O gün sadece 50 kişi Meclis önündeydi.

Elinde megafonla konuşan Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın herkesi uyarıyordu! Tohumun, bir ülkenin tarım sektörü için stratejik öneme sahip olduğunu belirtiyor, tohum üretim ve dağıtımını çokuluslu şirketlerin tekeline bırakan ülkelerin, ‘’bağımsız bir tarım sektöründen söz etmelerinin mümkün olmadığını’’ kaydediyordu.

Günaydın o gün şu çarpıcı vurguyu da yapmıştı:

“... Tarımsal Araştırma Genel Müdürlüğü (TAGEM) ve Tarımsal İşletmeler Genel Müdürlüğü’ne (TİGEM) yıllardır kaynak aktarılmadı. Çünkü, kurumlar içi boşaltılarak özelleştirmeye hazırlanıyor.”

Bu açıklamadan 29 gün sonra...

Kemal Kılıçdaroğlu


31 Ekim 2006... Bugün “üretim ekonomisini” savunan iktidar partisi 5553 Sayılı “Tohumculuk Kanunu”nu çıkardı.

Yani... Bu yasaya karşı çıkanlar dedi ki: “... Yeni tohumculuk yasası, çok uluslu firmalara Türk tohumculuğunu teslim etmek anlamına geliyor.”

Yani... Çiftçiye, “Tohumu şirketlerden alacaksın” denildi!

Dün CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup konuşmasını dinlerken aklıma o gün yapılan basın toplantısı geldi. Neden mi? Çünkü, Kılıçdaroğlu toplumun önüne bir sorun ve bir reçete koydu.

16’ncı maddeye bakın


Kılıçdaroğlu dedi ki:

“... Satmanın dışında ne yaptılar? Biz her fabrika bir kaledir diyoruz. Her fabrika bir istihdamdır diyoruz. Şeker fabrikalarını sattılar ve 24 yıl sonra yurt dışından şeker ithal etmek zorunda kaldı. Saman, et, buğday ithal ediyordu en sonunda şeker de ithal etmek durumuna geldi. Sadece nisan ayında bir aylık faiz 19 milyar lira. 10 şeker fabrikasını 11 milyar liraya satıyorsun ama bir ayda 19 milyar lira faiz ödüyorsun. Bu mu devlet yönetimi, ahlak, erdem? Üreticiye destek vermediler, gübre fiyatları, ilaç fiyatları bunların hepsi arttı. Sonunda fabrikaları sattılar, dışarıya gidiyoruz, el avuç açıyoruz, şeker istiyoruz.”

İşte mesele tam da bu! Kendi kendine yeten ülkeden ithalatçı ülke konumuna gelmek.

Hatırlayın...

17 Şubat- 4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir’de düzenlenen İktisat Kongresi’nde alınan kararların 16. Maddesi’ne bakalım:

“Memleketimizde pancar yetiştirilerek, şeker fabrikaları tesis ve ziraatta münavebe usulünün tevsii ve bu suretle hayvanatımızın ve hububatımızın ıslah ve çoğaltılması...”

Ve... Uşak, Alpullu daha sonra da Eskişehir ve Turhal’da şeker fabrikaları kuruldu. Şimdi Mustafa Kemal Atatürk dönemiyle ilgili yapılan çalışmalara bakalım.

Tarımın lokomotifi ve program!


Bu konuda ciddi çalışmaları olan Prof. Mehmet Karayaman, “Atatürk Döneminde Şeker Sanayi ve İzlenen Politikalar” başlıklı 44 sayfalık çalışmasının sonuç bölümünde şu tespitleri yaptı:

“... Osmanlı Devleti döneminde tamamı ithal edilen, pahalı ve lüks bir tüketim maddesi olan şeker, Cumhuriyet döneminde izlenen politikalar sayesinde büyük oranda ülke içinde üretilen ve yaygın bir şekilde tüketilen bir gıda maddesi haline gelmiştir.

“... Türkiye bir yandan şeker fabrikalarının kurulmasını teşvik ederken diğer yandan şeker üretiminde, tercihini şeker pancarından yana kullanmıştır.

“... Türkiye’nin maliyeti daha ucuz olan şeker kamışı yerine şeker pancarına yönelmesi ve şeker pancarı ekimini yaygınlaştırması sosyal devlet anlayışının bir ürünü olup devlet, şeker pancarı tarımı sayesinde toplumun daha geniş bir kesiminin üretim faaliyetlerine katılmasını amaçlamıştır.

“... Tarımda makineleşme ile gübre ve kimyevi ilaç kullanımının yaygınlaşması, daha fazla kişinin istihdam edilmesi, elde edilen küspe ile hayvan yetiştiriciliğinin teşviki, nakliye, taş ve kireç ocağı işletmeciliği gibi ekonomik faaliyetlere sağladığı ivme sayesinde şeker endüstrisi, tarıma dayalı endüstriyel kalkınmanın lokomotifi olmuştur.

“... Hükümet, şeker üretimini sadece özel sektöre bırakılamayacak kadar önemli bir stratejik ürün olarak görmüş ve 1930’lu yıllardan itibaren şeker fabrikaları ve şeker ithalatı üzerinde, etkin bir devlet kontrolü sağlamıştır.

“... Atılan adımlar ve yerinde yapılan müdahaleler sayesinde şeker sanayinin istikrarlı bir şekilde gelişmesi sağlanmıştır. Türkiye, II. Dünya Savaşı sırasında ihtiyacı olan şekerin büyük bir kısmını kendi imkanları ile sağlayabilen birkaç ülkeden biri haline gelmiştir.

SONUÇ: Şekersiz çay için ama şeker üretmekten vazgeçmeyin! Bugün ekonomik program arayanların uzaklara gitmesine gerek yok. Çözüm yolu 1923-1938 arasında!