Sevgili okurlarım,

“Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun” teklifi TBMM’de görüşülürken muhalefet karşı çıktı. Hatta CHP’nin gayretli ve güvenilir isimlerinden İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, Meclis’in vicdanına seslenerek, hafızalardan kolay kolay silinmeyecek tarihi bir konuşma yaptı.

Bu çok önemli konuyu açması için kendisiyle yaptığım röportaja, muhalefetin karşı çıkışının nedenlerini sorarak başladım.

CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu TBMM’deki tarihi konuşmasını Uğur Dündar’a anlattı.


AYKUT ERDOĞDU (A.E): İktidar, her zaman yaptığı gibi demokratik hakları biraz daha budama niyetini yine janjanlı bir ambalaja sardığı için karşı çıktık. İktidarın dernek ve vakıflar üzerinde İçişleri Bakanlığı’nın siyasi vesayetini sağlamak ve siyasi iktidara yakın olmayan tüm STK’ları yok etmek amacı, “Kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanı önlüyoruz” ambalajıyla sarmalanmıştı.

Bu yasayla başta insan hakları dernekleri olmak üzere kadın hakları, mülteci hakları, çocuk-gençlik hakları alanında faaliyet gösteren dernek ve vakıflar çeşitli hukuk dernekleri, sosyal mücadele yürüten dernekler, sosyal yardım dernekleri ve farklı inanç gruplarının dernek ve vakıflarının tümü tek imzayla kapatılabilecek. Zaten iktidarın amacı buydu, bu anlayışa karşı çıktık.

UĞUR DÜNDAR (U.D.): İktidar neden bu yasayı kamuoyuna hiç duyurmadan ve tartışmadan aniden TBMM’ye getirdi?

(A.E.): Çünkü OECD çatısı altında çalışan Mali Eylem Görev Gücü (Financial Action Task Force/FATF) Türkiye’ye bu yönde bir baskı yaptı.

DÜNYADA RÜŞVET, YOLSUZLUK VE TERÖRE BULAŞMIŞ ÜLKELER İZLENEREK GRİ VEYA KARA LİSTEYE ALINIYOR

FAFT’ın ne olduğunu kısaca anlatmak gerekirse FAFT, yolsuzluk ve terörün bulaşıcı bir hastalık gibi ülkeler arasında yayılacağı düşüncesiyle yolsuzluk ve terörün finansmanının önlenmesi ve bu suçlarla uluslararası mücadele amacıyla 1989 yılında G7 ülkeleri tarafından oluşturuldu. Türkiye de 1991 yılında buraya üye oldu.

FATF’ın rüşvet, yolsuzluk ve terörün finansmanının önlenmesi amacıyla 40 tavsiye kararı, 11 hedefi var ve bu kriterlere göre ülkeleri izleyerek raporlar hazırlıyor.

FATF, bütün dünya ülkelerini izliyor ve rüşvet, yolsuzluk ve teröre bulaşmış ülkeleri kara veya gri listeye alıyor. FATF’ın listeye aldığı ülkeler, uluslararası arenadan dışlanıyor ve siyasi ve ekonomik olarak izole ediyorlar. Bu durum dışlanan ülkelerin ekonomisinde ağır tahribat oluşturuyor.

(U.D.): FAFT Türkiye’yi de bu kapsamda incelemeye aldı mı?

TÜRKİYE ÇIKARDIĞI YASAYA DEMOKRATİK HAKLARI YOK EDECEK MADDELERİ SIKIŞTIRDI

(A.E.): Evet, FATF Türkiye’yi de izleyerek 2019 yılında kapsamlı bir rapor hazırladı. Özetlemek gerekirse FAFT raporunda Türkiye’ye, “Rüşvet, yolsuzluk ve terörün finansmanı amacıyla alınan tavsiye kararlarına yeterince uymuyor ve gerekli yasal düzenlemeleri yapmıyorsunuz, 11 hedeften 9 hedefte yetersiz kaldınız tespiti ile de yaptığınız yetersiz düzenlemeleri de uygulamada isteksiz davranıyorsunuz” dedi. Raporda ayrıca, Türkiye’nin rüşvet, yolsuzluk ve terörün finansmanının engellenmesi konusunda gerekli çabayı göstermediği ve 12 ay içerisinde en azından hiç uyulmayan 7 ve 12 no.lu tavsiye kararları ile ilgili yasal düzenleme yapmadığı takdirde gri/kara listeye alınacağı uyarısında bulundu.

Bunun üzerine AKP iktidarı, FATF’ın Türkiye’ye verdiği bir yıllık sürenin son gününde apar topar 7 No.lu tavsiyeyle ilgili kanun teklifini TBMM’ye getirdi ve teklif bir hafta içinde yasalaştırıldı. Bunu yaparken de her zaman yaptığı gibi maddelerin arasına demokratik hakları yok edecek maddeler sıkıştırdı.

Yasayla, Cumhurbaşkanı ile İçişleri Bakanlığı’nın yetkilerini genişleten, dernekler, vakıflar, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarına kayyum atamasının önünü açtı. Biz muhalefet olarak bu duruma karşı çıktık.

(U.D.): FAFT’ın gündeme getirilmeyen 12 nolu tavsiyesinin kapsamı nedir?

SİYASİ NÜFUZ SAHİBİ KİŞİLERİN RÜŞVET VE YOLSUZLUKLARININ ÖNLENMESİ TAVSİYE EDİLİYOR

(A.E.): Aslında FAFT’ın rüşvet, yolsuzluk ve terörün finansmanının önlenmesi için hazırladığı 40 tavsiye kararının bel kemiği 12 no.lu “Siyasi Nüfuz Sahibi Kişilerin Rüşvet ve Yolsuzluğunun Önlenmesi” tavsiyesidir. Bu karar,  Siyasi Nüfuz Sahibi (SNS) kişilerle ilgili. SNS kendisine kamusal bir yetki emanet edilmiş üst düzey siyasetçi, bürokrat veya yönetici anlamında kullanılıyor. Yani, SNS tanımı içerisine Cumhurbaşkanı, Bakanlar, Parti Genel Başkanları, Milletvekilleri, Yüksek Yargı Mensupları, Üst Düzey Askeri ve Sivil Bürokratlar ve önemli Sivil Toplum Örgütlerinin Başkanları giriyor. Uluslararası standart ve kurallara göre SNS’ler pozisyon ve yetkileri dolayısıyla rüşvet, yolsuzluk ve terörün finansmanı açısından en yakından takip edilmesi gereken grup. Çünkü SNS’lerin içinde olmadığı, göz yummadığı veya örtülü destek vermediği organize ve örgütlü rüşvet, yolsuzluk ve terörün finansmanı suçlarının işlenmesi çok zor.

Çürümüş SNS’lerin bu suçlara ağırlıklı olarak maddi çıkar için bulaştığı uluslararası tecrübelerle sabit olduğundan SNS’lerin mali olarak yakından izlenmesi, suçla mücadelede hayati önemde.  FAFT bu nedenle bütün ülkelerde SNS’lerin mali işlemlerinin yakından takip edilmesi için etkin bir izleme sistemi kurulması konusunda ısrar ediyor. Burada amaç; rüşvet, yolsuzluk ve terörün finansmanına bulaşmış çürümüş siyasetçilerin ayıklanması ve bu sayede toplumun bu suçlara karşı korunması. Suça bulaşmış SNS’lerin kendilerini gizlemek amacıyla kirli işlerini yakınları, temsilcileri, avukatları gibi aracılarla yaptığından bu tavsiye kararı sadece SNS’leri değil, birinci derece yakınlarını ve SNS’ler adına hareket edenlerinden de izlenmesini tavsiye ediyor.

(U.D.): Bu kadar yakın bir izleme özel hayata ve mahremiyete tecavüz anlamına gelmez mi?

(A.E.): Hayır gelmez. Çünkü, SNS’lerin izlenmesi sadece riske dayalı mali izleme ile sınırlı. Söz konusu karar, riske dayalı izleme sistemi kurulmasını ve sadece şüpheli işlem tespit edildiğinde inceleme yapılmasını tavsiye ediyor. İzleme sistemi için kriterler ve kuralların belirlenmesi ve başta bankalar olmak üzere finansal kuruluşların belirlenen kriterlere uygun şüpheli işlemleri yetkili organlara bildirmesini öneriyor. Şüpheli işlem, suçla bağlantılı olduğu düşünülen hayatın olağan akışına aykırı işlemlerdir. Örneğin bir SNS’nin ev veya araç alması şüpheli işlem değildir, ancak bu ev veya aracın bedelinin SNS’nin görev ve yetki alanına giren bir konuda iş yapan bir müteahhit tarafından ödenmesi şüpheli işlemdir. Ya da bir SNS’nin üçüncü kişilerden ödünç para alıp vermesi şüpheli işlem değildir ancak terörist bir organizasyona bağış yapması veya bir terör suçlusundan borç veya bağış alması şüpheli işlemdir.

(U.D.): Bu kadar açık bir şekilde yolsuzlukları ve terörün finansmanını önlemeyi amaçlayan 12 No.lu tavsiye kararını AKP neden TBMM’ye getirmiyor?

AKP İKTİDARI YOLSUZLUKLA MÜCADELE ETMEK YERİNE YOLSUZLUĞU KOLAYLAŞTIRACAK DÜZENLEMELER YAPTI

(A.E.): Çünkü iktidar, yolsuzlukla mücadele etmek yerine tam tersine iktidarda olduğu süre içinde yolsuzluğu kolaylaştıracak düzenlemeler yaptı. Başta kamu ihale kanunları olmak üzere yolsuzluğa engel gördüğü hukuki düzenlemeleri ya kaldırdı ya da etkisizleştirdi. Bununla da kalmadı, yolsuzlukla mücadele ile görevli başta MASAK olmak üzere kamu denetim birimleri zayıflattı ve yargı organlarını baskı altına aldı. Yürütme organını yani Cumhurbaşkanı’nı dengeleyebilecek ve denetleyebilecek tek güç olarak kalan TBMM, yapılan anayasa değişikliğiyle zayıflatıldı ve TBMM’de çoğunluğu elinde bulunduran Cumhur İttifakı tarafından etkisizleştirildi. Anayasa referandumundan sonra Sayıştay görevini tam yapamaz hale getirildi ve milletvekillerinin anayasal denetim yetkileri fiilen ortadan kaldırıldı.

Ortaya çıkan bu hukuksuz ve denetimsiz ortamda yolsuzluk ve çürüme hızla yayıldı ve ülkemiz tarihte görülmemiş derinlikte ekonomik ve siyasal bir krizle karşı karşıya kaldı. Yaşanan bu çürüme sonucunda demokrasinin temeli olan kuvvetler ayrılığı ortadan kalktı, yargı yürütmeye bağımlı hale geldi, basın susturuldu, muhalefet baskı altına alındı. İktidarda bulunduğu süre içinde geniş halk yığınları işsizlik ve pahalılık altında ezilirken, iktidara yakın dar bir grup yolsuzluklarla zenginleşti. Bu ortamı hazırlayan bir iktidarın, yolsuzları önleyecek tavsiye kararını TBMM’ye getirmesi ve bu karara uymasını beklemek iyimserlikten de öte saflık olur. O nedenle bu tavsiye kararı bilinçli olarak TBMM’ye getirilmedi. Benim TBMM’de bu maddeye ilişkin yaptığım konuşma, bir yerde bu duruma bir isyandı. Bu konuşma ile tüm milletvekillerini uyarmak istedim ama Cumhur ittifakı bu haykırışımı duymak istemedi.

(U.D): Son 20 yılda Türkiye’de ne kadar yolsuzluk yapıldı sizce?

SON 20 YILDA 1 TRİLYON DOLARLIK RÜŞVET PAZARI OLUŞTU,  KAMU ZARARI İSE 5 TRİLYON DOLARI BULDU

(A.E.): Ortalama değerler üzerinden yaptığımız hesaplamaya göre, Türkiye’de son 20 yıl içerisinde yaklaşık 1 trilyon dolarlık bir rüşvet pazarının oluştuğunu hesap ediyoruz. Alınan her 1 birim rüşvet karşılığında kabaca 5 birim kamu zararı oluştuğu düşünülürse yani yolsuzluk suçundan elde edilen ek gelirin ortalama yüzde 20’sinin rüşvet olarak verildiği düşünülürse son 20 yılda yolsuzlukların oluşturduğu kamu zararının 5 trilyon dolar civarında olduğunu hesaplıyoruz.   

(U:D): CHP olarak çözüm öneriniz nedir?

(A.E.): Tarihinin en ağır en derin en tehlikeli ekonomik ve siyasi krizi ile karşı karşıya olan ülkenin bu yıkımdan başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olmak siyasi nüfuz sahibi bütün yöneticiler gücü ve yetkisi oranında sorumludur. Böylesine büyük bir yıkımdan hiçbir kişinin veya hiçbir kurumun istismar etmediği ve edemeyeceği milli mücadele ile çıkılması mümkün. Önümüzde çok zorlu bir yol var. İktidara düşen bugüne kadar yaptığının aksine samimi bir şekilde demokrasi, adalet, yolsuzlukla mücadele gibi yapısal sorunların çözümü için köklü adımlar atmasıdır. Bu kapsamda yolsuzlukla mücadele için FAFT’ın 40 önerisine harfiyen uyulmalı bunun için derhal 12 no.lu “Siyasi Nüfuz Sahibi Kişilerin Yolsuzluklarıyla Mücadele” önerisinin gereği olarak “Siyasi Etik Kanunu” çıkarılmalı ve etkin uygulaması sağlanmalıdır.