasın. Sivillerin katledilmesinden talana, yağmaya varan pek çok haber yayımlanıyor. ABD’de bakanlar, Avrupa’da vekiller, BM’nin eski/yeni görevlileri sürekli içinde “savaş suçu” geçen açıklamalar yapıyor. Cihatçı çetelerin yaptığı her eylem de “Türkiye hanesine” yazılmaya devam ediyor.

KATAR BİLE KARŞIMIZDA: Türkiye aleyhine zemin o kadar kaymış durumda ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kardeşim” dediği Katar Şeyhi’nin kontrolündeki El Cezire bile Barış Pınarı Harekatı’nda “suç işlendiğine” ilişkin yayınlar yapıyor. Katar’a yönelik “Ey” nutukları yerine, El Cezire’nin bu kara propagandasına sadece TRT’de yayınlanan birkaç haberle yanıt verilmeye çalışılıyor.

ABD’DE KARALAMA KAMPANYASI: Trump’ın artık pek de ciddiye alınmayan, Türkiye’yi bir öven, bir fütursuzca eleştiren tweetleri bir tarafa; ABD Kongresi’nde şimdiye kadar hiç görülmemiş ölçüde geniş bir Türkiye aleyhtarı hareket başlamış durumda. ABD Temsilciler Meclisi, üstelik 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda, 1915 olaylarını “soykırım” gibi tanıyan kararı, üzerine de “yaptırım yasasını” geçiriverdi.

Üstelik hem Ermeni kararının, hem de yaptırım yasasının Temsilciler Meclisi’ndeki onay süreci de müthiş sancılı... Her iki oylamada da 400’ü aşkın vekilin “evet” oyuna karşılık, Türkiye lehine oy veren vekil sayısı sadece onlu rakamlarda kaldı. ABD bütçesi konusunda bile anlaşamayan ABD Kongresi, konu Türkiye olunca bu kadar ezici bir çoğunlukla bütünleşir hale gelmiş durumda.

Türkiye’nin batısında/doğusunda zemin kayarken, AKP hükümeti ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington ziyaretini planlar bir hava vermekle meşgul.

Her ne kadar Erdoğan, “ABD’ye gidecek misiniz?” sorularını yanıtsız bıraksa da kurmayları “Trump’ın mektubun da beraberinde götürecek, iade edecek” gibi açıklamalarla, Washington ziyaretine adeta meşruiyet yaratmaya çalışıyor.

Teröristlere “kahraman” muamelesi yapan, Cumhurbaşkanı’na olabilecek en çirkin üslupla mektup yazan Trump’ı ziyarete gitmek doğru mu?

Varın siz karar verin...