Geçen hafta sevgili dostum, Fenerbahçe’nin eski Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu’nun annesi Taliha Hanım’ı Karacaahmet’te toprağa verdik! (10 Mart) Her cenazenin ölümle yüzleşmek olduğu bir kez daha beynimin kıvrımlarında yankı buldu... Büyük şair Cemal Süreya’nın GÖÇEBE şiirinden şu dizelerle mezar taşları arasında dolaşmaya başladım:

... Bir mezarın doğurduğu

iştahlı bir çocuktur Anadolu şiiri

Ey şiir arayıcısı ey esrik kişi

Şu son dönemecini de aşınca gecenin

Doğacak gün artık gündüze ilişkin değil

Bu ağartı ancak yürekle karşılabilir

Bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil

Tutsaksan ellerini sıvışır gibi zincirlerinden

Ve balyozla vursalar mısralarına

Soylu bir demir sesi yükselir

Soylu büyük ve mavi bir demir sesi

Ellerim egece yatısına çağrılmış

Ve

Telaşsız görünmeye çalışan bir Kafka gibi

Yüzüm giyotine abone...

Birlik ve İlerleme


O dize yükseliyordu içimde:

... Bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur Anadolu şiiri...

Sonra iki mezar taşı takıldı gözüme ve hemen fotoğrafını çektim. İlkinde şu yazıyordu: “Eski İttihaçılardan emekli konsolos Emin Vefa Gerçek (1883-1969)”... Diğer mezar taşında da şu: “Trabzon Of Akköse köyünden Kuvay-ı Milliyeci Hasan Otman...”



Mezar taşlarından fırlayan tarihe bakın: İttihatçılık! Yani İttihat ve Terakki Fırkası... Birlik ve İlerleme! Hatalarıyla, sevaplarıyla, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’ne damgasını vuran gizli örgüt sonrasında yasal parti... 1889’da Askeri Tıbbiye Mektebi’nde, İttihad-ı Osmani Cemiyeti adlı gizli bir örgüt olarak harekete geçti. Çünkü... Öğrenciler, 19. yüzyıl sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu bunalımdan kurtulması için Kanun-ı Esasi’nin yeniden yürürlüğe konmasını istiyordu! Kimler yoktu ki kurucular arasında: Askeri Tıbbiye’nin bahçesinde toplanan İshak Sükuti, İbrahim Temo, Abdullah Cevdet, Çerkez Mehmed Reşid adındaki dört talebe ile sonradan onlara katılan Hüseyinzade Ali Bey, Konyalı Hikmet Emin Bey, Cevdet Osman, Kerim Sebatî, Mekkeli Sabri Bey, Selanikli Nazım Bey, Şerafettin Mağmumi, Giritli Şefik... II. Abdülhamid yönetimine karşıydılar ve Meşrutiyet yönetiminin kurulmasını istiyorlardı!



Uzun hikaye... Bu konuda Doğan Avcıoğlu, Sinan Akşin, Hikmet Çiçek gibi ustaların kitaplarına bakmakta fayda var!

Unutmadan... Kurtuluş Savaşı döneminde, milli mücadele kadrolarının büyük bölümü eski İttihatçılardan oluştu. Başta Mustafa Kemal olmak üzere Rauf, Fethi, Kazım Karabekir, İsmet (İnönü), Celal (Bayar), Adnan (Adıvar), Şükrü, Rahmi, Çerkes Reşit, Çerkez Ethem, Bekir Sami, Yusuf Kemal, Celaleddin Arif, Ağaoğlu Ahmet, Recep (Peker), Şemsettin (Günaltay), Hüseyin Avni, Ziya Hurşit Beyler gibi milliyetçi liderlerin tümü eski İttihat Terakki kadroları ve hatta Teşkilat-ı Mahsusa görevlileri idiler.

Mezar taşlarından nerelere geldik! Çünkü... Bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur Anadolu şiiri... Çünkü... O mezarlarda, bağımsızlık fikri yatmakta ve o taşlar bize geçmiş-gelecek arasında köprü! Ya bugün? Yeni anayasa tartışmaları yaşanırken unutturulmak istenen ne?

‘Sömürgecilik yok olacak’


Tarih 20 Temmuz 1920... Mustafa Kemal Atatürk, Hakimiyet-i Milliye’de düşmanın kim olduğunu net anlatır: “En büyük düşman, düşmanların düşmanı, ne falan ne de filan milletler. Bilakis bu, adeta her tarafı kaplamış ve saltanat halinde bütün dünyaya hakim olan kapitalizm afeti ve onun çocuğu olan emperyalizmdir.”

Bitmedi...

Atatürk’ün şu tespitine bakın: “Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı geçecektir. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 26, Kaynak Yayınları, sayfa 144)

KALEYİ İÇTEN ALMAK

Ve unutulmaması gereken uyarı yine büyük devrimci Atatürk’ten: “... Dahili cephe, görünürdeki cephe... Asıl olan dahili cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin vücuda getirdiği cephedir. Görünürdeki cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, mağlup olabilir. Fakat bu hal, hiçbir vakit bir memleketi, bir milleti mahvedemez. Mühim olan, memleketi temelinden yıkan, milleti esir ettiren dahili (iç) cephenin düşmesidir. Bu hakikate bizden ziyade vakıf olan düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için asırlarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bugüne kadar muvaffak da olmuşlardır. Hakikaten ‘kaleyi içinden almak’ dışından zorlamaktan çok kolaydır...”

Mezar taşları mı dediniz?