Sevgili okurlarım, medyada çıkan haberlerden anladığım kadarıyla korona aşısı yakında bize de gelecek...

Bu aşı Çin kaynaklı olacak.

Türkiye’de bu işin uzmanları daha şimdiden ikiye ayrılmış durumda.

Bir kesim bu Çin aşısına kesinlikle karşı, diğer kesim tam tersini savunuyor.

Bizler sıradan vatandaş kimliğimizle, çarpışan bu iki görüşten hangisine inanacağız?

Bu işlerden anlamayız ki bir şey söylememiz mümkün olsun...

★★★

Ortada bize yol gösterecek, gerekli bilgileri verecek tam yetkili ama tarafsız, sözüne güvenilir bir kişi ve kurum yok.

Örneğin Sağlık Bakanı nerede?

Ortalıkta bir sürü sorular dolanıyor ama doyurucu bir bilgi hiçbir biçimde gelmiyor.

Yapılan tek iş, her gün saat 19 dolaylarında birtakım rakamlar açıklamak.

Vaka sayıları ama özellikle de giderek artan ölüm sayıları...

Biz bunlara da güvenmiyoruz çünkü iki hafta öncesine kadar topluma açıklanan rakamların, özellikle de ölüm sayılarının yalan olduğu resmen belgelendi.

Hiç kimse kusura bakmasın ama toplum, bu olaya bilerek alet olan bir Sağlık Bakanı’na güvenmez.

★★★

Türkiye’nin her alanda bir yolsuzluklar ülkesi olduğunu artık hepimiz biliyoruz.

Konu korona aşısı olunca akıllara ister istemez yine bu doğrultuda sorular geliyor.

İthal edilecek hangi aşının iyi veya kötü olduğunu, hangisinin iyileşme sağlayıp sağlamayacağını bizim bilmemiz ve üzerinde konuşmamız elbette ki söz konusu olamaz.

Ancak Sağlık Bakanı her akşam düz açıklamalar yapmak yerine en kısa zamanda ortaya çıkıp kafalarda oluşan bazı çok önemli sorular konusunda, özellikle parasal konularda Türk Milleti’ne bilgi sunmakla yükümlüdür:

★★★

-Bu aşı sadece Çin’den mi ithal edilecek? Öteki ülkelerden teklif alındı mı?

-Kaç milyon doz olacak?

-Karşılığında devlet kaç milyar dolar ödeyecek?

-Bu para hangi kaynaktan sağlanacak?

-Çin firmasının ya da ithalat yapılacak başka ülkeler olduğu takdirde Türkiye’de bu satıştan komisyon alacak temsilcileri var mı, gelecekte olacak mı?

-Ödenmesi gereken para milyarlarca doları buluyor. Bugüne kadar Çin veya başka ülkelere kaç para ödedik, bundan sonra ne kadar ödeyeceğiz?

Bu sorular elbette çok eksik. Ama “Burası Türkiye abicim, her dümen döner” anlayışından yola çıkarak bu sorulara mutlaka yanıt verilmesi gerekiyor.

★★★

Ne kadar acı!..

Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki bu iktidarın her alım ihalesinden yolsuzluk, vurgun, yandaş kollama ve rüşvet çıkma olasılığı çok yüksek...

Ve çıkıyor da!..

Hangi siyasi görüşte olursa olsun Türk Milleti’ne de sormak düşüyor:

“Acaba bu kez malı kim götürdü?”

Hiç değilse aşı ithalatında bu soruları ve kuşkuları giderecek ciddi açıklamalar yapılması gerekiyor. 

Aksi takdirde, günün birinde bu yolsuzlukların ağırlığı altında mutlaka ezilip bitecekler.

Konuşunuz Bay Fahrettin Koca, konuşunuz.



Sevgili okurlarım, 1968 yılında askerliğimi Ankara’da o zamanki adı 12. Hava Ulaştırma Üs Komutanlığı olan havaalanında yaparken, çok sayıda pilotla tanışmıştım. Onlardan biri de birliğin kurmay başkanı olan Hava Pilot Kurmay Albay Nuri Gök idi.

Uygar, güleç yüzlü, mütevazı bir komutan.

Sonra tümgeneralliğe kadar yükseldi.

Aradan geçen yıllarda komutanımla birkaç kez rastlaştık, uzun sohbetlerimiz oldu.

Günün birinde aradı, gazeteye geldi. Telefondaki sesi genç bir insan gibiydi.

“Çölaşan beni küçümseme, 96 yaşındayım!..”

Askerlik anılarını anlatan bir kitap yazmış. Taslağı okumamı ve kendisine bir yayınevi önermemi istiyordu.

Birkaç gün içerisinde okudum. Profesyonel bir yazar olmadığı için bazı eksikler ve zor anlaşılan ifadeler vardı. Bir yayınevi kibarca geri çevirdi, diğerinden yanıt gelmedi.

★★★

Odama girdiğinde önümdeki izmarit dolu sigara tablasına baktığını gördüm... Eyvah, şimdi komutanımdan da “Sen yoksa sigara mı içiyorsun” diye hafif yollu bir fırçalama gelecekti!

Ama tam tersi oldu.

“Çölaşan senin de sigara içtiğini görünce şimdi rahatladım. Ben de hemen yakayım bir tane...”

Cebinden paketini çıkardı. Hem de sarma sigara içiyordu ve dikkat ettim, dumanı içine olduğu gibi çekiyordu.

Karşılıklı çaylar kahveler ve sigaralar içtik.

O yaşta nasıl böylesine sağlam kaldığını anlamak mümkün değildi. Anlattı... Eşi vefat etmiş, evde tek başına yaşıyor. Basit beden hareketlerini aksatmadan yapıyor, evine gelen yardımcı bir kadın yemeğini pişiriyor, temizliğini yapıyor.

Kafa derseniz, dört dörtlük, yerinde.

★★★

Vedalaşma zamanı geldi, komutanım evine gidecek...

“Paşam hemen kapımızın önünde taksi çağırma zili var. Basarsanız anında gelir...”

“Tamam Çölaşan, sizin buralarda park yeri bulamam diye arabamı getirmedim!”

Şaşırmıştım...“Nee, paşam yoksa siz 96 yaşında araba da mı kullanıyorsunuz” diye hayretle sordum...

Sanırım biraz kızmıştı, “Ne var bunda” dedi.

★★★

Dün bizim gazetede Nuri Gök komutanımın ölüm ilanı vardı...

Atatürk’ün bir askeri daha öbür aleme göçmüştü... Allah’tan ona rahmet diledim.