AKP’nin ele geçiremediği tek alanın sosyal medya olduğunu belirten Çömez “Bu yasayla birlikte kişilerin algoritmalarının BTK’ya verilmesi mecburiyeti gelecek. Bunun üzerinden psikolojik operasyonlar yapmak kolaylaşacak” dedi.


Kiminle konuşsanız herkesin ağzında “Türkiye’nin çok önemli sorunları var ama nelerle uğraşıyoruz, ne kadar çok zaman kaybediyoruz” lafları var. Üstelik başta ekonomi olmak üzere Türkiye’nin çok önemli sorunlarına her gün yenileri ekleniyor; örneğin sınırımıza yarım saat mesafede ABD ile Yunanistan’ın ortak tatbikat yapması, Yunanistan’ın ABD ve AB desteğiyle uzun süredir yapmakta olduğu tahrikleri artık Türkiye’yi tehdit ve AB’ye “Yaptırım uygulayın” önerileri noktasına vardırması, Rusya’nın Pazartesi sabahı Ukrayna’nın birçok kentine başlattığı bombardımanların “AB’den gelen baskılara karşılık Rusya’ya yaptırım uygulamayan, hatta yaptırımları delmekte kolaylık sağlayan” Türkiye’nin giderek daha da yalnız kalma ihtimali, “Dezenformasyonla Mücadele Yasası” adı altında çıkarılacak olan “sosyal medyayı ve gazetecileri susturma yasası gibi. Bu ciddi gelişmeler karşısında bakıyoruz telaşa düşen sadece vatandaşlar, detayları tartışarak çözüm arayan sadece medya ve sivil toplum kuruluşları. Hükümet, her şey çözülmüş, halkın endişeleri giderilmiş gibi suskun veya gündemleri ilgisiz konularla dolu. Bugün, konuşmaları ve vatansever duruşuyla büyük kesimlerin takdirini kazanan Eski AKP Milletvekili ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski Danışmanı, Op. Dr. Sayın Turhan Çömez’le merak ettiğimiz birçok konuyu konuştum ve onun ilk kez bize, Sözcü’ye açıkladığı bir haberi de öğrendim. Bakalım neler açıklamış.

Turhan Çömez, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra uzun yıllar genel cerrahi uzmanı olarak çalışmış, daha sonra siyasete girerek AKP’den Balıkesir Milletvekili seçilmiştir. 2001-2008 yılları arasında milletvekilliği yanında AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın Özel Kalem Müdürü ve Danışmanı olarak da görev yapmıştır. 2008’de partisinden ayrılan Turhan Çömez 13 yıldır İngiltere’de cerrah olarak çalışmaktadır.


DOĞU’DA GELECEK ARAYAN BİR LİDERE DÖNÜŞTÜ!

■ Sayın Çömez, Rusya’nın Pazartesi günü Ukrayna’nın 12 şehrine aynı anda başlattığı ve can kayıplarının olduğu bombardımanlar bu savaşı tekrar dünya gündeminin ilk konusu yaptı. Putin “Daha da sertleşebiliriz” diyor, AB, ABD, NATO Rusya’nın karşısında ve biz hala Putin’in ve Doğu blokunun yanındayız. Bu saldırılardan sonra Batı, Rusya’yla iyice düşmanlaşacağına göre Türkiye iyice arada kalmayacak mı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikası Türkiye’yi AB’den, hatta NATO’dan iyice koparmayacak mı?

Erdoğan’ın NATO’dan çıkacağını düşünmüyorum ancak hepimizin bildiği gibi Erdoğan pragmatik ve fırsatçı bir lider, yola çıkarken “AB vizyonu, Batı anlayışı” diyerek yola çıktı, sonra rotayı Doğu’ya çevirdi, Körfez ülkelerinden, Arap ülkelerinden de büyük ölçüde yüz çevirdi ve şimdi Doğu’da ve Uzakdoğu’da gelecek arayan bir siyasi lider haline büründü. Özellikle COVID sonrası Çin’e uygulanan ambargo, ardından Ukrayna-Rusya savaşı sonrasında Rusya’ya karşı Batı’nın takınmış olduğu sert tavır ve ambargo sanıyorum bundan sonra da devam edecek ve dünyada özellikle bizim de merkezinde bulunduğumuz coğrafyada yeni bir düzen oluşacak, Türkiye’nin burada pozisyonunu çok net belli etmesi lazım. Putin, Ukrayna’ya çok acımasızca, vahşice saldırıyor, Batı Rusya’ya ağırlıklı olarak ekonomik ve askeri ciddi ambargolar uyguluyor ve Türkiye’nin de buna uymasını bekliyor.

Geçtiğimiz günlerde hatırlayacaksınız; Rusya’nın Mir Ödeme Sistemi’ne entegre olan Türkiye’ye sert eleştiriler geldi ve birçok banka bundan çıkmak zorunda kaldı, şu anda hala Avrupa’dan Rusya’ya birçok ihracat Türkiye üzerinden yapılıyor, ben bunu İngiltere örneğinden biliyorum; Avrupalı birçok firma Türkiye’de iş adamlarına “partner” firmalar kurdurdular ve önce ürünleri buraya gönderiyorlar ve Türkiye’den bu ürünler Rusya’ya “Türk ürünü” olarak satılıyor ve Avrupa bunun farkında. Dolayısıyla, ben önümüzdeki dönemde Avrupa Birliği’nden Türkiye’ye çok sert uyarılar geleceğini ve bu konuda eğer rasyonel adım atmazsa daha ağır yaptırımlar geleceğini tahmin ediyorum.

Türkiye o kadar kritik bir dönemde ki; şu anda çok ciddi bir finans açığı var, sıcak para ihtiyacı var, Maliye Bakanı Batı’ya yapmış olduğu ziyaretlerden hiçbir netice alamadı ve buradan para bulma ihtimali yok. Maliye Bakanı Nebati İngiltere’ye geldi, İngiliz finans kuruluşlarıyla masaya oturdu ve kendilerine –bunu bilerek söylüyorum, toplantıya katılanlarla görüştüm- bu kuruluşlar “seçimi beklediklerini ve ne tarafa doğru yöneleceğini görmek istediklerini” ifade ettiler. Bu kritik dönemde Erdoğan’ın Körfez ülkelerine, Suudi Arabistan’a, Rusya’ya yönelmesinin temel sebebi para ihtiyacıdır, Erdoğan sıcak parayı bulamadığı takdirde önümüzdeki yıl yapılacak olan seçimlerde partisini ve kendisini ciddi anlamda riske edecektir. Zaten bu sebeple Körfez sermayesine ilgi gösteriyor. Ben önümüzdeki dönemde Batı’dan ciddi uyarılar geleceğini biliyorum, bununla ilgili İngiltere’de görüştüğüm bazı diplomatlar bir anlamda Türkiye’nin tutumuyla ilgili kaygılarını iletmişlerdi bana, önümüzdeki haftalarda Erdoğan’a böyle bir uyarı gelirse ve bununla ilgili bir sert tedbir alınırsa sanıyorum Erdoğan bir ikilem içerisinde kalacak.

■ Batı ülkeleriyle aramız kötü ve Yunanistan bunu aleyhimize kullanıyor, Türkiye’yi artık açıktan açığa tehdit ediyor, AB’ye bize yaptırım uygulaması için baskı yapıyor, sınırımızda ABD’yle ortak tatbikat yapıyor. Durum bu kadar ciddiyken AB’yi tümüyle kaybetmek Yunanistan’a istediği fırsatı vermek olacak, bu durumda iktidar neden Putin’in her istediğini yapmaya devam ediyor?

Şu anda Avrupa Birliği’nden aradıkları sıcak parayı ve finansı bulamadılar. Rusya da ekonomik ambargo altında olduğu için Türkiye’yi kendisine bir kapı olarak görüyor, geçtiğimiz dönemde birçok Rus oligark  Türkiye’ye para transferi yaptı. Yine Rus devletinin devlete bağlı önemli firmaları Türkiye’yle ticaret yapmaya başladı. Dolayısıyla Erdoğan’ın Rus parasına da ihtiyacı var, Arap parasına da ihtiyacı var, şu anki tutumu bence temel olarak buna dayanıyor. Şu anda Rusya’yı arkasına alması Erdoğan’ın menfaatine gibi görünebilir ama uzun vadede bu Türkiye’nin aleyhine olan bir durumdur, özellikle Yunanistan’ın şu anda askeri bir güç olması, hava savunma sistemlerini zenginleştirmesi, savaş uçakları, savaş gemileri alması, açıkça Amerika’dan, İngiltere’den ve Fransa’dan destek alması ve burnumuzun dibindeki adaların silahlandırılması tesadüfi gelişmeler değil. Türkiye’nin bunları iyi okuması lazım. Türkiye bu süreçte bir kırılganlık yapar ve yüzünü doğuya doğru çevirmeye kalkarsa önümüzdeki dönemde çok ağır siyasi bedeller ödemek durumunda kalır. AB bizim ekonomik açıdan da ihtiyacımız olan bir birlik, sürecin iyi yönetilmesi lazım. Türkiye başlangıçta taraf tutmayarak ve Ukrayna’yı insani olarak desteklemekle doğru bir adım attı ama son zamanlarda Putin’le olan yakınlık Erdoğan konusunda Batı’da ciddi soru işaretleri oluşturdu ve güçlendirdi bunları.

AVRUPA’DA ARTIK DAHA YÜKSEK SESLE ELEŞTİRİLİYOR!

■ Şu sırada halen zamanınızın çoğunda İngiltere’de yaşıyorsunuz, kliniğiniz var, çevreniz geniş, Türkiye için orada ne tür görüşler var?

Türkiye artık Doğu liginde bir ülke olarak değerlendiriliyor, bu da Türkiye’nin menfaatine olan bir durum değil, Rusya ile olan yakınlaşma daha yüksek sesle eleştirilmeye başlandı, bunun daha da artacağını tahmin etmek güç değil.

■ Bugünlerde gündem hep aynı konuların etrafında dönüyor ama dikkat çeken şu ki Türkiye’de iktidarın iç politikada da devamlı bir inatlaşma içinde olması. Örneğin; enflasyon artık dizginlenemeyecek şekilde şaha kalkmışken hala Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Faiz inmeye devam edecek” inadı, muhalefet partilerinin her talebi veya adımına büyük tepkiyle karşı çıkması, başörtüsü konusunda gündemi kaplayan çekişmeler. Sizce Türkiye bu iç çekişmelerle nereye kadar gidecek, toplumun sabrı mı ölçülüyor?

Sadece siyaset alanında değil, siyasetin yarattığı gerginliğin yansıdığı pek çok alan var Türkiye’de. Bu süreci seçim atmosferi çok ağır bedeller ödeyerek geçirir, Türkiye’nin böyle bir tansiyona, böyle bir çatışma ve ayrışma kültürüne tahammülü yok. Maalesef AKP yönetimi ve başta Erdoğan olmak üzere bu anlayış gerginlik siyasetinden beslenen, insanları kamplaştırarak ve kendi taraftarlarını konsolide ederek, kendine oy tahvil ederek siyasi rant elde eden bir kültür ve Türkiye bunun faturasını bugüne kadar çok ağır ödedi, bundan sonra da çok ağır ödeyecek. Her ne kadar Erdoğan “Bizde liderlik ortak aklın temsilcisi olmaktır ve eşitler arasında birinci olmaktır” dese de Erdoğan AKP’de her şeye tek hakim bir lider karakterini temsil ediyor, artık hem devlet hem parti yönetiminde sadece Erdoğan var. Bu, Türkiye’deki demokrasi, uzlaşı kültürünü, birbirini anlama, tahammül etme, sevme anlayışını büyük ölçüde hırpaladı ve Erdoğan döneminin Türkiye’ye bıraktığı en travmatik miraslardan biri de bu olacaktır.

Türkiye’nin rehabilitasyona ve restorasyona ihtiyacı var, bu kültürden, bu yaklaşım biçiminden, bu ayrıştırıcı, örseleyici, hırpalayıcı ve küçük düşürücü dilden bir an önce kurtulması lazım. Bu şekilde yola devam edersek Türkiye büyük ölçüde irtifa kaybedecek, bugün toplumda var olan derin ayrışmanın, öfkenin, sokaklara yansıyan çatışma kültürünün bana göre temel sebebi bu topluma rol model olan siyasetçilerdir ve Erdoğan’ın maalesef tercih ettiği bu sert dildir.

ÇOK HASSAS KONULARI KAŞIYARAK OY DEVŞİRMEYE ÇALIŞIYOR’

■ Gerginlik ve inatlaşma İstanbul Sözleşmesi’nde de LGBT’ye indirgendi ve bunun üzerinden devam ettiriliyor, Cumhurbaşkanı “LGBT ile aileyi bozuyorlar” dedikten sonra televizyon tartışmalarında LGBT karşıtı söylemler arttı, bu tehlike yaratacak, ayrıca İstanbul Sözleşmesi’nin “kadına şiddeti önleme” amacını da yok edecek bir gidiş değil midir? 2008 yılında kendisi “LGBT’nin güvenceye alınması gerekir” gibi konuşmalar yapmış.

Erdoğan’ın şu anda bütün fokusu seçimler. Ekonomik olarak Türkiye’nin geldiği durum ortada, anketler Erdoğan’a durumun hiç de iyi olmadığını, ciddi manada oy kaybettiğini gösteriyor, insanların tabanda büyük bir ekonomik kriz içerisinde olduğunu, şikayet ettiğini hatta feryat ettiğini görüyor, böyle bir atmosferde gerçekçi çözümler üretmek yerine muhafazakar söylemlerle ve çok hassas olan konuları kaşıyarak ne yazık ki buradan oy devşirmeye çalışıyor, çok tipik bir Erdoğan politikası.

■ “Aileye, çocuklara zarar veriyor” diyerek ailelere çocuklarını koruyor mesajı vererek mi oy kazanmaya çalışıyor diyorsunuz?

Öyle görünüyor, aileler “Böyle bir LGBT tehdidi var, Erdoğan da bizi bu tehditten koruyor” diyecek ve her şeyi bir tarafa bırakıp Erdoğan’ın etrafında kümelenecekler. İstediği bu, ama ben bütün bunların toplum nezdinde bir karşılığı olmadığını düşünüyorum, çünkü sahada gerçek bir ekonomik kriz var ve bütün kesimler bu krizin pençesinde.

ULUSAL MEDYAYI KONTROLÜNE ALDI, ŞİMDİ SIRA SOSYAL MEDYADA! 

■ Tek karar verici olduğu için bütün konular Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı. O istediği herkesi, istediği muhalefet partisini “terörist” olmakla suçluyor, “Bizden önce araba yoktu, buzdolabı yoktu” diyor, Gezi gösterileri sırasındaki cami suçlamalarının doğru olmadığı ortaya çıktı, gerçek dışı enflasyon bilgileri veriliyor ama şimdi medyayı da etkileyecek ve sınırları belli olmayan bir “sosyal medya sansür yasası” çıkarılıyor. Halkı yanıltıcı bilgi yaymak, hatta bir mesajı alıntılamak bile 3 yıla kadar hapis cezası getirebilecek. Sizin görüşünüz nedir?

Erdoğan korkuyor ve halkı korkutarak, susturarak bu korkularından kurtulmaya çalışıyor. Uzun yıllar boyunca planlı bir şekilde ulusal medyayı kontrol altına aldı, artık bağımsız yayıncılık yapan medya kuruluşları çok sınırlı, öte yandan ana akım ve ulusal medyanın neredeyse yüzde 85-90’ı hükümetin kontrolündeyken yerel medyayı da ihmal etmedi. Yerel medyadaki nüfuzunu ve kontrolünü yerel yönetimler marifetiyle arttırdı, şu anda Reklam Kurumu’yla beraber yerel medyanın da hayatını idame ettirebilmesi için iktidara bağımlılığı söz konusu. Şu anda söz geçiremediği bir tek alan kaldı, o da sosyal medya. Seçime doğru sosyal medya üzerinden düşüncelerini paylaşan, haberleri paylaşan gazeteciler, sivil toplum örgütleri, sade vatandaşlar Erdoğan için bir korku unsuru haline geldi, Erdoğan korktuğu için korkutmak istiyor.

“ÖZEL ANKETLER VAR, ERDOĞAN CİDDİ ANLAMDA GÜÇ KAYBETTİĞİNİN FARKINDA”

■ Gazeteciler için soru sorarken bile veya aldığı cevap nedeniyle bile büyük bir risk ortaya çıkıyor, acaba istenen “yargı gibi medyanın da tam kontrolü” müdür? 

Söyledikleriniz çok rahatlıkla bir suç unsuru olabilir, hem gazeteler, hem sosyal medya hesapları, hem de bireyler adına bir suç unsuru olabilir ve insanlar hiç gerekmediği halde yargı önünde hesap vermek zorunda kalabilirler. Erdoğan bunu yaparken bir taraftan yazan, çizen, yorum yapanlara “Dikkat edin” diyor ama asıl vermek istediği mesaj topluma; bir korku atmosferi yaratıyor, sadece kendi söylediği dinlensin, sadece kendi söylediklerine inanılsın istiyor ama artık öyle bir dünyada yaşıyoruz ki bunun gerçekleşmesi mümkün değil. Dolayısıyla, sosyal medyaya ne kadar baskı uygularsa uygulasın Erdoğan’ın netice alması mümkün değil. İnsanların olabildiğince gerçekleri duymadığı, konuşamadığı bir seçim atmosferinde genel seçimler eğitmek istiyor, kendisine verilen özel anketler var, oylarının iyice düştüğünün, ciddi anlamda güç kaybettiğinin farkında.

Bu yasayla beraber kişilerin algoritmalarının BTK’ya (Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu) verilmesi mecburiyeti gelecek, bizim düşünce sistematiğimizin kodları hükümetin elinde olacak. Bakacaklar, şu kişinin düşüncesi ne, AKP yandaşı mı, muhalif mi, kime oy verebilir, vermeyebilir, hepimizin düşünce DNA’sı hükümetin elinde olacak, bunun üzerinden psikolojik operasyonlar yapmak ve toplumun beyin kodlarına nüfuz etmek çok daha kolay olacak.

ERDOĞAN, CAMBRİDGE ANALYTİCA SKANDALINI YASAL HALE GETİRİYOR

Erdoğan 2002 yılında seçime giderken benimle yaptığı bir konuşmada şunu söyledi; “Milletvekilliğinde ne işin var, ülkeyi birlikte yöneteceğiz ve biz 20 yıl iktidardayız” dedi, bu lafı kendisinden bizatihi duydum, dolayısıyla ben; bu seçimler için Erdoğan’ın kehaneti tutacak” diyorum. Türkiye bu gerginliği, bu ayrışmayı, bu ekonomik krizi kaldıramaz. Bakın, yıllar önce İngiltere’de Cambridge Analytica diye bir firma vardı, data analizleri yaparak, algoritmaların değerlendirmesini yaparak kişiler üzerinde çok ciddi çalışmalar yaptı ve bu firmanın analizleriyle dünyanın birçok ülkesinde seçimlerin kaderi değişti. Trump bu firmaya 15 milyon dolar ödeyerek bu data analizleri ve algoritmalarla seçimin kaderini etkiledi, Daha sonra firma içerisinden bir itirafçı ifşaatta bulundu, İngiltere’de kıyamet koptu ve firmayı kapattılar. Bu skandalı Erdoğan yasal hale getiriyor, bütün verilerimizi devletin elinde arşivleyecek ve bunların üzerinden psikolojik operasyon, reklam çalışmaları, pozitif veya negatif algı operasyonları yapmak mümkün hale gelecek, bu da bu yasa konusunda başka bir tehlike.

Turhan Çömez, Balıkesir ziyaretinde Meral Akşener’e eşlik etmişti.


TURHAN ÇÖMEZ İLK KEZ KENDİ AĞZINDAN İYİ PARTİ’YE GİRİŞ KARARINI SÖZCÜ’YE AÇIKLADI!

■ Sizinle daha önce yaptığımız röportajlarda “Konuşmalarınız, görüşleriniz toplumda büyük bir ilgiyle karşılanıyor acaba hangi muhalefet partisi sizin tekrar milletvekili olmanızın önemini daha önce fark edecek” sorusunu sormuştum. Şimdi bu sorunun cevabı ortaya çıktı sanıyorum. Açıklar mısınız?

Evet, bundan önceki röportajlarımızda hep size “Erdoğan gitsin, ben ülkeme döneceğim, hekimliğimi yapacağım, insanlarıma hizmet edeceğim, genç doktorları yetiştireceğim” dedim, bütün hayalim buydu, ancak son dönemde Türkiye’de ciddi anlamda siyaset kurumunda ciddi anlamda siyaset kurumunda ihtiyaç da ortaya çıktı ve siyasi alanda da hizmet edebileceğim konusunda içimde bir inanç oluştu ve siyasete dönme kararı aldım, kolları sıvıyorum ve önümüzdeki haftadan itibaren aktif olarak siyasette bulunacağım. Tabii hep bundan önceki açıklamalarımda 15 yıl sonra oy kullanacağım ve bu oy AKP rejiminin sona ermesi, Cumhur İttifakı’nın gitmesi, 6’lı masanın gelmesi yönünde olacak dedim, desteğim 6’lı masayaydı, fakat bir siyasi birliktelik bunların içerisinden bir partiyle olacak. Aslında bunu hiç paylaşmadım, hiçbir medya kuruluşuyla bugüne kadar konuşmadım, ilk kez sizinle ve SÖZCÜ’ye konuşuyorum, yoluma İYİ Parti’yle devam edeceğim. Sayın Meral Akşener’den gelen teklif üzerine bugün Meclis’te yapılacak olan İyi Parti grup toplantısında İYİ Parti’ye geçiyorum. 15 yıl sonra tekrar TBMM sıralarında olacağım. Bundan heyecan ve mutluluk duyuyorum.

■ Hayırlı olsun, eminim benim gibi buna memnun olan, sizi takdir eden çok sayıda vatandaşımız da mutlu olacaktır. Ülkeye hayırlı hizmetler yapacağınıza eminiz. Ama olmasaydı da bağımsız aday olarak seçimlere katılacaktınız sanıyorum.

Evet öyle bir düşüncem vardı, burada da ana amacım Türkiye’deki bu siyasal değişim ve dönüşüme katkıda bulunmaktı ve bölgemden bağımsız aday olmak tarzında bir düşüncem vardı, bu konuda kararlıydım.

ERDOĞAN SEÇİMİ KAYBEDERSE ANA MUHALEFET SIRALARINDA OTURUP O PARTİYE LİDERLİK YAPMAZ!

■ Erdoğan seçimi kaybederse ana muhalefet partisi lideri olarak siyasete devam eder mi sizce?

Erdoğan’ın seçimi kaybetmesi halinde partisinin başında kalacağını sanmıyorum, Erdoğan ana muhalefet partisi sıralarında oturup o partiye liderlik yapmaz ve yapamaz. Zaten bunu hisseden partililer var, bakın küçük küçük çıkışlar başladı; Metin Külünk’ün söylemleri, Süleyman Soylu’nun son çıkışları, öte yandan Numan Kurtulmuş ve ekibinin davranış biçimi, keza Akar’ın hareketlilikleri, bütün bunlar parti içinde Erdoğan sonrası hazırlığa işaret ediyor ve parti içerisinde bir genç jenerasyon yeni dönemde partiyi nasıl toparlayacaklarının hesaplarını yapmaya başladılar.

SÜLEYMAN SOYLU’NUN 3 İHTİMALİ ARASINDA MHP’NİN BAŞINA GEÇMEK DE VAR!

■ Peki, Soylu mu geçecek AKP’nin başına?

Soylu’nun AKP’de hiçbir şansı yok, şu anda uzatmaları oynuyor, bana göre şu anda 3 ihtimalli bir seçeneği var; ya MHP’nin başına geçebilirim, ya AKP’nin başına geçebilirim, ya da tek başıma bir siyasi parti kurabilirim şeklinde, benim siyasi okumam bu yönde.

■ MHP’nin başına geçmesine MHP’liler izin verir mi?

Hayallerde sınır yok. Böyle bir hazırlığın olduğunu düşünüyorum, Devlet Bahçeli teslim edebilir partiyi.

■ Ona mı teslim edecek?

Siz Devlet Bahçeli’yle Erdoğan’ın koalisyon kurabileceğine inanır mıydınız bundan 8-9 sene önce? Tamamen lider merkezli bir parti ve Devlet Bahçeli’nin Soylu’yu nasıl koruduğu, kolladığı da biliniyor her şeye rağmen, dolayısıyla bunlar Türk siyasetinde ütopik senaryolar değil. Ben Soylu’nun siyasi hayatının sonuna geldiğini, bu 3 senaryonun hiçbirinin hayata geçmeyeceğini düşünüyorum.

■ Yani Erdoğan giderse AKP’nin başına Soylu’dan başka biri gelecek, belki Hulusi Akar?

Erdoğan kaybederse muhalefet sıralarında oturmayacağını, partinin başında da kalmayacağını düşünüyorum. Partide kıpırdanma var, zaman zaman gelen “toparlanmamız lazım, temizlenmemiz lazım” gibi eleştiriler de bana göre bunun işaretleri.