Sevgili okurlarım, her gün Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerinden çeşitli mektuplar alıyorum.

Cezaevi koşullarına birkaç yazımda ısrarla değinmiş olmak, beni on binlerce mahkûm indinde herhalde hak etmediğim ölçülerde büyütmüş olmalı!

Mektupların başlangıçtaki hitap tarzları da ilginç oluyor. Bazıları samimi, bazıları resmi!

“Emin abi...”

“Sayın Çölaşan...”

“Selamünaleyküm Emin Bey...”

Cezaevinde yatmak zor iş... Her türlü özgürlükten yoksun kalıyorsunuz.

★★★

Ancak bugüne kadar aldığım ve her birini özenle sakladığım cezaevi mektuplarında bir husus dikkatimi çekiyor.

Yazılıp gönderilen mektuplar yönetim tarafından sansür edilmiyor...

Yanılıyor olabilirim ama benim izlenimim böyle... Zira bazı mektuplarda çok ağır eleştirilere yer verildiği oluyor.

İstisnasız bütün mektuplarda kocaman bir “Görüldü” damgası var. Yani her mektup ve faks, gönderilmeden önce cezaevi yönetimleri tarafından okunuyor.

★★★

Yakınmalar özellikle birkaç konudan oluşuyor.

-Mahkûmlar ailelerinden çok uzak olan cezaevlerinde tutuluyor ve onlarla görüşmeleri mümkün olmuyor. Daha yakın yerlere nakil istekleri kabul edilmiyor.

-Kendilerine gönderilen kitaplar konusunda çok gereksiz kısıtlamalar var.

-İstedikleri gazete ve dergileri parasını ödemek koşuluyla getirtebiliyorlar...

Ve bütün mektuplardan bir tek sonuç çıkıyor:

Sözcü, cezaevlerinde en çok okunan gazete.

★★★

Şimdi size birkaç gün önce aldığım bir cezaevi mektubunu aynen ileteceğim. Mektup üzerinde çok ufak tefek oynamalar yaptım, sadece birkaç kelime hatasını düzelttim.

Emrah Eser şu anda üniversite öğrencisi.

Kendisini tanımıyorum, suçunun ne olduğunu bilmiyorum.

★★★

“Sayın Emin Bey, zaman zaman biz mahkumların dertlerini köşenizde yayınladığınız için teşekkür ederim. Benim de derdimi köşenizde yayınlarsanız çok sevinirim. Saygılar.

Afyonkarahisar 1 no.lu T Tipi Cezaevi’nde 38 aydan bu yana hükümlü olarak tutuklu bulunuyorum.

Ailem İstanbul’da ikamet ediyor.

Afyon’da herhangi yakınım veya ziyaretime gelenim yoktur.

Ailem bazı şartlardan dolayı sadece açık görüşlere gelebiliyordu. Pandemi başladığından beri (20 aydır) açık görüşler de kapalı.

Şu anda şartları çok zorlayarak çok ender zamanlarda sadece (cam arkasından telefonla yapılan) kapalı görüşe ailem gelebiliyor.

Ülkemizde Covid-19 kısıtlamaları yok iken, statlara on binlerce kişi doldurulurken, konserlere binlerce kişi doldurulurken, cezaevlerinde açık görüş hâlâ kapalı.

Binlerce mahkûm eşlerini, çocuklarını, ana babalarını göremiyor.

Yine pandemiden dolayı her ay olan isteğe bağlı nakilleri de altı ayda bir açıyorlar.

★★★

Bu sene girmiş olduğum YKS sınavının sonucunda ilk 13 bine girerek İstanbul Medeniyet Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandım ve kayıt yaptırdım.

Kapalı cezaevlerinde örgün eğitim derslerine girilemiyor. Fakat dış güvenlik görevlileriyle birlikte okulun vize, final ve bütünleme sınavlarına yol parasını kendimiz karşılamak suretiyle girebiliyoruz.

★★★

Ailemin İstanbul’da olması ve eğitimimden dolayı İstanbul veya civarı illere nakil talep ettim ama kabul edilmedi.

Böyle geçerli sebeplerim olmasına rağmen benim nakil talebim kabul edilmeyecek de hangi sebep için kabul edilecek?

Cezaevi yönetiminin bu hususta dilekçemi (üst makamlara) göndermekten başka yapacağı bir şey yokmuş.

Bu durumda benim gibi kendisi, çocukları ve eşi mağdur edilen nice mahkûmlar vardır, buna eminim.

★★★

Ayrıca şehre uzaklığı 15 kilometre olan bulunduğumuz cezaevine dağıtım şirketiyle anlaşma olmaması nedeniyle şu an hiçbir gazete ve dergi gelmemektedir. İnşallah bu durum da tez zamanda çözüme kavuşur.

Sayın Emin Bey olur da mektubuma köşenizde yer verecek olursanız, ismimi vermezseniz çok sevinirim. İyi çalışmalar, saygılar.”

★★★

Sevgili okurlarım, cezaevinde yatmakta olduğunuzu düşünün...

Cezaevi şehre uzak... Şu veya bu nedenle gazete-dergi alıp okumanız mümkün değil.

Peki bu insanlar ne yapacak?

Dışarıdaki dünya ile bağlantıları nasıl kurulacak?

Kitap olayı zaten kısıtlı da, gazete okuma arzuları nasıl giderilecek?

Bu sorulara yanıt vermek biraz zor olsa gerek!

★★★

Bir konu daha dikkatinizi çekmiş olabilir...

Emrah Eser mektubunda “İsmimi vermeyin” diyor ama ben verdim!

Niçin verdiğimi soracak olursanız hemen anlatayım.

Son derece masum, akıllıca yazılmış bir mektup.

Bir mahkûmun böylesine masum bir mektupla başının derde girmesi, yatmakta olduğu cezaevinde sıkıntı yaşaması söz konusu olmamalı.

Bir yanda üniversite sınavını kazanmış ama gidemiyor, öbür yanda ise aradaki uzak mesafe nedeniyle ailesini göremiyor.

Bir ailenin hele maddi durumu iyi değilse İstanbul’dan kalkıp sık sık Afyon’a gelmesi kolay iş mi?

Devlet, bu mahkûmları ailelerinden özellikle uzak tutmakla acaba ne sağlıyor?

★★★

Emrah Eser’in söyledikleri doğru. Korona salgınını hiç kimsenin, hiçbir kurum ve işletmenin taktığı yok.

Maçlar, konserler, restoran ve kafeler tıklım tıklım dolu...

Yasaklar sadece cezaevleri için geçerli!

38 aydan bu yana cezaevinde yatmakta olan Emrah Eser beni affetsin, ismini diğer on binlerce tutuklu ve hükümlü için örnek olması dileği ile sırf bu nedenlerle açıklamak zorunda kaldım.