Geleceği satmak, yalan satmak, hayal satmak, ezan satmak, bayrak satmak, mağduriyet satmak, tarikat satmak, nas satmak. Hepsinin sonuna gelindi. Size inanmış; “vardır bir bildiği” diye 20 yıldır desteklemiş olanlar da “gidin artık” diyor.

Gidin!

Yoksa!

Sopayla, silleyle, tokatla kovalanacaksınız. Bizzat oy vermiş olanlar bile öfke bombasına döndüler, patladı patlayacaklar.

O nasıl diziliş!

O ne biçim oturuş!

O ne hana ne hamama, ne apartmana ne saraya, ne külhana sığan sofraydı o... Yuvarlaktı fakat; yüz yüze bakanın 40 yıl nasibi kesilir” düşüncesiyle olmalı bir ucunda oturanın öbür ucunda oturanı ancak dürbünle göreceği kadar büyük kurgulanıp tasarlanmıştı. Cumhurbaşkanlığı Külliye Sarayı’nda 2 inşaat kepçesi tekerleği büyüklüğündeki sofraların adı “Vefa Yemeği” koyulmuştu.

★★★

Yiyin efendiler!

Yediğiniz!

Halkın hayatıdır.

Yiyin, yutun.

Doyunca, tıksırınca.

Çatlayıncaya kadar.

Son 20 yılda iktidar partisinden milletvekili olmuşlar, partinin il başkanı olmuşlar, bakanlık yapmışlar, kadın kolları başkanı, gençlik kolları önderi, Cumhurbaşkanı danışmanı, çift maaşlı, üç maaşlı, beş maaşlı, on beş maaşlı koltukların sahibi yapılmışlar; kelli felli kasvet yüzlü adamlar, Meclis başkanlığı yapmışlar, parti grup sözcülüğü görevini üstlenmişler... Çember olup oturmuşlardı o dev irisi  yuvarlak masanın etrafında... Atiye, ihsan, nişan, mevki, nasip, rütbe kokulu sofrada kuş sütü eksikti fakat yine de davet edilen 1000 kişiden 400’ü gelmemişti.

★★★

Dibe vurmuştu umut.

Dibe vurmuştu itibar.

Dibe vurmuştu inanç.

Dibe vurmuştu parti.

Dibe vurmuştu dava.

Dibe vurdu ekonomi.

Yeni Bakan, “zaten Türk Lirası en zayıf durumda” diyerek itiraf etmişti ve  saray sofrasında davete gelmeyen 400 kişi partinin ve liderin halkın gözünde “dibe vuruşunun” açık göstergesi, belirtisi, ilanı olmuştu. Yuvarlak sofra Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda kurulmuş, partililerin “doyuncaya, yiyinceye, yutuncaya...” kadar tıkınacağı iktidarı yeniden elde tutmak için seçimlere hazırlanma yemeğiydi, parası halka ödetilmişti.

Gidin artık!

★★★

Küçük bir azınlığın çıkarı büyük çoğunluğun önüne geçti. Et ve Balık Kurumu’nun müdürü parti başkanının onayı, desteği, emri ile başkan yapılmıştı. “Et kuyruklarını kaldırmak için ete zam yaptık” sözü; partinin düşüncesini, liderin vizyonunu yansıtıyordu.

Buğdayda!

Dışa bağımlı.

Samanda!

Dışa bağımlı.

Küspede!

Dışa bağımlı.

Yemde!

Dışa bağımlı model yaratılmış, Türkiye’nin hayvancılık merkezleri Kars’ta, Erzurum’da, Sivas’ta bile “ucuz et alabilme kuyrukları” oluşmuştu. Müdür, Türkiye hayvancılığının hangi kök sebeplerden ötürü dışa bağımlı hale geldiğini açıklamayı akıl edemeyip, “et kuyruğunu zamla bitirme...” yöntemini keşfetti. Parasını halka ödeten yüz yüze partili sofrasında dizilmiş küçük azınlık, büyük çoğunluğun ucuz et kuyruğunda görüntü vermesini “iç karartıcı buldukları” için olmalı müdüre “ete zam yap kuyruk bitsin” formülünü fısıldadılar.

Partili müdür!

Lider kuludur.

Ağzına bakar.

Parti liderinden olur almamış olsaydı; “et kuyruğunu zamla bitirme” formülüne soyunmazdı. Türkiye çiftçinin, “süt veren ineklerini bile kesime gönderdiği” günlerde hayvancılık bölgelerinde et kuyrukları oluştuğu ülke oldu.

★★★

Dibe vurdunuz.

Gidin artık!

Tek yapabildiğiniz başaralı iş; “yüz yüze bakanın 40 yıl nasibi kesilir” tasarımlı partili saray sofrası kurmak...

Vefa sofranız!

Vız geliyor vız!