“Geçmişe dönüp bakınca şunu görürüz. Divriği’nin demiri, Zonguldak’ın kömürü, Nazilli’nin basması, Beykoz’un kundurası... Bizler için sadece birer işletme adı değildir. Birer ürün, birer maden adı da değildir. Daha ötesi, daha fazlası, daha anlamlısıdır.”

Bayramın son günü elimde çok değer verdiğim dostum, Cumhuriyet yazarı Prof. Barış Doster’in “Cumhuriyet Nasıl Savunulur?” adlı kitabı var, okuyorum ve bugün yaşadığımız ekonomi-politik sıkışmışlığın çıkış yolunu görüyorum. “Divriği, Zonguldak, Nazilli, Beykoz” diyor Doster!

Örneğin...

Yolu, fabrikası olmayan, yeterli hastanesi, sağlık ocağı, okulu, doktoru, öğretmeni, ebesi, hemşiresi, mühendisi olmayan ülkenin, 1929 Dünya İktisadi Buhranı’nın da etkisiyle, kamu öncülüğünde, planlı sanayileşme adımlarının hızlandığını unutmayın.

Örneğin...

Kamucu, devletçi politikalara yönelmede, planlama bilincinin gelişmesinde, kurucu kadroların iradesi yanında, dünya konjonktürünün ve Sovyetler’le gelişen ilişkilerin etkisini yadsımayın.

Barış Doster’in kitabının bize ya da yarının iktidarını kurmak isteyenlere hatırlattığı hakikatle bir kez daha karşı karşıya geldim:

“Bilim sınıfsaldır, ideolojiktir. Kaynağı, kimden alıp , önce kimin için kullanacağınız, ekonomi sorusu, maliye sorusu değildir. Bilimsel faaliyetlerin kimin, hangi sınıfların katkısıyla yürütüldüğü, o bilimsel faaliyetlerin çıktılarından, sonuçlarından, ürünlerinden öncelikle kimlerin faydalanacağını da belirler. Bu teknik bir yaklaşım değil. İdeolojiktir.”

Evet... Soru net: Kaynağı kimden, nasıl alıp, önce kimin için kullanacağız?

Geliri adil dağıtmak


Neoliberal iktisat hocaların tespiti belli:

“Piyasanın amacı; toplumsal sorunları çözmek, geliri adil dağıtmak, refah toplumu yaratmak değildir.”

Bunun karşısına koyacağın çözüm yolu ne? Bugün masada buluşan altı parti “geliri adil dağıtmak” istiyor mu?

Örneğin...

Ekonominin insan ve toplumdan, sınıf ilişkilerinden bağımsız ele alınamayacağı, sadece ve sadece piyasaları, finans merkezlerini, döviz kurunu, faiz oranlarını konuşarak, sorunların çözülemeyeceği konusunda net miyiz?

Örneğin...

Üretim mi tüketim mi? İthalata bağlı ekonomi mi?

“Geliri adil dağıtmak” isteyen kimse şunu açıkça söylemeli:

Asgari ücretteki artış alım gücüne yansımaz. Çünkü, enflasyon artıyor, alım gücü düşüyor. Bu da kaçınılmaz olarak istihdam kaybına, işsizlik kaybına neden oluyor. Ben iktidara geldiğimde kendi üretim modelimi ortaya koyacağm ve planlı ekonomi modeliyle sorunları aşacağım! Unutmayın: Bugün neoliberallerin kıblesi ABD’de nüfus verilerine göre, 2020 yılında ülkedeki yoksul sayısı 37.2 milyon. Dünyanın en zenginlerinin evlerinin bulunduğu semtlerin birkaç kilometre ötesinde binlerce insan sokakta yaşıyor.

Halkçılık-devletçilik!


Cumhuriyet, Atatürk, sınıf, gelir dağılımındaki adalet üzerine konuşuyorsak ve “Ben çözerim” diyorsanız şunu da unutmayın: Toplumcu dünyanın filozofu ve eylem adamı Karl Marks, “Toplumlar, önlerine çıkan sorunları çözerek ilerler” dedi.

Tarih 7 Aralık 2021...

Fransız iktisatçı Thomas Piketty’nin çalışma grubu “Küresel Eşitsizlik Laboratuvarı” pandemi döneminde servetin dağılımına ilişkin bir rapor yayımladı. Raporda, pandeminin milyarderler için altın çağ olduğu vurgulandı. Paris merkezli raporda, yaklaşık 2 bin 750 milyarderin dünya refahının yüzde 3.5’ini elinde tuttuğu yazıldı. Bu pay 1995 yılında yüzde 1 seviyesindeydi ve en hızlı artış pandemiden itibaren gerçekleşti. Yani... Dünya nüfusunun en fakir yarısı ise, zenginlerin refahının yaklaşık yüzde 2’sine sahip.

Raporda, bizim de dahil olduğumuz Latin Amerika ve Orta Doğu’nun, servetin yüzde 75’inin yüzde 10’luk grubun elinde bulunması ile birlikte, eşitsizliğin en fazla görüldüğü bölgeler konumunda olduğu kaydedildi.

Sorun belli: Eşitsizlik!

Peki ya çözüm?

Barış Doster’in şu tespiti ve çözüm önerisiyle bitirelim:

“Ekonomi-politik üzerine kafa yorarken, tarihsel ve toplumsal yapıyı gözetmek gerekir. Bunlar bir bütündür. Bu gerçeği bilen Atatürk, o nedenle ulus devleti, ulusal ekonomiyi, planlamayı, kamuculukla birlikte ele almıştır. O yüzden Cumhuriyet Devrimi’nin özeti ve simgesi olan Altı Ok arasında halkçılık ve devletçilik vardır.”

SONUÇ: Kemal Kılıçdaroğlu, elektrikleri kesildiği gün karanlıkta ilan etti: “Neoliberalizm çöktü. Zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksul hale getirildi. Bu zenginler servetlerinin yüzde 1’ini paylaşsalar bütün çocukların eğitim masrafları karşılanır. Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan bu sistem miadını doldurdu. İmkansız görünen düşüncelerin zamanı gelmiştir.”