Sevgili okurlarım, Türkiye’de iki gün önce yaşanan ilginç olay hepimize ders olmalıdır.

Sosyal medyada aniden haberler dönmeye başladı.

“Erdoğan öldü!”

Haber giderek yayılıyor, herkes birbirine soruyordu:

“Doğru mu, gerçekten öldü mü?”

Bu düzmece haber çok kısa süre içerisinde milyonlarca kişiye ulaştı.

Bazıları seviniyor, bazıları üzülüyordu!

Hiçbir fikrim yoktu ama doğru olup olmadığını epeyce kişi bana da sordu. Hepsine aynı şeyi söylemek zorunda kaldım:

“İnanmayın, asparagastır. Böyle bir ölüm olayı olsa önce dış dünyadan açıklamalar gelir. Bizimkiler istediği kadar gizlesin, eğer böyle bir şey varsa onlar bombayı, yani haberin doğrusunu bizden çok önce, anında patlatır.”

Nitekim haberin palavra olduğu kısa sürede ortaya çıktı.

★★★

Fakat gelin görün ki söz konusu haber yayıldıkça gerek saray, gerekse iktidar da ciddi biçimde paniklemişti.

Recep Bey’in yürüdüğü, yani adım atma görüntüleri piyasaya hemen sürüldü.

Gerçi kendisinin yürüyüşünde kaç zamandan beri bazı aksaklıklar olduğunu, ayaklarının sürttüğünü ekranlarda çıplak gözle bile görüyorduk ama olsun varsın...

Bu durumun ölümle herhangi bir bağlantısı herhalde olamazdı.

★★★

Bu hadisede önemli olan şudur ve hepimize ders olması gerekir...

Ölüm ve hastalık haberi yayıldıkça borsa düşüyor, döviz yükseliyordu.

Demek ki ekonominin bütün düzeni bir tek kişinin yaşamasına, ya da ölmesine bağlıydı.

Oysa Türkiye’de her gün nutuklar atılıyordu:

“Her şey çok iyiye gidiyor!”

“Vatandaş memnun!”

“Enflasyon canavarını yok etmemize bile az kaldı! Biraz daha sabredin, azzz sonra!”

★★★

Bizim basın dilinde “Asparagas” diye bir sözcük vardır. Nereden ve nasıl geldiğini bilmiyorum ama aramızda çok sık kullanılır...

“Boş ver yaa, bu haber asparagas!”

Ya da birbirimize sorarız:

“Haber doğru mu, yoksa asparagas mı!”

Dünya liderimizin sağlığına ve ölümüne ilişkin haber de işte böyle asparagas çıktı...

Sevindik.

★★★

Ancak işin çok önemli bir boyutu daha vardı.

Türk ekonomisinin pamuk ipliğine bağlı olması...

Düzmece kalkınma edebiyatını, özellikle de palavraları her gün dinlemekteyiz.

Günü kurtaramayan, hatta milleti daha beter mahvedenler de bu konuyu iyi bildiğinden, şimdi “Hedefimiz 2023. Cumhuriyet’in 100. yılında her şey düzelecek” yutturmacasına sığınmak zorunda kalıyorlar.

Dua etsinler de o tarihe kadar önemli biri ölmesin.

Yoksa ayvayı hep birlikte yeriz!



Sevgili okurlarım, Recep Bey’in ağzından çıkan sözleri ister istemez duymak ve izlemek zorunda kalıyoruz...

“Ben!”

“Bakanıma talimat verdim!”

“Benim valim!”

“Milletime diyorum ki!..”

Ortalıkta hep kendisi var!..

En büyük tek adam o, başka kimse yok.

Bizler de ona itaat etmekle yükümlü kılınan, onun talimatlarından çıkmamaya yemin etmiş bulunan 83 milyon!..

★★★

Dikkatimi çekiyor, benzer bir uygulamayı son zamanlarda Kemal Bey de yapmaya başladı.

Özellikle de gelecekten söz ederken...

“Yapacağım, edeceğim, karar verdim...”

Onun bu sözlerinden somut bir anlam çıkıyor.

“Millet İttifakı’nın gelecekteki cumhurbaşkanı adayı ben olacağım, kararları ben vereceğim.”

Son örneği onun iki gün önceki şu sözlerinden vereyim:

(PKK’nın ana üssü olan) “Kandil’i yerle bir edeceğim.”

Oysa bu ifade yerine “Kandil’i yerle bir edeceğiz” demesi daha şık olurdu.

★★★

Olabilir, Kemal Bey cumhurbaşkanlığını fazlasıyla hak etmektedir ama bunu ima yoluyla, dolaylı yollarla bile olsa açıklamak için henüz erkendir.

Bu gibi konularda yapılan ve yapılacak olan erken açıklamalar karşı cepheyi güçlendirmekten başka bir işe yaramaz.

Nitekim AKP-MHP cephesi bugüne kadar gayet iyi giden Millet İttifakı’nın arasına nifak sokup aralarını bozmak için elinden geleni ardına koymuyor.

İktidarın elinden kayıp gitmekte olduğunu gören karşı taraf, özellikle de medya güçleri şimdi panikte.

Ellerindeki tek çare, mümkünse Millet İttifakı’nı bölmek.

Kemal Bey’e naçizane tavsiyem biraz daha sabırlı olmasıdır.