Türkiye’de her gün bir kadın cinayeti işleniyor ve  her gün 3 işçiyi iş cinayetlerinde kaybediyoruz.

Her ikisi de bilimle, ahlakla ve akılla “önlenebilir” ölümler...

Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nda “kadın” yerine “aile”, “işçi sağlığı” yerine “iş sağlığı” ifadelerinin kullanılması bile başlı başına; amaçları ortaya koymaya yeter.

İnsanı değil, kurumları destekleyen bir yaklaşım sergileniyor.

★★★

Sakarya’nın Hendek ilçesinde 4 kişinin ölümüne neden olan patlamanın yaşandığı Büyük Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası’nın ortaklarından Yaşar Çoşkun aynı zamanda MÜSİAD Sakarya Şube Başkanı.

MÜSİAD Bursa Şubesi tweet atmış; “Yanındayız” diyor.

Kafalarda hep şu soru var: İş yerinden maaş alan “iş güvenliği uzmanları” güvenli denetim yapabiliyorlar mı, uyarıları dikkate alınıyor mu, yaptırımlar caydırıcılık taşıyor mu?

★★★

Coşkun Ailesi’nin Sakarya’da kurduğu havai fişek fabrikalarında 2009, 2011 ve 2014 yıllarında çıkan yangınlarda 3 çalışanın hayatını kaybettiği belirtiliyor.

Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Akgün Altuğ, “Önceki yangınlar aynı fabrikada çıkmadı. Niğde’ye taşınan Geyve’deki fabrikaları yangın geçirmişti. Aile ikiye bölündü. Amca çocukları Niğde’de ‘Coşkunlar Havai Fişekfabrikasını kurdu” diyor.

★★★

Yangın çıkan fabrikanın temelleri 1966 yılında atılmıştı.

Türkiye’nin ilk havai fişek ve piroteknik oyuncak (maytap, şenlik mumları gibi klorat ve fosfor karışımı ile üretilen patlayıcı oyuncak malzemeleri, şerit halindeki kâğıt kapsüller, oyuncak tabanca mantarları gibi) malzemeleri üreten tesisini kuran Hüseyin Coşkun ve oğlu Yaşar Coşkun’un yönetiminde olduğu bu fabrika “Büyük Coşkunlar Piroteknik Kimya Sanayi Havai Fişek Tic. Ltd. Şti” adını taşıyor.

★★★

Şirketin web sayfasında yer alan “profesyonel gösteri güvenliği” maddesinde şu ifadeye rastlıyorum:

İmalatta çalışan kişiler bu işin ne kadar tehlikeli, hata affetmez ve asla kahramanlık kabul etmez bir iş olduğunu her gün yaptığı yüzlerce deneme; taşıdığı riski anlama ve bir avuç patlayıcı tozunun insanlara ne kadar zarar verebileceğini bilme lüksüne sahip tek kişilerdir.”

Aynı sitede üretimde alınan güvenlik önlemlerini göremiyorum.

★★★

Altuğ, Sakarya’nın başta Toyota, Otokar ve Türk Traktör olmak üzere otomotiv endüstrisinde önemli bir merkez olduğunu söylüyor.

Tarımsal ürünlerle birlikte yılda 6 milyar dolar ihracat yapıyorlar.

Fındık, ceviz, mısır ve şeker pancarı üretiminin yanı sıra iç piyasada Taraklı’da üretilen enginarların satıldığını söylüyor.

Şişelenmiş suyun yüzde 50’si, Türkiye’de tüketilen beyaz etin yüzde 70’i de bu bölgede üretiliyor.

Yangında yitirilen canlar, yaralananlar büyük acı.

Sonrası... Ekonomik kayıp ve gıda güvenliği tartışması olacak...

Erdoğan partisinin il başkanları toplantısında “Halk istiyorsa kaldırın” demiş


İstanbul Sözleşmesi’ni Şehir Üniversitesi zannetmeyin!


Başkanlık sisteminin ilk meyvelerinden birisi; Cumhurbaşkanı kararnamesiyle, “onaylanmış uluslararası sözleşmelerinin uygulamasını durdurma” yetkisinin Cumhurbaşkanı’na verilmesi olmuştu.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki gün partisinin MYK ve il başkanları ile yaptığı toplantıda “İstanbul Sözleşmesi” ile ilgili itirazlara verdiği yanıt medyaya yansıdı.

Erdoğan kurmaylarına dönüp “Çalışıp gözden geçirin. Halk istiyorsa kaldırın” ifadelerini kullanmış.

Erdoğan istese, yayımlanan kararname çerçevesinde İstanbul Sözleşmesi uygulamasını şak diye durdurabilir.

Bana göre; Avrupa Konseyi’nin imzaya açtığı ve 35 ülke parlamentosu tarafından onaylanan İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasının, kadın cinayetleri ve çocuk tacizleri ile mücadelede geri adım atılması demek olacağını en iyi kendisi biliyor.

★★★

İtirazcılar; Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığı döneminde hükümet tarafından onaylanan (2012) ve adını imzaya açıldığı yer olan alan İstanbul’dan alan sözleşmeye mi karşılar yoksa Davutoğlu’na misilleme mi yapmak istiyorlar sorusunu akla geliyor.

İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırmak, Davutoğlu’nun kurucusu olduğu Şehir Üniversitesi’ni kapatmakla aynı şey mi?

★★★

İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı A. Nazan Moroğlu,  hem AB hem de BM nezdinde yürütülen çalışmaları aktarıyor.

BM, söz konusu sözleşmenin uygulama sonuçlarının “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi” (CEDAW) ülke raporlarına girmesini talep ettiğini söyleyen Moroğlu, “Baroların bölünmesini öngören  yasanın çıkması halinde; kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarları ile mücadele de zarar görecek” diyor.

★★★

İstanbul Barosu, “baroların bölünmesinin” sonuçlarına ilişkin değerlendirmesini bir mektupla Avrupa Konseyi’ne de iletti.

Eminim siz de benim gibi şaşkınlık geçiriyorsunuzdur. Ülkeler Covid-19 salgını ile hem ekonomik hem de sosyal alanda karşı karşıya kaldıkları krizlerle uğraşırken, Türkiye demokratik kazanımlarını kırpma peşinde olabilir mi?

★★★

Türkiye Barolar Birliği (TBB), Türk Tabipler Birliği (TTB), Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) gibi mesleki kuruluşları tek sesli yapılara dönüştürme projesinin sonuçlarını görmek için son 18 yılda iş dünyasındaki AKP örgütlenmesi tasarımına bakmak yeterli.

Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla” kalıbının dışına çıkabiliyorlar mı ya da farklı bir ses verebiliyorlar mı?