Bir Yunanistan vatandaşıyla önceki gün Atatürk’ü, Venizelos’u, İstiklal Savaşı’nı konuşuyorduk.

Atatürk’ün savaş meydanında Yunanistan bayrağını yerden kaldırtmasının kendileri için de çok değerli bir detay olduğunu anlatıyordu. Venizelos’un Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdiğini anımsattı. Bu iki önemli bilgiyi Türkiye’de ilkokula gitmiş herkesin okuduğunu ve bildiğini anımsattım.

O da ailesiyle yaptığı Anıtkabir ziyaretinden söz etti. Çok etkilenmişti. Şöyle dedi:

“Ben Anıtkabir’i ziyaret edene dek ‘Yunanistan Osmanlı işgalindeymiş ve kurtulmuş’ diye bakıyordum. Anıtkabir’de gördüm ki Anadolu’da Yunanistan işgali varmış ve Türklerin Kurtuluş Savaşı Yunanistan’a karşı yapılmış. Bunu Anıtkabir’e gidene dek fark etmemiştim.”

★★★

“Bunu bu topraklardaki Atatürk düşmanları da bilse keşke” demek istedim ama kendi insanlarımızı bir yabancıya şikayet eder duruma düşmemek için gülümsemekle yetindim.

Evet, Anadolu parsel parsel bölüşülmüş ve Yunanistan, İtalya, Fransa, İngiltere gibi ülkeler tarafından işgal edilmişti. 23 Nisan 1920’de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ordusu, Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak  ve adını buraya sığdıramayacağım silah arkadaşları tarafından Sakarya, İnönü ve Afyon’daki cephelerde, kanlı çarpışmalar sonunda özgürleştirilmişti.

Ne yazık ki bu gerçeği görmezden gelen, “sen kimsin” sorusuna yanıt verirken Arabistan çöllerinden deve gösterip Atatürk’ün, İnönü’nün, Kazım Karabekir’in, Fevzi Çakmak’ın ve diğer silah arkadaşlarının adını dahi anmak istemeyen bir kesim var bu ülkede.

Ne yazık ki Cumhuriyet’in bütün imkanlarından sonuna dek faydalanan ama aynı zamanda yeni bir tarih yazmaya çalışan, koca bir cumhuriyet dönemini “reklam arası” gibi gören bir zihniyetle bir arada yaşıyoruz.

★★★

Keşke biraz zahmet edip Milli Savunma Bakanlığı’nın internet sitesinde “Atatürk” sayfasında bulunan “Milli Mücadele Komutanları” başlığına baksalar.

Biliyorum bakmazlar. Ben anlatayım:

Baksalar eğer, 1870 ile 1889 tarihleri arasında doğmuş, askeri lisede ve harp okulunda okumuş, albay ve üstü rütbelere kadar yükselmiş 91 subayın isimlerini, resimlerini ve hayat hikayelerini görecekler.

En üstte Atatürk duruyor. 29’u İstanbul’da doğmuş, sekizi Selanik’te. Manastır’da doğanların sayısı altı. Bursa ve İzmir’de doğan dörder subay var. Gerisi, Şam’dan, Diyarbakır’dan, Filibe’den, Priştine’den, Servi’den ve Anadolu’nun dört bir yanından gelmiş.

“Cepheden cepheye koşup yedi düvele karşı savaşmak” gerçek anlamda nedir biliyor musunuz?

Yanıtı onların hayat hikayesinde yazıyor. En az savaş göreni üç cephe dolaşmış. Bir kaçı hariç, neredeyse tamamı dört büyük savaşa katılmış:

Trablusgarp Savaşı (1911-1912), Balkan Savaşı (1912 – 1913), Birinci Dünya Savaşı(1914 – 1918), İstiklal Savaşı (1919 – 1922).

★★★

Savaşlar bitmiş, bir çoğu üniformasını çıkarmış ve Atatürk’ün liderliğinde Cumhuriyet’in inşasında görev almış. Teba değil, eşit fırsatlara sahip bireyler yetiştirmek, onların haklarını güvence altına almak, din ve vicdan hürriyetini tesis etmek için “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” kurmuşlar. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyerek, cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak istemişler. “İnsan haklarına saygıyı” baş tacı eden bir anayasa ile yola çıkmışlar.

Evet, yıllar içinde pratikte bir çok aksaklık ve sorun yaşanmış, tartışmalı uygulamalar olmuş, demokrasi darbelerle kesintiye uğramış ama bu millet her geçen yıl Cumhuriyet’i biraz daha içselleştirmiş. Bugün, dahili ve harici saldırılar olabilir. Bugün geriye dönmek isteyen, kurucu önderlerimizi saymayan bir kesimle birlikte yaşamak zorunda da olabiliriz.

Ancak unutmayalım ki “sen kimsin” sorusuna “yurtsever bir cumhuriyet çocuğuyum” diye yanıt verenlerin sayısı daha fazla ve umutlu olmak için çok büyük bir nedenimiz var:

Cumhuriyet!

Yaşasın Cumhuriyet!