Türkiye ekonomisi, en kötü dönemlerinden birini yaşıyor. Gelirler artmıyor ama giderler geometrik bir şekilde yükseliyor.

Elektriğe, doğalgaza, akaryakıta gelen zamlar, sadece vatandaşları vurmuyor. Aynı zamanda üretim maliyetlerini artırıyor. Üretim maliyetleri de vatandaşlara zam olarak yağıyor.

Görünürde faizler artmıyor, kur artmıyor ama faturalar artmaya devam ediyor.

İlacını veresiye alan, saatlerce ekmek kuyruğunda bekleyen, doğalgaz faturası artmasın diye kombiyi yakmayan, ısınmak için AVM’lerde, süpermarketlerde dolaşan, elektrik faturası artmasın diye televizyon ışığında oturan vatandaşlar var.

Küçük ve orta ölçekli sanayiciler faturalar, navlun giderleri ve kesintiler nedeniyle zor duruma düşmüş.

★★★

Ülkede hal böyleyken sorunları çözmesi, çözüm üretmesi gereken iktidar ne yapıyor?

- Bahane üretiyor, dış güçleri, marketleri ve muhalefeti suçluyorlar. Neredeyse “hayat pahalılığının sorumlusu vatandaşlardır” diyecekler.

- Açıkları kapatmak için vatandaşa vergi, ceza ve zam yağdırıyorlar. Devletin vergi, harç, ceza ve “güncelleme” gelirleri iki katına çıkmış vaziyette.

- Yandaş müteahhitlerin dövizle yapılan garanti ödemelerinden, saraylardan, konvoylardan, uçaklardan, helikopterlerden zerre tasarruf yapmıyor, örtülü harcamalara devam ediyorlar. Buna da “itibarı” gerekçe yapıyorlar. Eczaneden veresiye ilaç alan, ekmek kuyruklarında saatlerce bekleyen, manavdan atılmış meyve ve sebzeleri toplamak zorunda kalan vatandaşın itibarı kimsenin umurunda değil.

- Beka edebiyatı yapıyorlar. Sanki Türkiye geçmişte ateş çemberinin ortasında değildi, bu iktidarın zamanında böyle oldu. Sanki terörle mücadele geçmişte yapılmıyordu. Sanki Mehmetçik, polis ve istihbarat teşkilatları önceden yan gelip yatıyordu da sadece bu iktidarın döneminde çalışmaya başladı.

- Gündem değiştirmek için nafile çabalara giriyor, yapay gündemler yaratıyorlar. Sosyal medyadaki trol orduları, her gün ayrı bir “gündem çalışması” yapıyor. Her akşam birilerine “haddini bil”, birilerine de “yalnız değilsin” diyorlar.

- Vatandaş yaşadığı olumsuzluklara ses çıkarmasın, korksun diye baskıyı artırıyorlar. Gösteri ve toplu yürüyüş hakkı tarihe karıştı. En ufak bir protestoda ciddi bir kolluk şiddeti sergileniyor. Eleştiri suç olmuş vaziyette. Cumhuriyetin mahkemeleri, cezaevleri, müfettişler vatandaşa, esnafa, sanayiciye karşı korku unsurlarına dönüşmüş. Şarkıcı Sezen Aksu’nun 5 yıl önce yazdığı bir şarkı yüzünden bugün hedef yapılması, “dilini koparmakla” tehdit edilmesi, Sedef Kabaş’ın televizyonda söyledikleri nedeniyle tutuklanması, on binlerce insana hakaret davası açılması bunun en bariz örneğidir.

★★★

Başarılı bir iktidar, yarattığı refah ortamıyla, hoşgörüsüyle, farklılıklara karşı saygısıyla vatandaşının gönlünü kazanmaya çalışır, vatandaşla arasındaki bağı sevgi üzerine kurar. Şimdiki iktidar, hayat pahalılığı ve işsizlik karşısında inim inim inleyen vatandaşı, gerilim ortamı yaratarak, baskı yaparak, korkutarak yola getirmeyi tercih ediyor.

Sezen Aksu’nun “dili koparılarak”, Sedef Kabaş hapse atılarak on binlerce vatandaşa “hakaret davası” açılarak, iktidardan ve icraatlarından rahatsız olanlara sürekli “Oturun oturduğunuz yerde, yoksa sizin de başınıza gelebilir” mesajı veriliyor.

Uzun lafın kısası, iktidar varlığını sürdürmek için “korku, gerilim ve baskı” silahına muhtaç hale gelmiş.

Çünkü, vatandaşa refah sunamıyor.

Çünkü, icraatlarına güvenemiyor.

Çünkü, sorunlara çözüm üretemiyor.

Çünkü, hoşgörüsü de söyleyecek sözü de kalmamış.

Ocak ayı bizim yas ayımız!

Ocak ayı biz gazeteciler için yas ayıdır. Metin Göktepe, 8 Ocak 1996’da polisler tarafından işkenceyle öldürülmüştü. Hrant Dink, 19 Ocak 2007’de bir çocuktan katil yaratanların suikastına uğramıştı. Bugün hepimizin ağabeyi, duayen gazeteci Uğur Mumcu’nun katledilişinin 29. yıldönümü.

Ne yazık ki aradan yıllar geçse de gazeteciler karanlık güçlerin, eleştiriden hoşlanmayan iktidarların hedefi olmaktan kurtulamıyor.

Gazetecilik, iktidarlar için halkla ilişkiler çalışması ya da propaganda yapması gereken bir meslekmiş gibi görülmeye başlandı. Oysa gazetecilik, özünde elindeki gücü hor kullanan, suiistimal eden insanları rahatsız eden, sıkıntıya sokan haberleri yapmaktır.

Ülkede basın özgürlüğü hep geriye gidiyor. Halbuki basın özgürlüğü olmadan demokrasi, demokrasi olmadan refah olmaz.

Uğur Mumcu’yu ve meslek şehitlerimizi saygıyla anıyor, meslektaşlarım için “özgürlük” diyorum. Yarın değil, hemen şimdi!