SÖZCÜ’de dün yayınlanan yazımda sıkça muhatap olduğum “Ukrayna-Rusya görüşmelerinin İstanbul’da yapılması, iktidara yarar mı?” sorularına toplu yanıt vermeye çalışmıştım.

Gelen mesajlardan, telefonlardan gördüm ki birçok okur benim
gibi düşünüyor. Yani “Vatandaşla akaryakıtı, eti sütü buluşturamayınca, çiftçiyle mazotu barıştırmadıkça, Ukrayna ile Rusya’yı buluşturmanın, barıştırmanın bir faydası olmaz” diyor.

Ancak “Tayyip Erdoğan çok şanslı, içerde olduğu gibi uluslararası arenada da tam köşeye sıkışmışken Rusya-Ukrayna krizi kendisini gösterme fırsatı yarattı. İki-üç puan da olsa oyları artar” diyenler de oldu.

★★★

Bugün de başka bir soruya toplu yanıt vermek isterim. Her yerde olduğu gibi iki gündür Hatay’da sık sık duydum şu soruyu:

“CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayı olur mu?”

Benim yanıtım şu:

Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayı olmak konusunda çok istekli.

Diğer taraftan Kemal Bey’in yakın ekibi adaylık konusunda kendisinden de istekli ve inançlı.

Türkiye’nin Parlamenter Sisteme geçişinde ve Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken bu ülkenin Cumhurbaşkanı olmayı kim istemez ki?

Bu tespiti yaptıktan sonra şunu da açıkça ifade etmemiz gerekir ki Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı olmayı çok istiyor ama tarihe “en kritik seçimi kaybeden lider” olarak geçmeyi de istemiyor.

Bu yüzden son dönemeçte yapılacak kamuoyu anketlerinde kaybedeceği ya da kıl payı fark nedeniyle kazanması riskli görünen bir seçime girmek istemeyecektir.

Yakın ekibi aksine inansa da Kılıçdaroğlu böyle bir ihtimal söz konusu olursa, seçimleri rahat kazanacak güçlü bir adayı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın karşısına çıkarma konusunda tereddüt etmeyecektir.

★★★

Peki “Bu koşullar altında Erdoğan’ın karşısına kim çıksa kazanır” denilen bir ortamda Kılıçdaroğlu söz konusu olduğunda “kazanamaması” ihtimali neden bu kadar fazla dillendiriliyor?

Ben bilmiyorum! Bunun yanıtını sosyologlar ve siyaset bilimciler açıklasın.

Ancak şunu sokakta çok açık bir şekilde görüyorum: “Kılıçdaroğlu’na oy veririm” diyen insanlar dahi cümlelerini “Ama aday olmasın, riske atmasın kazanamaz” diye tamamlıyorlar.

Sanırım, hakkında “oy veririm” diyenlerin “kazanamaz” diyenlerden misliyle fazla olduğu nadir siyasetçilerden biridir Kılıçdaroğlu.

Bu Kılıçdaroğlu açısından ciddi bir güven sorununun çok açık bir göstergesidir.

Bu yüzden Kılıçdaroğlu’nun aday olmadan önce, artık kaybetmeye tahammülü kalmayan ve risksiz bir zafer isteyen muhalefet tabanını, hatta önce CHP tabanını kazanabileceğine ikna etmesi gerekiyor.

Yargıyı bunlarla meşgul etmeseler keşke!


Önümde bir iddianame var. Aslında Jin TV ve PKK terör örgütünün medya yapılanmasıyla ilgili olarak hazırlanmış detaylı bir iddianame. Ancak sanık listesinde Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin yönetim kurulu listesi var. Siz de benim gibi diyeceksiniz ki “ne alaka?”

Sekiz sayfalık iddianameyi okudum. Uzun uzun JİN TV isimli kanalla terör örgütünün bağlantılı olduğuna dair görüş ve deliller anlatılıyor.

En sonundaki kısa bir paragrafta da çevreyle ilgili bir haberine ödül verdiler diye Mimarlar Odası’nın Ankara Şube Yönetimi’ne  “terör örgütüne yardım” suçlaması yöneltiliyor ve sanıkların “Biz çevre haberine ödül verdik, kanalın örgütle ilişkili olup olmadığını bilmiyorduk” diye özetleyebileceğim ifadesine yer veriliyor.

Zaten, iddianameyi hazırlayan savcı bir sürü emek harcamış, baştan sona JİN TV’nin terör örgütünün medya yapılanmasının bir parçası olduğunu kanıtlamaya çalışmış. Soruşturma da bu görüşün bir yargı kararıyla tescillenmesi için başlatılmış.

Demek ki geçmişte böyle bir mahkeme kararı yokmuş.  Böyle bir karar yoksa, bu ilişki daha yeni resmi olarak tescillenmek isteniyorsa Mimarlar Odası Ankara Şubesi’ne yöneltilen suçlamanın yasal dayanağı nedir?

Bu soruma Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın bir hukukçu olarak ne yanıt vereceğini merak ediyorum.

İş yükü başından aşkın olan ağır ceza mahkemelerimizi bunlarla meşgul etmeseler keşke?