Taliban heyetinin Türkiye ziyareti, doğal olarak çok ses getirdi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, görüşmeleri diplomasi sınırları içinde tutmaya çalışsa da Dışişleri Bakanlığı’na bu ziyaret için çok tepki gösterildi.

Yıllardır diplomasi takip eden bir gazeteci olarak, ziyaretle ilgili düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum:

Ne yazık ki Ağustos ayından bu yana Afganistan demek artık Taliban demek. Yani artık Afganistan’la kurulacak bir ilişki “Taliban’la ilişki” demek.

İşadamlarımızın Afganistan’da projeler üstlenmesini, ihracatçılarımızın Afganistan’a ihracat yapmasını istiyorsak Kabil’le bir ilişkimiz olmak zorunda ve Kabil de Taliban’ın kontrolünde.

Zaten Taliban Hükümeti, ABD, Rusya, Pakistan, Katar gibi ülkelerle temasta. Çin, bugünlerde Taliban’la en üst seviyeden ve en çok görüşen ülke konumunda.

Belli ki bir Afganistan pastası var ve o pastadan en büyük payı kapmak istiyor.

Haliyle Türkiye’nin fiili olarak Afganistan devletini temsil eden Taliban’la ilişki kurması anormal bir durum değil ve iktidarı Taliban’la ilişki üzerinden vurmak pek anlamlı değil.

★★★

Biraz önce yazdıklarım işin realite tarafıydı. Bir de bu realiteye rağmen işin dikkat edilmesi gereken daha önemli tarafları var. Örneğin Taliban denen yapı eli kanlı bir yapı. Ortaya koydukları model, kendi zihniyetlerini kabul etmeyenleri katletmeyi hak gören bir model.

Kadınları hayattan çekip evlere kapatan, kurallarına uymayanları yargısızca sokak ortasında infaz eden, IŞİD gibi terör örgütlerine “Kurtarılmış bölgeler” sunan çağ dışı bir örgüt Taliban.

Bugüne dek Afganistan’da en az 3500 kişiyi infaz ettiler. Koydukları kurallara uymayanları bundan sonra da katletmeye devam edecekler.

Şu anda hiçbir ülke Taliban’ı resmi olarak tanımıyor. Türkiye de tanımıyor. Bu yüzden Taliban’ın eli zayıf ve bize muhtaç.

Bu duruma karşın siz Taliban’ın yüzüne gerçekleri vurmak yerine, onlara “baş tacı” muamelesi yaparsanız, Taliban’la tarihi bağlarınız, dini ve ideolojik benzerlikleriniz olduğunu ima ederseniz ilişkiniz “zoraki bir ilişki” olmaktan çıkar. Bu ilişkiye çok ihtiyacınız olduğu algısı oluşur.

Zira Taliban heyetinin Ankara ziyaretinde, özellikle de Diyanet İşleri Başkanlığı’nda ortaya çıkan fotoğrafta, “zoraki bir ilişki”den çok, “kankilerin buluşması” manzarası vardı.

Karşılıklı hediyeler, sohbetler, ikramlar sırasında Başkan Ali Erbaş’ın mutluluğunu koronadan korunmak için taktığı cerrahi maskesi dahi saklayamıyordu. Adeta çocuklar gibi şendi. Herhalde Türkiye’de gerçekleştiremediği hayallerini Afganistan’da gerçekleştirdikleri için Taliban heyetine çok imreniyordu ve minnet duyuyordu.

★★★

Hamas’la ve Müslüman Kardeşler’le olduğu gibi Taliban’la da temas kaçınılmaz olabilir.

Ancak diplomasi gelenekleriyle, ilkeli duruşuyla dünya siyaset tarihinde yer etmiş koskoca Türkiye Cumhuriyeti, bu yapılarla “kanki” modunda görüşürse, sürekli onlara özenirse, onlar gibi davranmaya çalışırsa bütün küresel saygınlığını yitirir.

Ne yazık ki dış politikada böyle bir görüntümüz var ve bugün yaşadığımız “değerli yalnızlığın” da ödediğimiz faturaların da en büyük kaynağı bu görüntü!

“Mini mini” seviyesinde siyaset!


AK Parti’nin 25 ve 26. Dönem Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğan, Kanal 42 TV’de meslektaşlarımız Mücahit Enes Turbil ve Emre Özgül’ün sorularını yanıtlıyordu.

Bir taraftan kendisinin de markete gittiğinde zamları fark ettiğine dikkat çekip, “her hafta her şeye zam mı gelir” dediğine dikkat çekiyordu. Diğer taraftan da doğalgaz gibi ürünlere gelen zamların “mini mini” olduğunu iddia ediyordu.

Farkında değildi ki doğalgaza gelen “mini mini” zamlar, elektriğe de suya da benzine de motorine de geliyor ve maliyetlere de yansıyordu. Maliyetler artınca da marketlerdeki fiyatlar zamlanıyordu.

Hüsnüye Hanım, “mini mini zamlar” derken farkına varmadan kendisinin “her hafta her şeye zam gelir mi” sorusuna da yanıt vermiş oluyordu ama “mini mini” tabiriyle ülkede neredeyse zam yapılmadığını savunuyordu.

Bu ve benzer açıklamaları bir tek Hüsnüye Hanım yapsa güler geçerdim. Ancak ne yazık ki ülkeyi yöneten herkes benzer açıklamalar yapıyor.

Ya vatandaşı “mini mini birler” seviyesinde görüp kandırmaya çalışıyorlar ya da kendi matematikleri “mini mini birler” seviyesinde.

Sizce hangisi?