Sene 1989, aylardan Eylül’dü. Lisede benden bir dönem sonra okuyan, şimdi başarılı bir öğretmen olup pırıl pırıl gençler yetiştiren bir çocukluk arkadaşım da Gazi Üniversitesi’ni kazanıp Ankara’ya gelmişti.

Anadolu’dan üniversite okumak için büyük kentlere akın eden birçok genç gibi, arkadaşımın önünde de barınma sorunu vardı.

Bir yıl önce geldiğim ve benzer bir sorun yaşadığım için Ankara’yı bir nebze öğrenmiştim ve kalacak bir yer bulabilmesi için destek olmaya çalışıyordum.

“Arkadaşlarımızın öğrenci evlerinde birkaç gün misafir ettirmek”, “kaldığımız yurtlara kaçak olarak sokup, o sırada Ankara dışında bulunan arkadaşlarımızın yataklarını kullanmalarını sağlamak” geçici çözümlerimizdi.

O nedenle Kredi Yurtlar Kurumu’nun yurdu çıkana dek kalıcı bir çözüm bulmak şarttı.

Bu yüzden özel yurtlara bakmaya başladık.

O yurtların fiyatları bir ya da birkaç aylığına düşündüğümüz için idare edilebilirdi. Ancak o yurtlarla ilgili daha ciddi bir sorun vardı.

Abartmıyorum, özellikle Ulus semti civarında kapısını çaldığımız yurtların tamamına yakını tarikat ya da cemaat yurduydu. Hepsinin girişinde ayakkabıları çıkarmak gerekiyordu. Tamamına yakınında yerlerde yeşil halılar kaplıydı.

Arkadaşım zorunluluktan birkaç gün o yurtlardan birinde barınmak zorunda kalmıştı. Kars’ta son derece özgür bir ortamda büyümüştük. Ailelerimizin geleneksel duruşu nedeniyle de siyaseten kendimizi solda konumlandırmıştık. Bu yüzden öyle bir yurtta geçirdiği birkaç gün arkadaşım için kabusa dönmüştü.

★★★

Tıpkı Elazığ’da Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara’nın yaşamına son vermesinden sonra olduğu gibi, İstanbul Esenyurt’taki tarikat yurdunda bir görevlinin yedi öğrenciye uyguladığı şiddeti görünce de 1989 yılındaki o günleri anımsadım.

Aradan 33 yıl geçmiş ama hiçbir şey değişmemiş.

- Gençleri kendi tornalarından geçirmek, mürit yetiştirmek isteyen cemaat ve tarikatlar aynı.

- Muhafazakar ailelerinin çocuklarını o yurtlara teslim ederken sergilediği “eti sizin kemiği bizim” kafası aynı.

- Gençlere uygulanan baskı ve şiddet aynı.

- Kredi Yurtlar Kurumu’nun, yani devletin öğrencilere yeterli barınak sağlamaktaki başarısızlığı aynı.

Değişen tek şey, binalar, masalar, odalar olmuş.

Yeter artık!

Bu ülke artık bu “tarikat yurdunda taciz”, “tarikat yurdunda şiddet” türü haberlerden sonsuza kadar kurtulmalıdır. Bunun çözümü de bellidir:

Devletin her öğrencinin erişebileceği, ucuz, kaliteli ve yeterli sayıda yatak barındıran yurtlar yapması.

İlk seçimlerde bir iktidar değişikliği olacaksa, yeni gelen hükümetin bu konuda çözüm projesinin hazır olması gerek!

Ankapark iflas etmiş!


Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan sosyal medyada paylaşmıştı, orada gördüm. Yaklaşık 750 milyon dolara (11 Milyar 115 milyon lira) mal olduğu söylenen ANKAPARK’ın işletme ihalesini alan Ankapark Turizm İşletmeleri Ticaret Anonim Şirketi 10 mart günü mahkeme kararıyla iflas etmiş.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, son yerel seçimlerden 11 gün önce, 20 Mart 2019 günü parkın açılışını yapmış, “Hizmet yolculuğumuzu büyük bir projenin açılışıyla sürdürüyoruz. Ankapark’tan Büyükşehir Belediyemiz yıllık 50 milyon lira gelir elde edecek” demiş ve Mehmet Özhaseki’ye oy istemişti.

Anlaşılan iflas eden sadece şirket değil, Erdoğan’ın sözünü ettiği hizmet yolculuğu oldu.

- Yazık oldu bu milletin 11 Milyar 115 milyon lirasına.

- Yazık oldu Atatürk’ten yadigar Orman Çiftliği’ne...

Örnek bir proje


22 Mart Dünya Su Günü vesilesiyle düzenlenen törenler sayesinde, “dünyayı evrendeki milyarlarca gezegenden farklı kılan hazine” diyebileceğimiz suyun önemini bir kez daha konuşmuş olduk. Hem ülkemiz, hem gezegenimiz büyük bir çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya ve ne yazık ki bu tablonun baş sorumlusu biz insanlarız.

Ben suyun her damlasına sahip çıkan, dönüştüren, tekrar tekrar kullanılmasını sağlayan her projeyi sonuna dek destekliyorum.

Bu çerçevede 21 Mart günü Mersin’de Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer’le Şişecam Genel Müdür Yardımcısı Abdullah Kılınç arasında imzalanan bir protokole dikkatinizi çekmek istedim. O protokol sayesinde Karaduvar Atıksu Tesisi’nden derin deşarj yöntemiyle denize bırakılan atık sular artık Şişecam’ın Mersin Soda Fabrikası’nda üretim aşamasındaki işlemler sırasında kullanılacak. Böylece şirket, üretim sırasında vatandaşların her türlü ihtiyacını karşılayan yeraltı suları yerine arıtılmış atık suları kullanmış olacak. Bütün büyük kentlerimize ve şirketlerimize örnek olması dileğiyle.