Uluslararası Para Fonu... Yani IMF...

“Paradan para kazanmanın” fonu IMF bile “Pandemiden Savaşa Mali Politika” başlıklı Mali Monitör raporunda kabul etti: “Hükümetlerin önceliği açlık ve yoksulluk sorunu olsun.”

1940’lardan 1970’lere kadar geçen zamanı hatırlayın.

Küçük bir ABD eyaleti olan New Hampshire’deki küçük bir bölgenin adıydı Bretton Woods. 1944’te, Birleşmiş Milletler Para ve Finans Konferansı’na ev sahipliği yaptı. Dediler ki: “Uluslararası ticaret yeniden başlamalı. İki dünya savaşı sonrasında çöken uluslarası para sistemi yeniden oluşturulmalı.”

Ve... Bretton Woods sistemiyle 44 ülke, para birimlerini dolara endeksledi.

Ve... Amerika’da Uluslararası Para Fonu (IMF) kuruldu.

IMF’nin görevi uluslararası para sisteminin istikrarını desteklemek, finans düzeni ve belirlenmiş döviz kurlarını kontrol altında tutmaktı. Amerikan doları, Bretton Woods sisteminin temelini oluşturduğu için, doların değeri tüm para sistemlerinin değeri için büyük bir önem kazandı. Vietnam Savaşı’yla birlikte Amerika’nın para arzı arttı, bunun sonucunda da doların değeri düştü. Bretton Woods sistemi de çöktü.

Sonrasında, Şikago Okulu’nun dünyaya dayattığı “neo-liberalizm”le “paradan para kazanan” anlayışın hakimiyeti devam etti. IMF, askeri diktalarla iş yaptı, sendikal haklar “liberalizm” tarafından çöpe atıldı, özelleştirmelerle birlikte “açlık-yoksulluk” artık kabul edilemez hale geldi. Ya bugün...

İşte tam bu noktada dünya “ne yapmalı” diyor!

Üretim-bölüşümde devrim


Marks’ın yol arkadaşı Engels, “Anti-Dühring’te şu tespiti yapar:

“... Gerek modern kapitalist üretim tarzının yarattığı üretici güçler, gerekse bu üretim tarzı tarafından kurulan malların bölüşümü bizzat bu üretim tarzının kendisiyle apaçık bir çelişkiye girmiştir ve aslında bu çelişki öyle bir raddeye varmıştır ki eğer modern toplumun tamamı yok olup gitmeyecekse üretim ve bölüşüm tarzında bir devrim olmalıdır...”



CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “elektrik eylemini” izlerken “modern toplumun yok olması” cümlesi geldi aklıma! Evet... Üretim ve bölüşüm tarzında bir devrim olmalı! Kılıçdaroğlu’nun “tek kişilik eylemi” amacına ulaştı. Çığlık duyuldu ve farkındalık hedefine varıldı. Peki şimdi ne olacak?

SORU ŞU: 2021 yılında, elektrik ve doğalgazda bütün abonelere uygulanan toplam kesinti sayısı 4 milyon 542 bin 925... Yani her ay ortalama 378 bin aboneye enerji kesintisi uygulandı. CHP, “Bizim iktidarımızda elektrik kesilmeyecek” sloganını hangi programla hayata geçirecek? Geldik mi meselenin sadece “güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş” olmadığına... Ya da altı partinin yurttaşa ne yapacağını anlatacağı bir ekonomi programının ne kadar önemli olduğuna!

Faşist liberaller kaybetti!


Modern toplum kazanacaksa - ki kazanacak- bu Turgut Özal-Tansu Çiller-Kemal Derviş-Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül-Ali Babacan çizgisiyle olmaz. “Program” dedim, diyeceğim. Açtım, CHP’nin programını bir kez daha okudum. Önceki gece saat 21’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun eşi Selvi Kılıçdaroğlu’yla kameralar karşısında “ışıksız” açıklamasını izledim ve şu cümleleri duydum:

“... Neoliberalizmin sonu gelmiştir. Zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksul hale getirildi. Bu zenginler servetlerinin yüzde 1’ini paylaşsalar bütün çocukların eğitim masrafları karşılanır. Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan bu sistem miladi doldurdu. İmkansız görünen düşüncelerin zamanı gelmiştir. İşte ben bu aç gözlü politikacıların yarattığı karanlığa karşı ayaktayım. Bu eylemin sivil itaatsizlik çağrısı değil bir direniştir. Bu sizin hakkınızı arama mücadelemdir.”

Evet bir sistemin çöktüğünü anlattı CHP lideri!

Neoliberalizmin bittiğini duyurdu milyonlara.

Her şey zıddıyla vardır. Neoliberalizm çöktüyse kamucu-halkçı sistem kazanmıştır! Uygulanılması gereken sistem de budur

Çünkü... Neoliberalizm her şeyden önce bir politik-ekonomik pratikler teorisidir. İnsan refahını artırmanın en iyi yolunun güçlü özel mülkiyet hakları, serbest piyasalar ve serbest ticaretin temel alındığı bir kurumsal çerçeve içinde bireysel girişim beceri ve hürriyetlerini serbest bırakmak olduğunu iddia eder...

Oysa İngiliz sosyal kuramcı David Harvey net anlatmıştı:

“Kim nasıl neoliberalleşti? 1970’lerde Şili ve Arjantin gibi ülkelerde cevap basit. Neolibealleşme de bir o kadar hızlı, acımasız ve netti: Geleneksel üst sınıfların ve ABD hükümetinin desteklediği bir askeri darbe ve darbenin ardından bu sınıfların iktidarını tehdit eden işçi ve kentli toplumsal hareketleri bünyesinde yaratılmış bütün dayanışmaların acımasızca bastırılması...”

Ya Türkiye? 12 Eylül faşist darbesiyle birlikte hayata geçirilen ekonomik programın uygulayıcıları, özelleştirmelerle yerli olan ne varsa yabancıya sattı. Yurt içi üretim azaldı. İthalat arttıkça da cari açık büyüdü. Dış borç da böylece sürdürülemez hale geldi. Borçla yürüyen ekonomiye dönüştü. İç ve dış kaynaklar inşaat ağırlıklı yatırımlara yöneltildi. Tüketim toplumu ortaya çıktı. Ve bugün artık deniz bitti. Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi “imkansız görünen düşüncelerin zamanı geldi”... CHP lideri lütfen parti programına ve tarihine bir daha baksın ve imkansızı başaran ALTI OK’u ve Atatürk’ü görsün.

NOT: Moda Sahnesi, geçen ocak ayında “elektriği ödemiyoruz” demişti. Aralık ayında 7 bin lira olan fatura, ocak ayında 20 bin liraya çıkmıştı. Elektrikleri kesildi, eylem yapıldı... Dört aylık eylem 21 Nisan’da sonlandı. Çünkü Moda Sahnesi de biliyor ki çözüm “programda”.