En baştan yazayım: Şarkıcı Gülşen’in imam hatipliler konusundaki genellemesini kabul etmiyor ve kınıyorum.

Zira sapıklık meselesi okunan okulla, bulunulan mahalleyle, yapılan işle değil karakterle ilgilidir ve bireyseldir.

Gülşen de söylerken kurduğu cümlenin önünü arkasını pek düşünmemiş olacak ki tepki çekince söylediklerinin yanlış olduğunu fark edip özür dilemiş.

Bu tespiti yaptıktan sonra esas meseleye gelmek istiyorum:

Söylediği şey yanlıştı diye Gülşen’in tutuklanması doğru değil.

Gülşen’in söyledikleri gibi başına gelenleri de kabul etmiyor ve kınıyorum.

★★★

Gülşen’in tutuklanması, es geçilecek bir gelişme olmadığı gibi, Türkiye’de devlet yönetiminin ve yargının artık Anayasa’ya, hukuka ve insan haklarına değil, başka referanslara göre işlediğini gösteren bir gelişme!

(İşini gerektiği ve hak ettiği şekilde yapan bütün imamlara saygı duyduğumu bir kenara not ederek) Şu tespiti yapmak zorundayım:

İktidar memlekette kendini dokunulmaz gören bir “ruhban sınıfı” yarattı. Onlara dokunan yanıyor ama onlar herkese istediklerini yapabiliyor, istediklerini söyleyebiliyor.

Gülşen o sözleri dolayısıyla tutuklandı.

- Peki (Dikkatinizi çekerim Büyük Taarruz’un 100. yıldönümü olan 26-30 Ağustos tarihleri arasında soruyorum) bu ülkenin kurtarıcılarına, kurucularına Ayasofya minberinden “Hain” diyen imamlara ne yapıldı?

- Peki 2019’da Gaziantep Şahinbey ilçesi İyinacar Camisi’nde bayram namazı için gelenlere “Kurtuluş mücadelesinde bizi kandırdılar. Anlatılan kahramanlıkların hepsi yalan. Keşke o gün kaybetseydik, belki Osmanlı’yı daha sonra yeniden kurabilirdik” diye seslenen imama ne yapıldı?

★★★

Büyük Taarruz haftası olduğu için öne çıkardığım bu iki örnekle bitiyor mu?

Maalesef hayır. Bakın daha neler neler var:

- Mesela Cumhuriyet’le, Anayasa’yla ciddi sorunları olan Mehmet Boynukalın diye biri var.

Bir defasında “1921 ve 24 Anayasalarında devletin dini İslam’dı ve laiklik yoktu. Cumhuriyet fabrika ayarlarına dönsün” diyerek Anayasa suçu işlemişti.

Başka bir sosyal medya mesajında “Sürekli ‘kadın cinayetleri’ vurgusu, kadını erkeğe düşman etmeye çalışan bir sloganik medya propagandasıdır” diyerek kadın cinayetlerini haklı gibi göstermeye çalışmış, kadınları hedef göstermişti.

Kendisine tepki gösterenlere de şöyle seslenmişti:

“Merak etmeyin ey güruh, haram (!) ettiğiniz vergilerinizden bana düşen hisseden hepinize kaliteli pamuk aldım, artık helal edersiniz, ne yapayım.”

Bir ilahiyatçının pamuk ironisiyle ortaya koyduğu ahlaki seviyeye bakar mısınız?

Sadece Mehmet Boynukalın mı?

- Deve sidiğinin şifa olduğunu savunan Ebubekir Sifil isimli bir ilahiyatçı var.

Geçenlerde namaz kılmayanlar için adeta “katli vaciptir” fetvası vermiş. Aynen şöyle demiş:

“Adam keyfi olarak namazı sürekli biçimde aksatıyorsa cezaya çarptırılır. Çağrılır azarlanır, çağrılır tekdir edilir, çağrılır dövülür. Devam ederse taziren öldürülebilir.”

- Son dönemlerde Ankara’dan öne çıkan Boynukalın’la Sifil’le yarışan imam Halil Konakçı’ya ne dersiniz?

İşi gücü bırakmış, popülaritenin keyfini yaşıyor, her kesime laf yetiştiriyor. Kadınlardan pek haz etmiyor. Şu sözlerine bakar mısınız:

“Helal rızık mükellefiyeti yok kadının. O sizin göreviniz, adamların görevi. Ama her yerde kadın istihdamı var, daha cazip çünkü. Bak sokaklar ne hale geldi! Kasap dükkânı gibi. Et görmekten içimiz dışımıza çıkıyor artık. 100 yıl önce dedelerimizin yatak odasında göremediği kıyafetleri biz çarşıda pazarda plajda görüyoruz. Neden? Bu kadınların başında yok mu adamları abileri babaları kocaları? Geçtim helali haramı hadi buna inanmıyorsun. Tamam ateistsin, imanın zayıf... Ya hiç mi kıskanmıyorsun lan? Kızın, karın öyle sokağa çıkarken, video paylaşırken hiç mi vicdanın sızlamıyor? Benim aklım bu işi almıyor. Allah sonumuzu hayretsin.”

Bu örnekler biter mi hiç?

Bitmiyor elbette.

- Temmuz ayında Konya’da bir imam, sağlık çalışanları hakkında tüyleri diken diken eden bir konuşma yaptı. Buyrun buradan yakın:

“Dün hastanelerin hiçbir tanesi görev yapamadı. Bu, doktorların daha fazla öldürülmesini getirir, tahriktir. Geçen hafta anlatmadım mı kadın cinayetlerini. Televizyonlarda göstere göstere kadın cinayetlerini çoğalttık. Bu neyi getirir yani? Vardın, hastaneden boş döndün. İğne yaptıracaksın, oğlun ölecek evinde. Doktor da dedi git bugün grevdeyiz. Öldürmez misin, dövmez misin, sövmez misin? Buna fırsat vermeyelim.” 

★★★

Ekonomide, siyasette, dış politikada pek tutunacak dalı kalmayan iktidar da son çare olarak bu ruhban sınıfına sarılmıştır.

Daha önce kendilerini ruhban sınıfı gibi konumlandıranların memlekete verdiği zararları hepimiz yaşayarak gördük.

Kendileri dışında herkesi hor gören, kendileri gibi olmayanlara yaşama şansı tanımak istemeyen ruhban sınıfının hayatımızı şekillendirme çabasının bir sonucudur Gülşen’in tutuklanması ve hukuk devletiyle bağdaşmayan bu tedbir, insana ister istemez “bir giyotinleri eksik” dedirtmektedir.

Gülşen serbest bırakılmalıdır!