Çetin bir eğitim süreci ve binbir emekle yetişen hekimler, kavimler göçü misali ülkemizi terk ediyor. Haberlerini okumuş, izlemiş olabilirsiniz: Hekimlerin göçünü, yurt dışında çalışabilmek için gerekli bir belge üzerinden izlemek mümkün. Kısaca ‘iyi hal belgesi’ olarak anılan bu evrakın başvuruları, Türk Tabipleri Birliği’ne (TTB) yapılıyor, kayıtlara giriyor.

Geçen haziran ayında ‘iyi hal belgesi’ için başvuran hekim sayısını 229 olarak açıkladı TTB. Tek bir aydaki bu başvuru sayısı, 10 yıl önce, yılın tamamında yapılan başvurunun yaklaşık 4 katı. Dahası var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hekimler için ‘Giderlerse gitsinler’ dediği tarih olan 8 Mart’ın hemen öncesinde yurt dışında çalışmak isteyen doktor sayısı, bu sözün ardından, yüzde 45 oranında artış gösterdi. (Başvuru sayısı Şubat 2022’de 157’ydi.)

Gelin, yurt dışında çalışmak isteyen hekimlerin, ‘iyi hal belgesi’ başvurularındaki 10 yıllık seyre bir bakalım:



★★★

Pandeminin ilan edildiği 2020 yılındaki küçük bir düşüş hariç, hekimler göçünün özellikle 2016 yılından sonra katlanarak arttığını görmek mümkün.

Bu tabloda çıkışların artmaya başladığı tarihe bakarak farklı tespitler yapılabilir. 15 Temmuz darbe girişimi ardından ilan edilen OHAL rejimi, koyulaşan antidemokratik siyasal iklim, başkanlık sistemine geçiş, temel haklardaki bozulma, yükselen ekonomik kriz, özlük haklarına iktidarın kulak vermeyişi, sağlık çalışanlarına şiddet vakalarındaki artış gerekçelerinin her biri, ayrı ayrı veya birlikte etken olmuş olabilir.

‘DEVASA ŞEHİR HASTANELERİ’

Altını asıl çizmek istediğim boyut, hekimler göçü ile şehir hastaneleri arasındaki bağlantı.  Aslında bu bağlantıyı (olumlu anlamıyla) Cumhurbaşkanı Erdoğan, yine o malum konuşmasında (8 Mart 2022) kurmuştu. ‘Bu devasa şehir hastanelerini yapanlar kimdi?’ diyerek yurt dışına gitmek isteyen doktorların bir anlamda kadir kıymet bilmediklerini ihsas etmişti. Oysa yine sayısal verilere göz attığımızda Erdoğan’ın vurguladığı bu bağın, olumlu değil olumsuz yönde geliştiğini görüyoruz.

İlk şehir hastaneleri 2017 yılında  Mersin ve Yozgat’ta hizmete girdi. Ardından yine aynı yıl Isparta ve Adana şehir hastaneleri açıldı. İzleyen yıl 2018’de de yine dört şehir hastanesi (Kayseri, Elazığ, Eskişehir, Manisa) daha faaliyete başladı. (Sağlık Bakanlığı, yatak sayılarını duyururken adeta yeni bir kapasite ekleniyor izlenimi verse de şehir hastaneleri uğruna yerleşik köklü hastaneler kapatıldığı için sayıda anlamlı bir değişim olmadı) 2019 yılında da Ankara ve Bursa Şehir Hastaneleri açıldı.

MÜTEAHHİTLER İLE HEKİMLER

Görüleceği gibi, Kamu Özel İşbirliği modeliyle yaptırılan şehir hastanelerinin 10’u, dönemini içeren üç yılda ardı ardına açıldı. Bu aralık, hekimler göçünün katlanarak artmaya başladığı dönem ile aynı. 2016 yılında 245 hekim yurt dışına giderken 2017’de 245, izleyen 2018 yılında 802, 2019 yılında ise 1.042 hekim yurt dışına çıktı. (Bu sayıların yaklaşık yarısını uzman hekimlerin oluşturduğunu da not düşelim.) Başka bir deyişle, şehir hastaneleri ne kadar modern ve konforlu olurlarsa olsunlar, hekimler için ülkede çalışmayı yeğleyecek bir çekim merkezi olamamış.

Özlük haklarındaki gerileme, hekimlerin tercihinde önemli olsa da tek neden değil. Asıl motivasyonun, özlük haklarını da içeren, ‘uygar bir çalışma ortamında değerin bilinmesi’ olduğunu görebiliyoruz. İşte bu noktada, ülkeyi yönetenlerin tercihlerinin faturası çıkıyor ortaya.

Resmi verilere göre, şehir hastanelerini yapan şirketler için bütçeden ayrılan ödenek 2017’de 301 milyon TL’yken, 2022’de 21.5 milyar TL’ye yükseldi. Tam da aynı dönemde sağlık çalışanlarının sorunlarının ağırlaşması ve hekimler göçündeki artışın bir rastlantı olduğunu kim söyleyebilir?