Baştan şunu not düşeyim:

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “uyuşturucu parasıyla cari açığı kapatıyorlar” sözlerini çok ileri bir yorum olarak buluyorum.

Bu cümleyi kurabilmek için çok ciddi ve somut verilere ve bu iddiayı teyide muhtacız.

Ancak şunu da söylemeliyim:

Kılıçdaroğlu’nun dünkü TBMM Grup Konuşmasında dikkat çektiği noktalar ise çok önemlidir:

- Zira bu iktidarın çıkardığı iki “varlık barışı” yasasıyla ülkeye dışarıdan gelen ya da ülkede saklandığı yerden çıkıp sisteme dahil edilen önemli miktarda paranın kaynağı konusunda ciddi soru(n)lar var.

Kamu maliyesi hiçbir zaman şeffaf davranmadığı için bu paraların miktarı ve kaynağı konusundaki sorulara yanıt bulamıyoruz.

- Bir diğer önemli husus ise -Kılıçdaroğlu’nun da işaret ettiği gibi- İstanbul başta olmak üzere, ülkemizin son zamanlarda yabancı mafya çetelerinin hesaplaşma alanı haline gelmesi meselesidir. Sokaklarda, lokantalarda, trafikte yaşanan çatışmalar ve Türkiye’de infaz edilen yabancı mafya babalarının varlığı kanıta gerek bırakmıyor.

- Kılıçdaroğlu’nun dün İçişleri Bakanlığı raporuna dayandırarak altını çizdiği önemli bir nokta da ülkede uyuşturucu meselesinin ciddi bir soruna dönüştüğü gerçeğidir.

★★★

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Kılıçdaroğlu’nun tespitlerini yalanlamak için 2016-2021 arasında uyuşturucudan ölenlerin sayısının 941’den 270’ye indiğini söyledi. Bu rakam tek başına sorunun azaldığına kanıt olarak gösterilebilir mi?

Diğer taraftan Soylu, cezaevinde bulunan uyuşturucu satıcısı sayısının 2016’da 35-36 binken, 2021’de 117 bine çıktığını açıkladı. Yakalanıp hapse atılan uyuşturucu satıcısı sayısı 5 yılda üç kat artmış. Bu rakam dahi kolluk kuvvetlerinin ve yargının mücadeledeki başarısını göstermekle birlikte sorunun çok büyüdüğünü gösterir.

Soylu’nun dediği gibi 1000’den fazla organize suç örgütü çökertilmişse ve buna rağmen şehirlerde hala infazlar, sokak çatışmaları yaşanıyorsa, daha yapılacak çok şey var demektir.

Toparlamak gerekirse, Kılıçdaroğlu’nun iddia ettiği gibi Türkiye’nin cari açığı uyuşturucu parasıyla kapatılmıyor ama ülkedeki kara para trafiği ve uyuşturucu ticareti konusunda kolluk kuvvetlerine, istihbarata fazla mesai yaptıran bir durum var. Tablo, Soylu’nun anlattığı kadar da parlak değil.

★★★

Gelelim Soylu’nun Kılıçdaroğlu’na yanıt verirken dile getirdiği diğer iddialara:

- “CHP’li belediyelere terörist yerleştiriyorlar” cümlesinin ülkenin İçişleri Bakanı tarafından dile getirilmesi her hâlükârda skandal bir durumdur. CHP’liler güvenlik ve istihbarat kurumlarını aşarak belediyelere teröristleri doldurabiliyorsa bu bir güvenlik skandalıdır. O teröristler, terörist oldukları halde hala görevdelerse bu daha da büyük bir skandaldır. Yok onlar terörist değilse ve ülkenin İçişleri Bakanı hepsini yargısız bir şekilde terörist ilan ediyorsa bu da başka bir skandaldır.

- Soylu, açıklamasında Kılıçdaroğlu hakkında iki de iddia gündeme getirdi:

1) “Nerede, ne zaman ve kimle; bir, diş muayenehanesinde, sen kimle bir araya geldin? O tarihte, 15 Temmuz darbesi olmadığı anda, darbe mottosu olan cümleyi orada kullandın mı kullanmadın mı? Burada FETÖ’cülerle görüştün mü görüşmedin mi? Bu diş muayenehanesinde yeni bir yol haritası çizdin mi çizmedin mi?”

2) “Kendi partilisini büyükelçilere gönderdi, 6’lı masanın ortaya koyduğu deklarasyonu redakte ettirdi. Yarın öbür gün bir ses kaydı çıkarsa, bir vatansever bu ses kaydını mahkemeye gönderirse ne olur?”

CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun bu iddialara yanıtları vardır elbet.

Ancak o yanıtlardan bağımsız ve aynı zamanda vahim bir durum var ortada:

İki iddia da çok ciddi suçlamalar içeriyor.

Bir İçişleri Bakanı bu suçlamaları “teyitsiz”, somut deliller ortaya koymadan, sırf dedikodulara dayandırarak dile getiremez. Yok eğer dedikodu değilse ve elinde somut deliller varsa da yargıya gider, “yargısız” infaz yapmaz.

Acaba, sözünü ettiği ses kaydı ve bilgiler bir yasadışı “izleme” ve “dinleme” faaliyetinde mi elde edildi? Bu yüzden mi hukuk devletinde olması gerektiği gibi bakan ya da kolluk kuvvetleri tarafından değil bir “vatansever” tarafından yargıya taşınacak?

Eğer ülkenin polisi/istihbaratı, ABD’deki Watergate skandalındaki gibi, muhalif siyasi partilerin lider ve yöneticilerini izleyip, dinleyip haklarında bu tür deliller topluyorsa vay demokrasimizin haline!