Tüm öngörüleri doğru çıkan emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’dan sözde Ermeni soykırımı iddialarına çarpıcı yorum:


Değerli okurlarım,

Geçen yılın sonlarında ABD Temsilciler Meclisi ve Senato’sunun 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanıyan bir yasa tasarısını oybirliği ile kabul etmesi üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan çok sert tepki göstermişti. Cumhurbaşkanı, tarihi tahrif eden  bu kararların tamamen siyasi nitelikte olduğunu belirtmiş, ayni zamanda hukuken temelsiz bulunduğunu dile getirmişti. Bu süreç geride kaldı. Ancak bilindiği gibi, sözde Ermeni soykırımının başlangıç günü olarak kabul edilen 24 Nisan’da, ABD Başkanları her yıl bir açıklama yaparlar. Başkan Trump geçen yılki konuşmasında, tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi “soykırım” dan söz etmemiş, bunun yerine -Ermeni diasporasının ve Erivan’ın tepkisine yol açan- Ermenicede “büyük felaket” anlamına gelen “medsyeghern” ifadesini kullanmıştı. Koronavirüs salgını nedeniyle popülaritesinin düşüş gösterdiği ve Başkanlık seçimi sürecinde rakibi Joe Biden’e desteğin arttığı bir ortamda Trump, geçen yılki tutumunu muhafaza edebilecek mi? Demokrat aday Biden seçimi kazanırsa ABD’nin Ermeni sorunu konusundaki tutumu ne olacak? Tüm öngörüleri doğru çıkan emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ ile bugünkü söyleşimizde bu sorulara yanıt arayacağız.



UĞUR DÜNDAR (U.D.): 24 Nisan Cuma günü Başkan Trump’tan nasıl bir açıklama  bekliyorsunuz?

SOYKIRIM YERİNE GEÇEN YIL OLDUĞU GİBİ “BÜYÜK FELAKET” DİYECEK

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.): Belirttiğiniz gibi Başkan Trump, seçim çalışmalarını  ciddi baskılar altında sürdürüyor. Bu koşullarda Ermeni oylarının tümüyle rakibi Biden’e kaymasını kesinlikle istemez. Buna rağmen ben, Trump’ın tutumunu değiştirmeyeceği ve 24 Nisan mesajında “soykırım” sözcüğü yerine, yine “büyük felaket” tanımını kullanacağını düşünüyorum. Trump’ın bu şekilde hareketinin ana gerekçesi de, “soykırım” ifadesinin kullanılmasının yaratacağı hukuki sonuçlardır. Bugüne kadar Ermeniler tarafından Türkiye aleyhine ABD mahkemelerinde açılan tazminat davaları, hakimler tarafından soykırım” iddiasının “yürütme erki” (Başkan) tarafından kabul edilmemiş olması nedeniyle reddedilmiştir (Movsesiyan ve Davoyan-Bakalian Davaları). Bu itibarla Trump, 24 Nisan mesajında “soykırım” sözcüğünü kullandığı takdirde bunun Türk-Amerikan ilişkilerini temelinden zehirleyecek tazminat davaları furyasına yol açacağını bilmekte ve Türkiye ile ittifak bağlarını kökten koparacak böyle bir sürece yol açmak istememektedir.

(U.D.):  Trump’ın bu yolda bir karar alacak olmasında Ankara’nın girişimleri mi etkili oldu?

ANKARA’NIN SERT TEPKİSİ TRUMP ÜZERİNDE ETKİLİ OLDU

(Ş.E.): Sizin de işaret ettiğiniz gibi geçen yıl 435 üyeden oluşan Temsilciler Meclisi’nin 29 Ekim 2019 günü, sözde Ermeni soykırımı iddiasını içeren yasa tasarısını, 11 hayır oyuna karşılık 405 oyla kabul etmesi, arkadan Senato’nun 12 Aralık’ta benzer bir yasa tasarısını oybirliğiyle kabul etmesi, Ankara üzerinde  şok etkisi yarattı. Bu ortamda, Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı açıklamada  sadece Trump’ın mesajındaki  ithamları reddetmekle yetinmedi ve tasarıların yasalaşması ihtimalini de dikkate alarak böyle bir durumda Türkiye’nin misillemede bulunacağını şu ifadelerle dile getirdi: “Yeri geldiği zaman otururuz bütün heyetlerimizle beraber, kapatılması gerekiyorsa İncirlik’i de kapatırız, Kürecik’i de kapatırız.” Kuşkusuz bu açıklamanın ABD yönetimince Türk halkının hassasiyeti de dikkate alınarak, gereği veçhile değerlendirildiğini düşünüyorum.

(U.D.): Washington’a anlayacağı dilde bir yanıt bu!.. Peki tasarıların yasalaşması nasıl oluyor?

(Ş.E.): Bu iki yasa tasarısının, yasa hükmünü kazanması için, önce Temsilciler Meclisi ve Senato tarafından ortak çalışmayla tek metin haline getirilmesi, sonra da bununTrump tarafından onaylanması gerekiyor.

(U.D.): Peki Demokratların adayı Joe Biden seçilirse o da Türkiye ile ilişkilerin korunmasına Trump’ın gösterdiği önemi verir mi?

JOE BIDEN, YUNANİSTAN VE KIBRIS RUM KESİMİ YANLISIYDI

(ŞE): Benim Amerika’daki Büyükelçilik dönemimde (1979-1989) Biden Senatonun en genç ve dış politika alanında sivrilmiş üyesiydi. Yunanistan’ın ve Kıbrıs Rumlarının en etkili sözcüleri arasındaydı. Türkiye’ye karşı hasmane tutumunu her fırsatta en sert ifadelerle ortaya koyuyordu. Resmi şekilde yaptığım görüşme taleplerimi hep geri çevirirdi. Birgün Biden’i kongre restoranında  gördüm. Kendisini nazikçe selamladıktan sonra, birkaç gün önce yaptığı Yunanistan tezlerini savunan  açıklamasına değinerek, bu konuda Türkiye’nin görüşlerini kendisine izaha hazır olduğumu söyledim. Bana cevabı şöyle oldu: “Sayın Büyükelçi, ülkeniz Amerika’nın önemli ve saygı duyduğum bir NATO müttefiki... Ancak benimle vakit kaybetmeyin, zira siyasi görüşlerimin değişeceğini hiç sanmıyorum...” Biden Obama’ya başkan yardımcılığı döneminde Türkiye’ye dost görünmeye çalıştı... Eğer şansı yaver gider de başkan seçilirse, makamının kendisine yüklediği sorumluluk nedeniyle belki Türkiye’ye karşı “takıntılı  davranışını” değiştirir. Ama bu hususta kuşkulu olmakta ve buna göre hazırlanmakta yarar var.

(U.D.): Peki Biden’ın  kazanma şansı var mı?

TRUMP’IN POPÜLARİTESİ DÜŞTÜ TRUMP KARŞITLIĞI YÜKSELDİ

(Ş.E.): ABD basınından edindiğim bilgilere göre Demokrat Parti seçmenleri Biden’a fazla güven duymuyormuş; ama Sanders gidince tek aday olarak kaldığından kerhen destekliyormuş. Öte yandan, seçimleri ülkenin ekonomik performansını yükselten, kırsal kesimi ve sanayii canlı  tutan “güçlü” lider olarak kazanmayı öngören Trump’ın, koronavirüs salgınını yönetmedeki yetersizliği  ve salgının etkisiyle hızla kötüleşen ekonomi ve tavan yapan işsizlik nedeniyle planlarının bozulduğunu ve bu başarısızlığın Biden’ın kazanç hanesine yazıldığını görüyoruz. Şu sıralarda Trump’ın popülaritesi % 43’e gerilemiş, Trump karşıtlığı ise % 54’e yükselmiş durumda. Ancak görüştüğüm vaktiyle yönetimde önemli görevlerde bulunmuş “eski tüfek” Washingtonlular, bu duruma rağmen TV’de kamuoyunun önüne çıkmakta isteksiz davranan Biden’i  “zayıf ve kırılgan” buluyorlar ve Trump ile Biden arasında yapılacak hararetli TV tartışmalarında Biden’in seçmeni ikna edecek bir performans gösteremeyeceğini ileri sürüyorlar. Görüleceği üzere durum gayet karışık ve tahminde bulunmak çok güç.

(U.D.): Trump geçen yılki 24 Nisan mesajının sonuna, Türklere  ve Ermenilere, “acı dolu geçmişi kabul edip, onunla yüzleşme” çağrısında bulunuyor. Bu ifadeler Türkiye’nin Ortak Tarih  Komisyonu (OTK) kurulması önerisini çağrıştırmıyor  mu?

ERMENİLER ORTAK TARİH KOMİSYONU’NU KABUL ETMEK ZORUNDALAR

(Ş.E.):Trump’ın çağrısı OTK önerisiyle aynı anlamı taşıyor. OTK’nun kurulması fikrini ilk defa 2000’li yılların başında Milliyet gazetesindeki köşemde şu gerekçeyle ileri sürdüm: “Akıl ve sağduyu, Türkler’le Ermenilerin yaşadıkları beşeri facianın tüm yönlerini gün ışığına çıkarmak suretiyle tarihleriyle yüzleşmelerini ve bunun sonuçlarını kabullenmelerini emrediyor. Barış bu travmadan doğar.” Bu önerim şöyle özetleyeceğim bir düzen çerçevesinde uygulanacaktı. Türkiye ile Ermenistan’ın kuracakları bilim adamlarından oluşacak Ortak Tarih Komisyonu  (OTK) hiç bir kısıtlamaya tabi tutulmadan açılacak iki ülke arşivleri ile diğer yabancı ülke arşivleri üzerinde derinliğine araştırma yaparak 1915 olayları hakkında gerçekleri ortaya koymak için çalışacaktı. Önerim çalışmaların tam bir bilimsel ciddiyet ve düzen içinde yapılmasını ve zabıtların tutulmasını sağlamak amacıyla bir tür noter görevi yapacak “nötr” bir mekanizmanın oluşturulmasını da öngörüyordu. 2002’de milletvekili seçildikten sonra bu konuda Dışişleri Bakanlığı nezdinde yaptığım girişimlerden bir sonuç alamadım. 2004 yılında dönemin Dışişleri BakanıAbdullah Gül’ü birçok defalar makamında ziyaret ederek bu konuyu izah ettim. Bakanlık bürokrasisi önerime şiddetle karşı çıktı. Önerimin ulusal çıkarlarımızla bağdaşmadığını vurguladı.  Arşivlerimizden çıkabilecek olumsuz bir belgenin, Ermeni tarafının eline güçlü bir  koz vermesinden korkuluyordu. Sayın Gül, sonuçta OTK önerimi, hem yapıcı ve insani bir yaklaşım olduğu, hem de Türkiye’nin eline, Ermeni tarafının  sürdürdüğü karalama kampanyasına karşı kullanılacak çok etkili bir koz vereceği düşüncesiyle benimsedi ve Başbakan Erdoğan’ı OTK önerisinin isabetli bir girişim olduğuna ikna etti. Ben, esasen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın bu konudaki onayını almıştım. Böylece Başbakan Erdoğan ile CHP liderinin 8 Mart 2005  tarihinde, öğleyin, TBMM’de Başbakan’ın ofisinde bir araya getirilmesi mümkün oldu. Aynı gün yapılan basın toplantısında iki lider Ermenistan’a yönelik bir barış girişimi kapsamında OTK projesini önerdiler  ve beraberce; “Türkiye tarihiyle yüzleşmekten korkmuyor, dostluk ve barış adına Ermenistan’dan da ayni tutumu bekliyoruz” mesajını verdiler.

(U.D.): Etkileyici bir gelişme!.. Konu TBMM’de de ele alındı demiştiniz.

(Ş.E.): Evet TBMM,  13 Nisan  2005 tarihinde metni tarafımdan hazırlanan ve OTK önerisini izah eden  bir deklarasyonu oybirliğiyle kabul etti ve AKP ile Ana Muhalefet Partisi tarafından Ermenistan’a yönelik olarak başlatılan barış girişimine destek verdi. Aynı gün Meclis, Ermeni tarafının iddialarını dayandırdığı ve tarihçiler tarafından güvenilir  bir kaynak olarak kullanılan İngiltere Parlamentosu tarafından yayınlanan Mavi Kitap adlı kapsamlı kitabın sahte ve uydurma iddia ve  belgelerden oluştuğunu kanıtlayan tarafımdan kaleme alınan 7 sayfalık bir belgeyi kabul ederek  İngiltere Parlamentosu’na göndermeyi kararlaştırdı.

Erivan eğer Ermeni-Türk ilişkilerini 105 yıl önce takıldığı yerden  kurtarmak istiyorsa Türkiye’nin  OTK inisiyatifini reddetmekten vazgeçip, olumlu bir yaklaşımla değerlendirmelidir. Geçmişin, bugünümüzü ve geleceğimizi karartmasını önlemenin yolu budur.